GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı münasebetiyle
Yasama Yılı:1
Birleşim:20
Tarih:25.12.2015

CHP GRUBU ADINA BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 11 sıra sayılı Kanun Tasarısı üzerinde, 8'inci madde üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tasarının 8'inci maddesine geldik, bu hafta içerisinde bunları görüşüyoruz. Bu tasarının özünü -biliyorsunuz- 2'nci maddedeki faiz ve sermaye kazançlarından elde edilen gelirin vergi dışı tutulması oluşturuyor, esas özünü oluşturan madde buydu ve yıllık 20-25 milyar liralık, beş yıl içerisinde de 150 milyara yakın bir meblağın vergi olarak alınmamasını getiriyoruz bu düzenlemeyle. Bu rakam tabii çok önemli bir rakam, konuşmamız, tartışmamız gereken bir rakam, daha detaylı olarak tartışmamız gereken bir rakam, bunun nasıl olması gerektiğini, nasıl yürütülmesi gerektiğini de çok iyi tartışmamız lazım.

Ben daha önceki konuşmamda konunun üç yönü olduğunu söylemiştim, özellikle bu 2'nci maddenin yani bu tasarının esasını oluşturan maddenin üç yönü olduğunu söylemiştim; vergi yönü, ekonomiyle ilgili yönü ve uluslararası, küresel ekonomiyle ilgili yönü, uluslararası sistemle ilgili yönü. Maliye, vergi yönüyle ilgili geçen konuşmamda bilgi vermiştim, düşüncelerimi aktarmıştım. Maliye Bakanlığının, vergi sistemimizin bu konuda yetersizliklerini, maliyenin tabana yayılamadığını, vergi mükellef sayısının nüfusumuz kadar artmadığını, 54 milyon seçmenimiz olduğu hâlde 1 milyon 800 bin civarında gelir vergisi mükellefi olduğunu, buna kira gelirleri elde edenlerin ilave olarak ya da kurumlar vergisi mükelleflerinin de ilave edilmesiyle bile çok daha gerilerde kaldığımızı anlatmıştım ayrıntılı olarak. Maalesef mali açıdan iyi değiliz, vergi açısından iyi değiliz, vergi açısından yapılması gereken bir reform var, temel reform var önümüzde. Yeni Bakan, Sayın Maliye Bakanı bunlarla ilgili olarak, konuyu da iyi bilen birisi olarak gerekeni yapacaktır inşallah diye düşünüyorum.

Şimdi, gelelim bugüne. Bugün de konunun ekonomik yönü, ekonomiyi ilgilendiren yönü ve küresel ekonomiyi ilgilendiren, küresel sistemi ilgilendiren yönleriyle ilgili sizlerle görüş alışverişinde bulunmak istiyorum çünkü o yönleri de çok çok önemli. Uluslararası sistem, biliyorsunuz, son yıllarda üretim ekonomisinden finans ekonomisine kaydı. Yani birçok ülke paradan para kazanıyorlar. Parayı satıyorlar, para kazanıyorlar ondan ve bizim gibi ülkelerin gelirleri maalesef özellikle bu finans ekonomisi uygulayan ülkelere, kurumlara, şirketlere gidiyor. Bunlar karşısında, bizim gibi gelişmekte olan ülkelerin daha uyanık olması, daha bilgili olması lazım.

2000'li yıllar dünyanın en fazla para bolluğu yaşayan yılları oldu, en fazla likit bu dönemde ortaya çıktı. Çok da ucuz oldu. Daha önce para bulamayan bütün ülkeler kolaylıkla para bulabildiler, düşük maliyetlerle para bulabildiler. Ama bu parayı yatırıma dönüştürmekte hemen hemen hepsi zorluk çekti. Türkiye de aynı zorlukları çekti, aynı sıkıntıları yaşadı.

Türkiye'nin yaşadığı sıkıntılara öncelikle gelmek istiyorum. Şimdi, biz hangi amaçla biraz önce söylediğim 20-25 milyar lira vergiden vazgeçiyoruz? Beş sene için 150 milyar lira vergiden neden vazgeçiyoruz? Sıcak para daha rahat gelsin, daha ucuza borçlanalım diye, değil mi? Peki, Türkiye dünyanın en yüksek faizle borçlanan ülkelerinden bir tanesi, belki de başında geliyor reel faize geçersek, reel faizi hesaplarsak; madem öyle, biz on yıldan beri vergi almadık, neden ucuza borçlanamıyoruz? Çünkü biz yapısal reformlarımızı yapmadık, yapmamız gereken reformları yerine getirmedik. Bir eksiklik var demek ki, çok önemli bir eksiklik.

Bu kadar yüksek bir borçlanma söz konusu, biz hâlâ vergiden vazgeçiyoruz "Beş sene daha vergi almayalım." diyoruz. O zaman yapmamız gereken bir şeyler var, muhakkak yerine getirmemiz gereken bir şeyler var. Neler bunlar? Öncelikle Türkiye'nin siyasi istikrarını oluşturması lazım. İşte, Rusya'dan başlıyoruz kuzeyimizden, İran, Irak, Suriye, Mısır, Libya, böyle gidiyor, Avrupa Birliği de dâhil olmak üzere ilişkilerimiz yeterince iyi değil. Buralarla ilişkilerimizin hepsinde sorun var; bir.

İki: Kendi içimizde sorunlar, sıkıntılar var. Siyasi olarak bu istikrarı sağlayamadığımız sürece yatırımcı gelmez, sıcak para maliyetli olarak gelir.

Üç: Biz yapmamız gereken adalet reformunu, hukuk reformunu yeterince yapmadık ya da uygulamıyoruz; bunlarla ilgili sıkıntılar var.

Bu yoksa, hukuk reformu yoksa gerisinin olması da mümkün değil, paranın gelmesi, rahatça yatırım yapabilmesi mümkün değil.

Bununla beraber tabii ki eğitim konusunun da halledilmesi gerekiyor, altyapı reformlarının halledilmesi gerekiyor. Mesela sık sık söylenir: "Ya, Türkiye'de işsizlik yok, ben firmama adam arıyorum, bir türlü bulamıyorum." Çünkü eğitim almayan... Kalifiye istihdamı yaratamıyoruz, oluşturamıyoruz bir türlü. Bir şeyler bilen usta, kalifiye elemana ihtiyaç var; onlara eğitim vermemişiz. Türkiye'de en az 6 milyon gerçek anlamda işsiz var ama bu işsizler gerçek anlamda eğitim almadıkları için, fabrikalarda ya da çalışmaları gereken yerlerde çalışabilecek nitelikte bir eğitime sahip olmadıkları için hiçbir şekilde işverenler tarafından istihdam edilmiyorlar haklı olarak onlar da.

Demek ki devletin yapması gereken reformların başında bu eğitim reformu da geliyor. Bütün bunları dikkate alarak bir yapı oluşturmamız lazım.

Müsaade ederseniz, bu reformların, bu ekonomiyle ilgili konuların bir vizyon gerektirdiğini, bir kadro gerektirdiğini, bir mutabakat gerektirdiğini söylemem lazım. Mutabakat gerektiriyor derken, burada öncelikle muhalefetiyle, iktidarıyla hep beraber bu konularla ilgili mutabık olmamız lazım, bu reformları yapabilmek için o anlayış içerisinde olmamız lazım; bir. Bir de buradaki bürokraside olduğu gibi bürokratların da kadroların da yeterli olması lazım, bu mutabakatı anlamış, kavramış ve bu hedefe doğru birlikte hareket edeceğimiz, çalışacağımız kimseler olması lazım. Bunlarla ilgili olarak da bizde henüz yeterli irade oluşmuş değil maalesef, sıkıntılar var.

Bu konuyu müsaade ederseniz biraz daha basit bir şekilde anlatmak istiyorum, çok önemli olarak görüyorum. Mesela, bir köy, 100-150 hane, kendi yaşantıları var. Bu köy çok kolaylıkla borçlanabilse, kredi alabilse üç seneliğine; aldıkları krediyle hepsi evlerini değiştirse, lüks evlerde yaşasa; üç sene sonra ne olur kredinin geri ödemesi geldiğinde, hangisi ödeyebilir? Hiçbirisi ödeyemez. Üç sene sonra da köylerinde daha önce sahip oldukları kendi evlerini de kaybederler çünkü yatırıma dönüştürmemiştir, alması gereken şey traktördü, biçerdöverdi, tarıma yatırım yapması gerekiyordu, onu yapmamış oluyor.

Bakın, ben Ankara Polatlılıyım. Polatlı'nın 1970'lerde, 1980'lerde 2.500'e yakın esnafı vardı; kasap, manav, bakkal, küçük esnaf. O zaman Polatlı'nın nüfusu 30 binlerdeydi, şimdi Polatlı'nın nüfusu 130 bine çıktı -birçok ilden büyüktür- ama esnafı 400'lerde, 400-450 arasında esnaf var, kayıtlı esnaf bu. Neden esnaf sayısı azaldı? Çünkü, büyük marketler geldi, devreye onlar girdi. Bunlar Polatlı'ya ait değil, Polatlı'nın dışından gelen marketler, Polatlı'daki parayı alıyorlar, anında Polatlı dışına çıkıyor. Hâlbuki küçük esnaf varken o para Polatlı'da o esnaf arasında gidip geliyordu, sirküle ediliyordu, toptancının getirdiği para üç ay, beş ay Polatlı içerisinde sirküle ediliyordu. Kasap, manav, bakkal Polatlı içerisinde sirküle edilen o parayla geçinebiliyordu, katma değer yaratıyordu. Şimdi market alıyor o parayı, Polatlı'ya kalmıyor çünkü küçük esnaf azalmış. O paranın Polatlı içerisinde sirküle etmesi mümkün değil, market sahipleri Polatlılı değil, o grosmarketlerin sahipleri. Bu, Polatlı için elektrik, su, doğal gaz, benzeri ihtiyaçlar için de geçerli. Bu, Türkiye çapında uygulanabilecek bir durum aynı zamanda. Dün, Sayın Erdoğdu anlattı; bizim perakende sektörümüz, bankacılık sektörümüz, sigortacılık sektörümüz, enerji sektörümüz, ulaştırma sektörümüz, iletişim sektörümüz yabancılara ait. Para Türkiye'de durmuyor, alıp dışarı çekiyorlar. Onun için biz borçlanma ihtiyacı içerisinde kalıyoruz, borçlanmak istiyoruz ama borçlanma maliyetleri de yüksek. İşte bu reformları onun için bir an önce hep beraber yapmak zorundayız, uluslararası küresel sistemi dikkate almak zorundayız, o gelişmeleri görmek, anlamak zorundayız.

Çok teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)