| Konu: | Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 19 |
| Tarih: | 24.12.2015 |
ŞENAL SARIHAN (Ankara) - Değerli Başkan, değerli kâtip üyeler, değerli emekçi arkadaşlar ve sevgili arkadaşlarım; benden önce söylenmiş şeyleri yinelemeden hareket etmek istiyorum.
Öncelikle, 11 sıra sayılı Kanun Tasarısı Plan ve Bütçe Komisyonunun görev alanı içinde değildir, aynı zamanda İç Tüzük'e de aykırı bir biçimde ele alınmıştır. Dün de ifade etmeye çalışmıştım. Bu, bir tüccara kalp ameliyatı yaptırmak gibidir. Arkadaşlarım beni bağışlasınlar, kendi alanlarında olmayan bir konuda ne yazık ki bir düzenleme önümüze getirmiş bulunuyorlar. Şimdi, denetimli serbestlikle ilgili yasaya el atmadan sadece Ceza İnfaz Yasası üzerinden hareket etmenin de yine usul hükümleri yönünden bir aykırılık içerdiği düşüncesindeyim.
Ancak sizinle esas olarak bugün paylaşmak istediğim nokta şudur: Anımsayacaksınız, 19 Aralık cezaevlerinde "Hayata Dönüş Operasyonu" adıyla tutuklu ve hükümlülerin yaşamlarına son verildiği, aynı zamanda askerlerin de yaşamlarına son verildiği bir gün olmuştur. Bu, tamamen, infaz sistemimizdeki insan haklarına aykırı, insanlık onuruna aykırı, kötü muameleyi esas alan uygulamalardan kaynaklanmıştır. Bugün infaz hukuku üzerinde yapılması gereken asıl düzenleme geçici önlemler değildir, geçici düzenlemeler değildir; doğrudan doğruya, infaz sistemi üzerinden yola çıkmak gerekir.
Buradaki hukukçu arkadaşlarım bilirler, Foucault'un cezaevleriyle ilgili nitelemesi şudur: "Cezaevi bir kötülüktür." Evet, cezaevi bir kötülüktür çünkü insanın özgürlüğüne yöneltilmiş olan bir kafestir cezaevi. Ancak, her sınırlamada olduğu gibi, her yasaya bağlı sınırlamada olduğu gibi bu infaz sisteminin de insan hakları temeli üzerinden inşa edilmesi ve bireyin kendini yetiştirme hakkının tam olarak infaz hukuku içinde tanınması gerekir. Biz, bugünkü uygulamalarda ne yazık ki bunu göremiyoruz. Örneğin, hâlâ bizde çifte standartlı bir infaz sistemi bulunmaktadır. "Terörle Mücadele Yasası" diye ifade edilen yasanın, özünde siyasi suçluları yargılamaya yönelik, mahkemelerde yargılamaya yönelik yasanın infazı ile normal ceza uygulamalarında tam bir ayrılık vardır. Biraz önce arkadaşlarımız konuştular, "Şöyle bir eksilme oldu veya çoğalma oldu, daha bir serbestî var." gibi değerlendirmeler yaptılar. Eğer bir yerde çifte standart varsa orada adalet yoktur, adaletin olmadığı bir yerde de iyileştirmeden söz etmemiz mümkün olmayacaktır.
Yine, bugün, çok güncel olan, gazeteci arkadaşlarımızın tutukluluğu konusunda -öğle saatlerindeki oturumlarda da atıf yapmaya çalışmıştım- Sayın Bakan, gazetecilerin tutuklu olmadığı ya da gazetecilerin Terörle Mücadele Yasası sebebiyle tutuklu oldukları gibi bir iddiada bulunmuştur. Terörün şiddet olduğu ve şiddetin de silahla gerçekleştiği hepimizce bilinir. Şimdi, gazeteci arkadaşlarımız kalemleriyle mi acaba şiddeti yaratan uygulamalar içinde bulunmaktadırlar veya Sayın Bakanın deyimiyle, o gazeteciler yazdıkları haberler nedeniyle değil, eylemleri nedeniyle mi yargılanmaktadırlar? Bu karmaşa, bugün en güncel gibi önümüzde durmakta olan sorun... Aslında buradan bu düzenlemeyi çıkarıp sadece Denetimli Serbestlik Yasası üzerinden değil, İnfaz Yasası'nın bütünü üzerinden yeni bir düzenlemeye gereksinim olduğudur. Özgürleşebilmenin temel yolu değerli arkadaşlar, infaz hukukunun da özgür, adil ve insan haklarına uygun olmasıyla olanaklıdır.
Saygılar sunarım, teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)