GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı münasebetiyle
Yasama Yılı:1
Birleşim:19
Tarih:24.12.2015

MHP GRUBU ADINA MEHMET PARSAK (Afyonkarahisar) - Aziz Türk milleti, değerli milletvekilleri; 11 sıra sayılı Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nın 5'inci maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle Gazi Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Her şeyden evvel, bu maddenin amacını yani ilgili kanun hükmünde belirtilen hükümlülerin cezalarının denetimli serbestlik tedbiri uygulanmak suretiyle infazını olumlu bulduğumuzu belirtiyorum ancak kanunla ilgili haklı eleştirilerimizi de ifade etmeden geçemeyeceğim.

Öncelikle vurgulamak isterim ki yasama tekniği açısından Adalet Komisyonunda görüşülmesi gereken bu maddenin Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülmüş olması usul bakımından hatalıdır. Bu nedenle, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna getirilmesinde de usul hatası bulunan bu maddenin kabul edilmesi usul açısından yanlış olacaktır.

Öte yandan, bu ve buna benzer kanun tasarıları temelde on üç yıldır AKP'nin Türkiye'yi öngörüden yoksun bir şekilde yönetmekte olduğunu da açıkça ortaya koymaktadır. Özellikle AKP'li milletvekillerine sesleniyorum: Bir kanun yapıyorsunuz, sonra bu kanunun sonuna kanunun belirli bir süre ya da belirli kişilere ya da çevrelere uygulanmasını engelleyen geçici maddeler ekliyorsunuz, sonra da bu geçici maddelerin sürelerini uzatıyorsunuz yani bu geçici maddeler bir türlü geçmiyor, bitmiyor, tükenmiyor.

13 Aralık 2004 tarih ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun da bu şekilde tam olarak uygulanamayan kanunlardan birisi olarak şu anda karşımızda durmaktadır. Peki, bu sözde geçici ama aslen kalıcı nitelikteki kanun maddesinde ne denmektedir? Şu an değişiklik müzakeresini yürütmekte olduğumuz İnfaz Kanunu'nun konumuzla ilgili kısmı özü itibarıyla, bir kişi bir suçu işlediğinde ve yargılanması sonucunda ceza aldığında, cezasının belirli bir kısmını cezaevinde geçirmesini, belirli bir kısmını denetimli serbestlikle, belirli bir kısmını da şartlı salıverme koşulları altında geçirmesini öngörmektedir.

İnfaz Kanunu'nun geçici 4'üncü maddesiyse, kapsam olarak, kısa süreli hapis cezalarında hükümlünün denetimli serbestlik ve şartlı salıverme koşullarından yararlandırılmasında cezaevinde geçirilecek süre şartının belirli bir yıla kadar uygulanmamasını hükme bağlamaktadır. Kanuna geçici maddeler eklenmesi suretiyle bu süre uzatılarak içinde bulunduğumuz 2015 yılına kadar gelinmiş, bugün de bu sürenin 2020 yılına kadar uzatılmasını görüşüyoruz.

Hemen belirtmek ve önemle vurgulamak gerekir ki Milliyetçi Hareket Partisi olarak bizim, iyi hâlli bir hükümlünün topluma daha erken kazandırılması, dış dünyayla uyumunun sağlanması ve ailesiyle bağlarının güçlendirilmesi noktasında bu tür uygulamalar yapılmasına elbette itirazımız yoktur. Ancak, bir kanunun tam olarak uygulanmasının sürekli ertelenmesine ise haklı itirazlarımız bulunmaktadır.

Sayın milletvekilleri, AKP iktidarının bu tarz kanunlardaki genel yaklaşımı şudur: "Gelir vergisi konusunda sıkıntı yaşayanlar var, erteleyelim. Katma değer vergisi konusunda sıkıntı yaşayanlar var, erteleyelim. Kurumlar vergisi konusunda sıkıntılar var, erteleyelim. Bireysel emeklilik sisteminde tıkanmalar var, sistemi biz getirdik diye övünelim ama kanunun uygulanmasını erteleyelim. Ceza ve güvenlik tedbirleriyle ilgili aksaklıklar var, Türkiye'ye bunu biz getirdik diye övünelim ama kanunun uygulanmasını erteleyelim." Evet, ne yazık ki AKP iktidarının bu bağlamdaki ilkesi, sorunları çözmek değil, ertelemektir. Erteleyin, erteleyin de popülizmle kabartılan, geçici kanunlarla ertelenen koca bir yığın sorun ne zaman çözülecek, gelecekteki hangi sorumluluk sahibi hükûmetin başına kalacak, bunu düşünen var mı? Karşımızda on üç yıllık bir iktidar var ve biz hâlâ kanunlardaki bazı hususların tekrar tekrar ertelenmesini konuşuyoruz. "Erteleme" dediysek de öyle yarına ya da diğer bir aya değil, tam beş yıl sonrasına erteliyorsunuz.

Değerli milletvekilleri, bu uzatma teklifleri sadece bir popülizmin sonucu olmayıp aynı zamanda devletimizin içine düşürüldüğü çaresizlikleri de ne yazık ki gözler önüne sermektedir. Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğünün kendi İnternet sitesinde de yayınladığı resmî verilerine göre, 6 Haziran 2015 tarihi itibarıyla, 294 kapalı ceza infaz kurumu, 55 müstakil ceza infaz kurumu, 2 çocuk eğitimevi, 5 kadın kapalı ceza infaz kurumu, 1 kadın açık ceza infaz kurumu ve 3 çocuk kapalı ceza infaz kurumu olmak üzere toplam 360 tane ceza infaz kurumumuz bulunmaktadır. Bu ceza infaz kurumlarının ise 91 tanesi 2006 yılından bu yana görev yapan AKP hükûmetleri tarafından açılmıştır. Yani "Hamdolsun, cumhuriyet tarihi boyunca inşa edilen cezaevlerinin dörde 1'ini biz yaptık." diye övünebilirsiniz.

ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) - Cezaevi yapmak suç değil ki Mehmet Bey.

MEHMET PARSAK (Devamla) - Şimdi, bu 360 ceza infaz kurumunun toplam kapasitesi kaç kişi? 167.620 kişi. Peki, Türkiye'de toplam kaç tutuklu ve hükümlü bulunuyor? 176.116 kişi. Yani, kapasiteden fazla tutuklu ve hükümlümüz var. Bunların kaçı tutuklu, yani yargılaması devam ediyor ya da keyfî uygulamalar nedeniyle içeride tutuluyor? 25.981 Sayın Cora. Bu 176 bin kişinin kaçı hükümlü? 150.135.

ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) - Eskiden tam tersiydi.

MEHMET PARSAK (Devamla) - Şimdi anladınız mı neden erteleme telaşındasınız? Çünkü, AKP iktidarı döneminde suç ve suçlu sayısı o kadar artmış ki tutuklu ve hükümlüleri yatıracak yeriniz yok neredeyse. Yani, AKP iktidarı döneminde Türkiye'de suç oranı artmış, hatta artmak ne kelime, ne yazık ki âdeta patlamıştır.

Yine, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü verileri: 1970 yılındaki toplam tutuklu ve hükümlü sayısı 59.511, Aralık 2002'deki toplam tutuklu ve hükümlü sayısı 59.429. 1970'te 35 milyon olan nüfusumuz 2002'ye kadar yaklaşık 34 milyon kişi artmış ama hükümlü ve tutuklu sayısı neredeyse aynı. Peki, bugünkü tutuklu ve hükümlü sayımız kaç? 30 Kasım 2015 itibarıyla tam 176.116. 2002'den bu yana nüfusumuz yüzde 17 artarken tutuklu ve hükümlü sayımız neredeyse yüzde 300 artmış. Yani, "Hamdolsun, cumhuriyet tarihinde görülmemiş sayıda hükümlü ve tutuklumuz var." diye de övünebilirsiniz.

Aziz Türk milleti ve saygıdeğer vekilleri; "sessiz devrim" diye aslında bunları anlatmak lazım. Suçluluk konusunda sessiz bir devrim yapılmış. Ya suçluları yakalama, tutuklatma, hüküm giydirme konusunda çok mahirsiniz ya da bu işte bir terslik var. 59 bin nerede, 176 bin nerede?

Hükümlü ve tutukluların toplam nüfusa oranı 2002 yılına göre 2 kattan fazla artmış durumda. Ortaya çıkan sonuç ne biliyor musunuz? Biz bu ertelemeleri yapmazsak cezaevleri önünde kuyruk olacak, kuyruk. Tutuklu ve hükümlüleri yatıracak yer bulamayacak durumdasınız. Suç işleme oranının 2 kattan fazla arttığı bir ortamda bizleri cezaevlerinin derdine düşürdünüz. Kimi nasıl dışarıda tutsak da cezaevleri rahatlasa diye kıvranıyorsunuz.

Aynı zamanda, bir hukukçu milletvekili olarak diyorum ki: Partimiz MHP, uygun koşullar altında, denetimli serbestliğe ya da şartlı salıvermeye asla karşı değildir. Sonuçta, cezalandırmanın amacı suç işleyenleri topluma kazandırmak ve kurallara uyumlu hâle getirmekse bu, denetimli serbestlik ve şartlı salıvermeyle de gerçekleştirilebilir.

Sayın milletvekilleri, şimdi, buraya kadar gelmişken bir de suç türlerine göre bir değerlendirme yapmak gerekmektedir. Yine, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü verilerine göre 2 Aralık 2015 itibarıyla en çok işlenen suç, manidar bir şekilde, hırsızlık, tam 39 bin kişi. Hırsızlığı 32 bin kişiyle uyuşturucuya bağlı suçlar, 28 bin kişiyle adam öldürme takip ediyor. Türkiye'de yağma, gasp ve yaralamadan toplam 43 bin kişi hüküm giymiş durumda. Peki, yolsuzluk ve rüşvetten yatanların sayısı? İşte bu yok. Çünkü onlar yargılanmıyor, çünkü Türkiye'de bu işler en tepe noktalara kadar sıçradığından yolsuzlukların ve rüşvetin üzeri kapatılıyor.

Büyük Türk milletinin saygıdeğer vekilleri, suçlu sayısını 3 kat, suç işleme oranını 2 kattan fazla artıran bir sistemi sorgulamalıyız ve bunları araştırmalıyız.

Bu noktada dikkatinizi çekmek istediğim diğer bir husus da aslında bir koruma tedbiri olan tutuklamanın bir cezalandırmaya dönüşmüş olması. Ne hazindir ki 17-25 Aralıktan bu yana adalet tanrıçası Themis'in gözlerindeki bağ çözülmüş, elindeki terazinin ayarı bozulmuş ve diğer elindeki kılıcı büyük hırsızların değil sadece sıradan ve küçük hırsızların üzerinde sallanır hâle gelmiştir.

Sözlerimi "Adalet mülkün temelidir." vecizesiyle tamamlamak istiyorum. Evet, adalet mülkün temelidir ama o mülk kupon araziler değildir.

Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)