Konu: | Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 1 |
Birleşim: | 19 |
Tarih: | 24.12.2015 |
MHP GRUBU ADINA MUSTAFA KALAYCI (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Görüşmekte olduğumuz madde, üyelerine ve çalışanlarına emekliliğe yönelik taahhütte bulunan dernek, vakıf, sandık, meslek kuruluşu veya ticaret şirketlerinin birikim ve taahhütlerinin Bireysel Emeklilik Sistemi'ne aktarılabilmesi için tanınan ve bu yıl sonu dolacak olan sürenin iki yıl uzatılmasını öngörmektedir.
Ülkemizde bulunan vakıf ve sandıkların birçoğunda önemli sorunlar yaşandığı bilinmektedir. Tamamlayıcı emeklilik programıyla toplanan primlerin yine vakıf ve sandıklar tarafından değerlendirilmesinin Bireysel Emeklilik Sistemi'ni olumsuz etkilememesi bakımından gerekli tedbirler mutlaka alınmalıdır.
Türkiye'de bireysel emeklilik sistemi, 57'nci Hükûmet döneminde gerçekleştirilen yapısal reformlar kapsamında, 7 Ekim 2001 tarih ve 4632 sayılı Kanun'la düzenlenmiştir. 57'nci Hükûmet döneminde gerçekleştirilen yapısal reformları devam ettirmeyen AKP hükûmetleri tasarrufların hızla düşmesini ve cari açığın büyük boyutlara yükselmesini yıllarca seyretmiş, uyarılara hep kulak tıkamıştır. Bireysel Emeklilik Sistemi'nin karşılaştığı zorlukları giderecek tedbirler de uzun yıllar alınmamıştır. Yıllar sonra 2012 yılında yapılan ve 2013 yılında uygulamaya giren devlet katkı payı ve teşviklerle ilgili düzenlemeler bireysel emeklilik sistemine bir ivme kazandırmışsa da, emeklilik fonlarının gayrisafi yurt içi hasıla içindeki payı sınırlı kalmaya devam etmektedir. Milliyetçi Hareket Partisi olarak bireysel emeklilik sisteminin ekonomiye layıkıyla dâhil edilmesini önemli görüyoruz.
Değerli milletvekilleri, Türkiye ekonomisinde tasarrufun da yatırımın da, gelişmiş ülkeler bir tarafa, gelişmekte olan ekonomilerle bile kıyaslandığında çok düşük düzeylerde olduğu görülmektedir.
AKP döneminde tasarrufların seviyesi dibe vurmuştur. Özel kesim tasarrufları keskin bir şekilde düşerek yüzde 23'ler düzeyinden yüzde 10'a kadar inmiştir. Hane halkının tasarrufları ise yüzde 10'nun altındadır.
Ülkemizin borç düzeyi de sürekli olarak artmaktadır. Türk ekonomisi borçlanma yoluyla geleceğini bağlamıştır. AKP hükûmetleri, cumhuriyet tarihinin en fazla borçlanan ve en fazla faiz ödeyen iktidarı olmuş, cumhuriyet tarihinin rekorlarını kırmıştır.
2002 sonunda 16 milyar dolar olan kısa vadeli dış borç stoku, 2015 üçüncü çeyrek itibarıyla 121 milyar dolara yükselmiştir. Toplam dış borcumuz ise 2002 yılındaki 129 milyar dolarlık seviyesinden 2015 ikinci çeyrek itibarıyla 405 milyar dolara çıkmıştır. Dış borçlar on üç yılda yüzde 212 oranında, 275 milyar dolar artmıştır. Üstelik özelleştirme ve toprak satışından elde edilen yaklaşık 100 milyar dolarlık gelir de yok edilmiştir.
Ekonominin kırılganlığı da sürekli artmaktadır. 2002 yılı itibarıyla Merkez Bankası rezervlerinin kısa vadeli borçlara oranı yüzde 171 iken, yani kısa vadeli borçlarımızın 1,7 katı kadar rezerve sahip iken bu oran yüzde 94'e düşmüş, rezervlerimiz kısa vadeli borçlarımızı karşılayamaz hâle gelmiştir.
Türkiye, kişi başı gelirde 2008 yılında yakaladığı 10 bin dolar seviyesinin bugün itibarıyla altına düşmüştür. Gelir yaratmayan bir ekonomide gerek hanelerin gerekse firmaların borçları da sürekli artmaktadır. Ekonominin gelişmesi için ihtiyaç duyulan tasarruf eğilimi ve bundan doğacak olan yatırım kararları geçtiğimiz yıllar boyunca uygulanan politikaların etkisiyle frenlenmiştir. Türk sanayisi yurt dışından gelen ucuz ara malların tahribatıyla karşı karşıya kalmış ve sektörel öncelikleri giderek montaja dayalı, ithalata bağımlı bir yapıya sürüklenmiştir. İstanbul Sanayi Odasının her yıl yaptığı araştırmalar, şirketlerimiz ve KOBİ'lerimizin borç batağına girdiğini, kârlarının yarıdan fazlasının faiz giderlerine gittiğini, zarar edenlerin sayısında büyük artış olduğunu ortaya koymuştur.
Esasen Türk ekonomisi her geçen gün daha da derinleşen, adı konulmamış bir kriz yaşamaktadır. Sanayimiz, KOBİ'lerimiz, üreticimiz zor durumdadır. Rekabet gücü tükenme noktasına gelmiştir. Piyasalar neredeyse durmuş vaziyettedir. Tahsilat yapılamamakta, icralar artmakta, iflaslar baş göstermektedir. Esnafımızın artık dayanacak gücü kalmamıştır. Birçok esnafımız iş yerini kapatmak zorunda bırakılmıştır. Esnafımız, çiftçimiz, iş adamımız tefecilerin eline düşmüş, çok yüksek faizlerle borç alıp senedini, çekini kırdırmaktadır. Açıktır ki bugün toplumun büyük kesimi geçim sıkıntısı çekiyorsa, işleri kötü gidiyorsa, borçtan ve işsizlikten bunaldıysa bunun müsebbibi de sorumlusu da AKP hükûmetleridir. AKP Hükûmetinin "Millî geliri 3 misli artırdık, büyüdük, zenginleştik." söylemi, milletimizin geniş kesimleri için hiçbir şey ifade etmemektedir. Tabii ki zenginleşenler var. Kaçakçılar, ihale ve imar vurguncuları, faizciler, rantiyeciler, rüşvetçiler, havuzcular köşe olmuştur. Birileri kamu imkânlarıyla milletin parasını yürüterek yükünü tutarken esnafımız ve çiftçimizin geliri giderini karşılamamakta, asgari ücretliler, çalışanlar ve emekliler aldıkları aylıkla ay sonunu getirememektedir. Vatandaşlarımızın en büyük sorunu geçim zorluğudur.
Değerli milletvekilleri, Hükûmet, vatandaşın tasarruf etmesini istemekte, bu konuda bazı sözde reformlar açıklamaktadır. Vatandaşın geliri geçimini sağlamaya yetmiyorsa nasıl tasarruf edecek? Bugünkü asgari ücret, bugünkü maaşlar, bugünkü emekli aylıkları, çalışanların ve emeklilerin zorunlu ihtiyaçlarını asgari düzeyde bile karşılamamaktadır. Soruyorum, asgari ücretin, emekli aylığın neresinden tasarruf edilecek? Ürünü para etmeyen, gübre alamadığından tarlasına gübre atamayan çiftçimiz, hangi gelirinden tasarruf edecek? Hayatın güçlüklerine direnen esnafımız, iş yeri kirasını, sosyal güvenlik primini dahi ödemekte güçlük çekerken nasıl tasarruf edecek? AKP Hükûmeti vatandaşta tasarruf edecek hâl bırakmamıştır. Bırakın tasarruf yapmayı, geliri yetmeyen vatandaşımız geçimini borçla sağlamaya çalışmaktadır. Gelecek yıllardaki gelirlerini şimdiden tüketen vatandaşlarımızın geleceği ipotek altına alınmıştır. Nitekim, hane halkı borçlarının gelirlerine oranı 2002 yılında yüzde 5'in altındayken şimdi bu oran yüzde 55'i aşmıştır yani hane halkı gelirinin yarısından fazlası borca gitmektedir.
Merkez Bankasının finansal istikrar raporlarına göre, 2002 yılında 6,7 milyar lira olan hane halkı yükümlülüğü 2015 yılı Eylül ayı itibarıyla 430,2 milyar liraya ulaşmıştır. Yani, vatandaşın konut, taşıt ve ihtiyaç kredileri ile kredi kartı borçları toplamı AKP döneminde 64 kat artmıştır. Doludizgin borçlanan milletimiz borç ve faiz batağına saplanmıştır. Sadece tüketici kredisi ve kredi kartı borçları için vatandaşın ödediği faiz AKP döneminde 15 kattan fazla artmıştır. Ücret, komisyon, dosya parası gibi ödemeler de buna dâhil değildir. Bankaların ücret, komisyon, hizmet bedeli olarak aldığı faiz dışı paralar 2014 yılında 37,5 milyar liraya ulaşmış olup sadece dosya parası 20 milyar liradır ve 2002 yılına göre 8 kat artmış bulunmaktadır. AKP'nin vatandaşı faiz lobilerine nasıl soydurduğunu, borç ve faiz batağına nasıl sürüklediğini resmî rakamlar göstermektedir. Aslında, AKP'nin on üç yıllık icraatının özeti budur. AKP faiz lobilerini abat etmekte, bu milletin alın terini faiz lobilerine yedirmektedir.
Türkiye'nin ekonomik sorunlarını çözecek ve vatandaşlarımızın refah seviyesini artıracak, borç sarmalından kurtaracak program ve projeler acilen uygulamaya konulmalıdır. Yine, bir an önce rant ekonomisinden, beton ekonomisinden, yatırım, üretim ve istihdamı sürekli artırmayı öngören üretim ekonomisine geçilmelidir. Tasarrufu artırmak için öncelikle üretimi artıracak, vatandaşın gelirini artıracak önlemlerin alınması gerekmektedir.
Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)