| Konu: | Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 18 |
| Tarih: | 23.12.2015 |
CHP GRUBU ADINA ZEKERİYA TEMİZEL (İzmir) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gecenin bu saatinde anlatacağımız şeyler pek hoşlanılacak şeyler değil ama konuşmak zorundayız, konuşulacak.
CHP Grubu adına söz aldığım tasarının 3'üncü maddesi, daha önceki arkadaşların da belirttiği gibi, üç ayrı düzenlemedeki katma değer vergisi istisnasını yani geçici maddelerinin süresini uzatıyor. Bunlardan birincisi: Emekli sandığı şeklinde kurulmuş dernek ve vakıflara ait sandıkların veya vakıfların daha önceden edindikleri gayrimenkulleri veya varlıkları emeklilik fonuna aktarmak üzere satmaları hâlinde bunlardan yine katma değer vergisi alınmayacak belirli bir süre. Bunun çok uzun sürmeyeceği falan düşünülüyordu ama galiba bazıları bu işleri falan bitiremedi, onların bitirilmesi için iki yıllık bir süre talep ediliyor. Olması gereken bir iş; bazıları yaptı, bazıları yapamadı. Ama niye yapamadıklarını da mutlaka sormak gerekiyor. Burada bir sorun yok.
İkincisi: FATİH Projesi kapsamında yazılım ve donanım bağışında bulunanların katma değer vergisi ödememesi şeklinde. Eh, bu proje de epey konuşulduğuna göre, başladığına göre, devam ettiğine göre, buna da "Eğitimde kullanılacak bir olayda katma değer vergisi alınmalıdır." demek mümkün olmadığına göre bir şey demek mümkün değil ama burada asıl üzerinde durulması gereken konu dâhilde işleme rejimi kapsamında uygulama yapan sanayicilerin katma değer vergisi tecil ve terkin işlemlerinin devam etmesiyle ilgili konu.
Değerli milletvekilleri, içimizde sanayiciler var, muhakkak dâhilde işleme rejiminin ne olduğunu biliyorlar. Bu dâhilde işleme rejimi Sayın Başbakanın "Gözden geçirilmek zorundadır." dediği dâhilde işleme rejimi. Eğer bunu biliyorlarsa o sanayicilere gerçekten sormak isterim. Bu sistemden gerek seyircisi olarak gerekse rekabet ettiği rakibi olarak yararlanan insanların yaptıklarından ve uygulamadan memnun olan bir tane Allah'ın kulu var mı? Bunu sormak gerekiyor. Bilmeyenler açısından birazcık olayı açıklamak gerekiyor. Türkiye'de ihraç etmek üzere belirli sınai üretimleri yapan işletmelerin bu üretimde kullandıkları girdilerini içeriden veya dışarıdan almaları hâlinde bunlarla ilgili katma değerler tecil ediliyor, ihraç olduğu zaman da terkin ediliyor. Bu, ihracatın teşvikine dönük bir teşvik olarak görülebilir, bir teşviktir denilebilir.
Değerli milletvekilleri, genç bir Maliye müfettişi olduğum zamanlardan itibaren ben bu kadar bu ülkenin başına bela olmuş bir kurum görmedim. Yolsuzluk soruşturmalarından kimse başını alamadı. Ne zaman ihtiyaç olsa dışarıdan ihraç edilmek üzere getirilen girdilerin hepsi iç piyasaya salındı, üretilen ürünler iç piyasaya verildi. En önemlisi de Türkiye'nin, özellikle de Türk lirasının değer kazanmış olduğu dönemlerde yurt dışından dolarla ithal edecekleri, yabancı paralarla ithal edecekleri ürünlerin hepsi inanılmaz derecede ucuz oldu ve büyük bir hızla sanayide ihraç edilen ürünlerde yerli ürünün, yerli girdinin payı büyük bir hızla düştü. İşte, şimdi, süresini uzatmaya çalıştığımız olay bu, Sayın Başbakanın "düzelteceğiz" dediği konu bu, yıllardan beri de bizim düzeltemediğimiz konu bu. Uzatalım, yine aynı belalarla uğraşalım, aynı sorunlarla uğraşalım.
Değerli arkadaşlar, biraz önce söyledim, konuşmamda. Türkiye sanayisi ithal bağımlılığı nedeniyle gerçekten çöküyor, yavaş yavaş çöküyor. Bunu bir şekilde durdurmak lazım. Bizim özellikle yerli girdi oranını artırmak için çok ivedi olarak bazı önlemler almamız lazım. Dünya Ticaret Örgütü kartal gibi bekliyor, acaba bunlar kendi ürünleriyle ilgili olarak "diskriminasyon" ayrımcılık yaparlar mı diyor, yaparsa üstüne atlayacak ama diğer ülkeler bu konuda kendi ürünleri lehine diskriminasyon yapıyorlar. Belki hatırlarsınız, yıllar yıllar önce Toyota'nın Avrupa'ya girmeye başladığı zamanda öyle bir kampanyalarla girdiler ki, Fransız Renault'u gidiyor, gürültüye gidiyor, satılamıyor, batacak Renault. Bir çözüm bulamıyorlar, engelleyemiyorlar Dünya Ticaret Örgütü ve diskriminasyon kuralları gereği olarak. En sonunda buldukları çözüm neydi biliyor musunuz, "Fransa'da her bin Toyota ithal etmek için bir servis istasyonu kurulacak." dediler -gayet makul, masum bir olaydı- Fransız belediyelerinin hiçbir tanesi Toyotalara servis istasyonu ruhsatını vermedi, bu kadar. Kıyamet koptu, uzun süre yargılandı, diskriminasyon kararı alındıktan sonra da Dünya Ticaret Örgütü tarafından, zaten Renault kurtulmuştu. Bizim sanayilerimiz bu şeklide gidiyor, kurtulması gerekiyor. Bizim iç yerli girdi oranlarını artırmak için almamız gereken önlemler çok fazla, bunların hepsi var. Bunların alınması gerek, krediyle desteklenmesi gerek, iç girdi oranının yatırımları krediyle desteklenmesi gerek. Fakat bakıyorsunuz, krediyle desteklenmesi gereken alanlarda sanayinin kredi kullanma oranı inanılmaz bir hızla düşüyor.
Merkez Bankası verilerine göre, 2014 yılında, bundan on yıl öncesine göre, on yıl önce imalat sanayinin kullandığı kredi oranı yüzde 27'ydi, şimdi yüzde 13, imalat sanayi kredi kullanmıyor. Uzun vadeli dış borçlardan sektörlere göre dağılımda maalesef inşaat, emlak sektörünün payı büyük bir hızla artıyor, sanayinin payı düşüyor.
İmalat sanayi 2003 yılında banka kredilerinin yüzde 42,5'unu kullanırken şimdi yüzde 21'ini kullanıyor; yüzde 42,5-yüzde 21. Kısaca, sanayi kaderine terk edilmiş, rant odaklı inşaat, emlak sektörü almış başını gidiyor; buradaki olayların da ne şekilde sonuçlanacağı konusunda alınan herhangi bir önlem yok.
Değerli arkadaşlar, bu olaya seyirci kalmamız gerçekten mümkün değil, olan Türkiye sanayisi. Yerli üretim konusunda herhangi bir sorunumuz yok ama hepiniz biliyorsunuz ki "Bunu burada üretmek yerine Çin'den getirdiğimde ben yüzde şu kadar kâr ediyorum." diyorsunuz. Olabilir, maliyetleri var, teşvikleri var, ucuz işgücü var, insanlık dışı uygulamaları var, ucuz gelir ama bu ülkenin bu tür girdileri engelleyebilecek de gücünün olması lazım, düzenlemelerinin olması lazım, buna kesinlikle ve kesinlikle izin vermememiz lazım, aksi takdirde sanayimiz gidiyor.
Değerli milletvekilleri, 2015 yılı ekonomi açısından kayıp yıl olarak değerlendirilemese bile, bir çok düzenlemelerin yapılamadığı, uygulamaların ihmal edildiği bir yıl, istesek de istemesek de bu böyle; 2 seçim, 1 geçici Hükûmet, ne yapılabilirdi ki? Ancak, bununla ilgili olarak hiç vakit geçirmeden, büyük bir hızla bazı önlemlerin alınması gerekiyor, büyük bir iyi niyetle söylemeye çalıştığımız olgu bu. Seçenek oluşturmadan hâlen mevcut politikalardan vazgeçmenin tehlikelerini arkadaşlarımız uzun uzun anlattı, vazgeçilemez birdenbire bu olaylardan. Neyle ikame edileceğini belirte belirte yapmamız gerekiyor. Türkiye'nin bu düzenlemelerden yani şu anda yaptığımız geçici düzenlemelerden sonra hemen belirli önlemlere yönelmesi gerekiyor. Bunların başında ekonominin dövize bağımlılığını azaltacak önlemler var, yine yeni bir büyüme modelinin uygulanması var ve en önemli konu da dünyanın hiçbir yerinde bu kadar döviz serbestisi yok. Herkes istediği kadar döviz alıp istediği kadar ithalat yapma özgürlüğüne sahip değil. Ekonominin öncelikleri, toplumun öncelikleri bu konuda sınırlamalar yapılmasını gerektiriyor. Buna özellikle dikkatinizi çekmek istiyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)