GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı münasebetiyle
Yasama Yılı:1
Birleşim:18
Tarih:23.12.2015

CHP GRUBU ADINA BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sıra sayısı 11 olan Kanun Tasarısı'nın 2'nci maddesi üzerinde hem şahsım hem de grubum adına söz aldım.

Sayın Başkan, bu vesileyle size de başarılar diliyorum, sizi kutluyorum.

Değerli arkadaşlar, konuşuyoruz gecenin bu saatinde ama konuştuklarımızın çok fazla bir önemi yok yani bir Parlamento olarak siyaset üretmiyoruz. Yapmamız gereken halkın, kamuoyunun nabzını tutmak, burada onlarla ilgili çözümler bulmak, çözüm üretmek; bunlarla ilgili hiçbir şey yapmıyoruz. Geçen hafta görüşmeler yaparken bir değerli milletvekili çıktı, muhalefeti eleştirdi, "Muhalefet muhalefetliğini yapmıyor." dedi, suçu bize buldu ama bakın, Allah aşkına, şimdi şu kanun tasarısını görüşüyoruz, geçen hafta geçici bütçeyi görüştük. Kalktık dedik ki geçici bütçeyi getirdiniz, sizin yaptığınız kamu mali reformuna uygun değil, kanuna uygun değil, hukuka uygun değil, yasal dayanaktan yoksun bir bütçe getirdiniz; hiç kimse cevap vermedi, bunu buradan geçirdik. Yani, şu anda geçirdiğimiz bütçe yasal dayanaktan yoksun bir bütçe. Geçici bütçe böyle.

Şimdi, bugünkü kanun tasarısıyla ilgili olarak da şunu söyleyeyim: Yine sizin yaptığınız, iktidarın yaptığı, mevzuata göre, Başbakanlık genelgesine göre ve 5018 sayılı Kanun'un 14'üncü ve 18'inci maddelerine göre etki analizi yapılması lazım. Bir kanun getiriyorsunuz; bu, paraya müteallikse, bütçeye bir yük getiriyorsa veya yük azaltıyorsa bunun ne kadar etkide bulunduğunun kanuna göre, çıkardığımız kanuna göre, sizin özellikle yaptığınız kanuna göre tasarıyla beraber etki analizinin ortaya konması lazım. Bu kanuni bir yükümlülük, yapılmıyor bu. Bunu da böyle kabul ediyoruz ve böyle geçiriyoruz. Doğru mu peki bunlar? Bu aynı zamanda bir torba kanun. Sayın Başbakanın sözü var geçen yıl, "Bir daha torba kanun getirmeyeceğiz Meclise." dedi, tekrar torba kanun getiriyoruz; bu ayrı bir garabet.

Bir diğer konu: Mesela, şu kanun tasarısının 6'ncı maddesine bakın, sosyal sigortalar ve genel sağlık sigortasıyla ilgili. 5510 sayılı bu Kanun yine sizin döneminizde çıktı, iktidarın döneminde çıktı, 2006'da çıktı, 2008'den beri yürürlükte, yedi yıldır yürürlükte. Kaçıncı maddesini düzenliyoruz geçici? Geçici 67'nci maddesini düzenliyoruz 5510'un. Ya, yedi yıldır, sekiz yıldır yürürlükte olan bir kanunun geçici 67'nci maddesini düzenliyoruz, zaten 100 maddelik bir kanun bu. Böyle bir garabet olur mu? Böyle bir hukuk olur mu? Böyle bir anlayış olur mu? Buna muhalefet ne yapsın? Bunlar hepimizin sorumluluğunda, hepimizin düzeltmesi gereken konular. Hepimizin, hep beraber bunda sorumluluğu var ama özellikle iktidarın, Hükûmetin çok daha fazla sorumluluğu var.

Biraz sonra buna da ilave maddeler getirilecek, bu saatte yeni maddeler getirilecek, bunlar teklif olarak getirilecek, bunların hepsi Hükümetle ilgili, Hükûmetin tasarruflarıyla ilgili. Normalde, ilgili kamu kuruluşlarının hepsinden görüş alınarak getirilmesi gerekiyor, bunları hep beraber, Komisyonda ilgili kamu kuruluşlarının görüşleriyle beraber düzgün bir şekilde Genel Kurula aktarmamız gerekiyor bizim Plan ve Bütçe Komisyonu olarak. Bunlar yapılmadı ama, yapılmadan buraya geldi. Şimdi, çok değerli hukukçular var burada. Bakın, şunları sıraladım, hepsi hukuksuz. Sayın Kubat, bir hukukçu olarak, Bülent Bey, bir hukukçu olarak, bunlar doğru mu Allah aşkına? Bunları savunmak mümkün değil. Sayın Bakan da savunamıyor zaten.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Savunuyoruz canım.

BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla) - Etki analizi olmayan konuları, geçici bütçeyi, bunun bir torba kanun olduğunu, bunun işte, 5510'da, sekiz sene içerisinde 100 maddelik bir kanunda 67 tane geçici madde olduğunu... Ya, nasıl bir uygulama yapıyoruz, nasıl bir hukuk bu? Yani demek ki bir hukuk mantığımız, hukuk nosyonumuz yok ve bu olmayınca, hukuk nosyonu yoksa, hukuk mantığı yoksa, hukukun üstünlüğü kavramı yoksa, anlayışı yoksa gerisi zaten olmaz, gerisinin başarılı olması mümkün değil.

Şimdi, bu maddeyle ilgili olarak da... Anlatıldı, vergiyle ilgili bir madde. Bir vergiyi kaldırıyoruz, almamız gereken bir vergiyi almıyoruz, on yıl almadık, bir beş yıl daha almayalım diyoruz. Bunun tabii ki vergiyle ilgili bir yönü var, bunun ekonomiyle ilgili bir yönü var, artı, alternatifi, vazgeçtiğimiz bir meblağ var, bir de uluslararası finans piyasalarıyla, uluslararası sistemle ilgili bir yönü var. Bunları birlikte değerlendirelim.

Şimdi, vergiyle ilgili yönü: Bir devlet varsa, devlet egemenliği varsa devlet egemenliğinin simgeleştiği yer ve gerçekleştiği yer vergidir. Bir devlet varsa vergi olacaktır, vergi almasını bir devlet bilecektir, bilmesi gerekir ama maalesef bu yok. Vergi çağdaş devlet anlayışının, çağdaş devletin en güçlü olması gereken alandır.

Sayın Turhan iktidar partisi adına konuştu, iki örnek verdi, dedi ki: Burada da vergi kaybı yoktur, elmasla -geçen yıl öyle bir kanun çıkarmıştık hakikaten- ilgili olarak da kayıp yoktur çünkü biz vergi alamıyorduk. Ya, vergi alamıyorduk, onun için vergiden vazgeçelim demenin mantığı var mıdır? Vergi alamıyorduk, onun için vergi almayalım, vergi kaybı yoktur. Yani biz devlet olarak gereğini yapamıyoruz, devlet olarak beceremiyoruz vergi almayı, devlet olamıyoruz, devlet egemenliğini kullanamıyoruz onun için vergi almayalım, dolayısıyla kayıp da yoktur. Böyle bir mantık olabilir mi? Nasıl bir mantıktır, nasıl bir anlayıştır bu? Böyle bir hukuk anlayışı olabilir mi? Zaten, elmas üzerinden alınan vergiler sıfırmış, onun için orada bir kayıp söz konusu değilmiş, kaldırabilirmişiz. Olur mu böyle bir anlayış ya, olur mu böyle bir anlayış?

Değerli arkadaşlar, Türk vergi sistemi geriye gidiyor, maalesef geriye gidiyor, Maliye Bakanlığı da geriye gidiyor. Özellikle 2011'de çıkardığımız 34 kanun hükmünde kararname var, yanlış hatırlamıyorsam 34'tü. O kanun hükmünde kararnamelerle Maliye Bakanlığındaki kariyer sistemi, denetim sistemi kaldırıldı ve artık doğru dürüst de vergi denetimi yok. Biliyorsunuz, vergi denetimleri de artık tamamen siyasallaştı. Böyle olunca da siyasallaşan bir vergi sistemiyle, denetimiyle başarılı olunması da mümkün değil ve Gelir İdaresinin de tabii ki, 2011'deki kanun hükmündeki kararnamelerle bağımsızlığı yok edildi.

Şimdi, bu dolaylı dolaysız vergiler ayrımını herkes biliyor, ona girmiyorum ama şu vergi mükellefiyle ilgili -madem vergi sistemini konuşuyoruz- ben her dönem söylerim. Şu rakamları tekrar söylemek istiyorum. Geçen dönem Sayın Maliye Bakanı Şimşek hep buna itiraz ederdi ama ben de ısrar ediyorum. Şu sayıları size okuyayım: 2005'in Ocağında 1 milyon 783 bin gelir vergisi faal mükellef sayısı var, 2015'in Kasım ayında 1 milyon 829 bin. Yani çok az bir artış var. Türkiye'de, bakın, bu faal mükellef sayısı 1 milyon 829 bin şu anda. Türkiye'de yurt dışı seçmeni saymazsak 54 milyon seçmen var. 54 milyon 18 yaşın üzerinde seçmen var, vatandaş var. 1 milyon 829 bin gelir vergisi faal mükellef var. Olur mu böyle bir şey? 27 milyon toplam istihdam var Türkiye'de. 27 milyon çalışan var, toplam istihdam. 1 milyon 829 bin... Stopaj vergisi faal mükellef sayısı da 2 milyon 177 binden, 2 milyon 547 bine çıkmış 2005 Ocağından 2015 Kasımına kadar, çok az bir artış var. 2 milyon 177 binden 2 milyon 547 bine, yine burada biraz daha fazla artış var çünkü stopaja tabi bunlar.

Yine, gayri menkul sermaye iradı elde edenlerle ilgili olarak 571 binden, bakın, 1 milyon 673 bine çıkmış. Bir anlamlı artış var ama bunlar kira geliri olanlar gayri menkul sermaye iradı elde edenler. Bunlarda bir anlamlı artış var ama gelir vergisi gibi, kurumlar vergisi gibi, katma değer vergisi gibi asıl vergi alanlarında bir artış, mükellef sayısından bir artış yok. Yani, Maliye Bakanlığı etkin bir vergi sistemi oluşturamamış, vergiyi tabana yayamamış vaziyette demektir bu. Maliye Bakanlığı doğru çalışamıyor, vergi almasını beceremiyor, devlet etkinlik gösteremiyor, devlet egemenliğini konuşturamıyor demektir, devlet iyi çalışmıyor demektir, bütün bunların anlamı bu.

Kurumlar vergisi faal mükellef sayısı da 2015 ile 2005'in Ocağında 632 binmiş 696 bine çıkmış şu anda kasımda, 696 bin. İlk 100 mükellef, ilk 100 kurumlar vergisi mükellefi, büyük mükellef, zaten aşağı yukarı yüzde 20'sini, 30'unu ödüyor. İlk 1.000 mükellef de yüzde 80'ini ödüyor kurumlar vergisinin, anormal bir sistem.

Katma değer vergisi faal mükellef sayısı da on yılda 2 milyon 242 binden 2 milyon 442 bine çıkmış, 200 binlik bir artış var; 200 bin, on sene içerisinde, katma değer vergisi mükellef sayısı.

Bir de vaktimiz olsaydı ben bunları Sosyal Güvenlik Kurumunun iş yeri sayılarıyla karşılaştırsam yine çok anormal rakamlar çıkıyor. Devletin iş yerleriyle ilgili hiçbir şekilde bir ortak tabana sahip olmadığını, ortak veri tabanı olmadığını, iş yerlerini tanımadığını, vatandaşını tanımadığını, şirketlerini tanımadığını gösteriyor tamamen.

Evet, değerli arkadaşlarım, şimdi, Sayın Bakan Temizel konuşması sırasında, bizim vazgeçtiğimiz, yani bu akşamın esas konusu olan, vazgeçilen vergi, şu "Beş yıl daha almayalım." dediğimiz vergi var ya, yılda 20-25 milyar lira, yılda 20-25 milyar lira bir vergiyi almıyoruz diyoruz. Kimden almıyoruz? "Faizciden, faiz lobisinden almıyoruz." diyoruz. Bunu herkesin iyi bilmesi lazım, iyi anlaması lazım. Faiz lobisinden 20-25 milyar lira yıllık, yani beş yıl olursa 125-150 milyar lira bir vergi almayacağız demektir, bundan vazgeçiyoruz. Bu içimize siniyor mu, bu vicdanımıza siniyor mu? Sayın Cumhurbaşkanı her fırsatta bu faiz lobisini söyler, dile getirir, işte Türkiye'deki darbelerin destekçisi, Gezi olaylarının destekçisi olarak gösterir. Şimdi, bunu nasıl götüreceğiz, saraya göndereceğiz, imzalatacağız, onaylatacağız? Yani, bir de bu tarafı var. "Faiz lobisi" diyoruz, faizcinin 20-25 milyar liralık vergisinden vazgeçiyoruz en azından. Sayın Maliye Bakanı bunun ne kadar olduğunu anlatamadı, açıklayamadı, iktidara mensup arkadaşlarımız da açıklayamadı ama bizim ayrıntılı çalışmamız en az bunun olduğunu gösteriyor ki Türkiye'de sermaye kazançları zaten düşük vergileniyor, zaten sadece vergilenenler de stopajla yetiniliyor. Sayın Turhan diyor ki: "Vergileme yok değil, var." Ne var? Yüzde 10 vergileme var, stopaj var, o kadar, onunla yetiniliyor; o da menkul sermaye iratlarında, mevduat faizlerinde vesaire, diğerlerinde o da yok. Ama, ücret geliri elde ediyorsanız, kazanıyorsanız, emek geliriniz varsa o yüzde 35'lere kadar vergileniyor, onda hiçbir sınır yok.

Değerli arkadaşlarım, tabii ki -değerli arkadaşlarım da açıkladı- bu vergiden vazgeçersiniz, almazsınız, Türkiye'ye daha rahat sermaye gelsin istersiniz ama o gelen parayı yatırıma yönlendirirseniz bir anlamı olur; gelen parayı tüketime yönlendirirseniz, inşaata yönlendirirseniz, inşaatçılık yaparsanız -şu Konya-Eskişehir aksı var, orada bir yığın camlı bina var, yüksek gökdelenler var, onların hepsi o borçlanmalarla yapıldı- inşaata harcarsanız o paraları, ondan sonra Türkiye'deki gibi yapısal reformlara muhtaç olup tekrar çok daha fazla paraya, sermayeye, sıcak paraya muhtaç olursunuz. Ondan sonra da tekrar İsrail anlaşması yapmak zorunda kalırsınız, Başika'dan askeri çekmek zorunda kalırsınız. Bunların hepsi bu güçle bağlantılı, bu sermaye meselesiyle bağlantılı olan konular, siyasetimizi, dış politikalarımızı çok çok etkileyen konular. Bunları yapamadığımız için, gelen parayı, alabildiğimiz borçlanmayı yatırıma dönüştüremediğimiz için biz bu haldeyiz, bu kadar sıkıntı içerisindeyiz. Bunları düzeltmemiz lazım. İşte, o Maliye Bakanlığından, vergi anlayışımızdan, faiz lobisinden, bunlara devletin egemenliğini gösteremememizden, gelen parayı yatırıma dönüştüremememizden kaynaklanıyor bütün bu sıkıntılarımız. Bunları görmemiz, anlamamız şart.

Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)