| Konu: | Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 18 |
| Tarih: | 23.12.2015 |
CHP GRUBU ADINA BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Sayın Başkan, size de çalışmalarınızda başarılar dilerim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan tasarının 1'inci maddesi üzerine CHP Grubu adına söz aldım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Biraz önce, ben, iktidar partisi temsilcisi arkadaşlarımızın konuşmalarını dinlerken, imalat sanayisi, sanayi ve Türkiye'deki sanayi yatırımlarıyla ilgili ortaya koydukları yeni bir tabloyu, yeni hedefleri dinlediğim zaman, on üç yıldır bu ülkeyi hangi iktidar yönetiyordu diye açıkçası merak ettim. Yani o zaman, o on üç yılın ekonomi politikalarıyla ilgili alınan kararlar ve onun oluşturduğu gömlek de mi sırtımızdan çıktı, onu açıkçası merak eder oldum. Çünkü sanayi üretiminde, imalat sanayisinde verimliliğin, yatırımın, istihdamı artıracak projelerin ön plana çıkması için ortaya konulacak uygulamalar, teşvikler ve alınacak kararların hedef olarak ortaya konulduğu dikkate alındığında, on üç yıldır elinizi kim tuttu diye sormak herhâlde bizim de en doğal hakkımız diye düşünüyorum.
Tabii, her dönem, bundan on üç buçuk yıl önce de bir eylem planı çıkmıştı, o eylem planında da Kamu İhale Kanunu AB standartlarına uygun hâle getirilecek denmişti, her ilerleme raporunda Kamu İhale Kanunu'yla ilgili eleştireler gelmişti. Vergiyle ilgili olarak yapılacak düzenlemeler için hedefler ortaya konmuştu ama uçan kuştan vergi alır hâle gelen bir tercih kendini gösterdi. Diğer taraftan, enerji verimliliğiyle ilgili hedeflenen tüm başlıklara rağmen yine eylem planı içerisinde enerji verimliliğini artıracak, yani on üç yıl sonra tekrar gündeme gelen başlıklar görüyoruz.
İnşallah -ki çok olumlu gördüğümüz- imalat sanayisindeki makine ve teçhizat yatırımlarının artırılmasını sağlayacak tercihler umarız bu gibi uygulamalarla artar. Ama şöyle bir 2002-2003 dönemine dönüp baktığımızda, ekonomi politikalarıyla ilgili gelişmeler, genel tercihler bizi hangi noktaya getirdi ve bugün neden böyle zaruri düzenlemeler yapma ihtiyacı duyuyoruz?
2002 yılında önemli, büyük bir krizden sonra devriiktidarınızın başlamasıyla beraber tercih edilen ekonomi politikalarının temelinde kaynağı, Türkiye'ye gelen kaynağı biraz daha tüketime ve... Sektör olarak baktığınızda tüketimle hareketlenen ve döviz kaynağı yaratma noktasında önemli sıkıntılar yaşayan bir süreç olarak devam etti. Çünkü o zaman 2 çıpanız vardı: Biri AB çıpası, biri IMF çıpası. IMF'den seçim öncesi "İstemeyiz." derken, IMF'nin politikalarıyla beraber 2006 yılına kadar geldiniz. O süreç içerisinde baktığımızda, büyüme, büyüme rakamları, kişi başı millî gelir rakamları açısından bu çıpaların da oluşturmuş olduğu zemin ve Türkiye'ye gelen doğrudan sermaye yatırımı... Ama doğrudan sermaye yatırımı olduğu zaman gelip çivi çakan bir sermaye yatırımı değil, maalesef, çakılmış çivilerin satıldığı özelleştirmelerle gelen, kârlı şirket satışlarıyla gelen; banka, sigorta, finans kurumlarıyla ilgili satış işlemleriyle gelen bir süreç oldu. Daha sonra, dünya 2007-2008 kriziyle etkilenmeye başladıktan sonra sizde de bir tasarruf yetersizliği ve tasarruf yetersizliğine bağlı yatırım yetersizliği olduğu dönemin "orta gelir tuzağı" dediğimiz o etkilerini yaşamaya başladığımız günleri hisseder olduk ve bununla beraber, istihdamın gelişmediği, beraberinde imalat sanayisinin katma değerinin geriye gittiği ve maalesef sanayi çeşitlendirmesinin yeterince gelişmediği bir dönem. Kaldı ki, bunların hepsi orta gelir tuzağının kendini net olarak gösterdiği ana başlıklar.
Bundan sonra gerileme... 2009 yılı geldi, ekonomik krizler dünyada, bizim ülkemize yansıması, büyüme oranlarındaki gerileme ve 2009 yerel seçimlerinde devriiktidarınızın almış olduğu hızlı oy düşüşü, o zaman yeniden bir ekonomi politikası, belki de seçime dayalı, seçim beklentileriyle ortaya konulan ekonomi politikalarıyla birleşti. Dünyada var olan, ki diğer ülkelerin kendilerini tamirat için ortaya koyduğu mali politikalarının ve finansal sistemi etkileyen tercihlerinin Türkiye'ye yansımalarını hissetmeye başladık ve o sene bir yönetmelik çıkarttınız, dediniz ki: Para kazansın kazanmasın, herkes dövizle borçlanabilir. Bir kararınızda 32 sayılı Kararname'yi değiştirerek ihracat dövizlerinin bundan önce belli bir sürede gelme zorunluluğunu ortadan kaldırdınız. Bu sefer bir kırılganlık dönemi kendini net olarak göstermeye başladı. İmalat sanayisi ve genelde baktığımız zaman sanayi açısından, ithalatın çok arttığı, kurun enflasyonu da gerçekleştirmek için baskıda kaldığı ve bununla beraber içeride üretimin pasivize olup daha çok tüketimin ve ithalle beraber iç piyasa rekabetinin kendini gösterdiği, dövizin baskılandığı... Çünkü baskılanmış bir döviz enflasyon açısından da olumlu yansıma olarak değerlendiriliyordu ama ortada bir gerçek vardı, alınan kredilerin, daha önce, 2002'de ancak yüzde 30 civarı imalat sanayisindeyken yüzde 13'e düşmüş olması, yine bütün banka kredilerinin yüzde 45'i daha önce sanayi ve imalat sanayisinde kullanılırken yüzde 20'li rakamlara düşmüş olması, Türkiye'de üretimin çarklarının artık dönmediği, ithalata bağımlı olarak gerçekleşen üretimin de katma değer yaratmadığı açık olarak kendini gösteriyordu.
Türkiye, 1990 yılında imalat sanayisinin sağladığı katma değer sıralamasında 13'üncü sıradaydı, 2000'li yıllarda 15'inci sıraya geldi ama maalesef, 2010'dan sonra imalat sanayisi katma değer sıralamasında tamamen lig dışında kaldı, sıralamaya bile giremedi.
Böyle olduktan sonra, yine Sanayi Bakanlığının açıklamış olduğu kendi sayfasındaki bütün sonuçlarına bakarak şirketlerin ortaya çıkardıkları bir tablo var. Yani Türkiye üretmiyor, üreterek büyümüyor, istihdam yaratmıyor; genç işsizler ordusu OECD'nin rekor rakamlarına ulaşıyor, rekabet gücümüz düştüğü gibi kırılganlıklarımız artıyor; dövize bağımlı olarak artan borç yükü, her an, Türkiye'de önümüzdeki süreçte oluşabilecek gelişmelerde ki dediğim gibi doğrudan gelen sermaye bile kârlı ve buradaki kâr aktarımını sağlayacak sektörlerde oluştuğu için riskli bir önümüzdeki gelecek sorgulamasını beraberinde getiriyor.
Şirketlerin 2002-2005 yılları arasında öz varlık ve borçlanma kaynaklı olarak, kaynak yapısına baktığımızda, ortalamasında yüzde 40, yüzde 60 civarında bir öz varlık ve borç ağırlığını kaynakta kullanıyor, ama sene 2009'a ve bugüne doğru gelindiği zaman çok tehlikeli bir rakamla karşı karşıyayız. Artık, şirketlerin öz varlık ağırlığı yüzde 33'lere düştü, yüzde 67, yüzde 70'lere yakın bir rakam tamamen şirket yapıları içerisinde borç. Şirketler para kazanamıyor, kâr elde edemiyor. Şirketlerin kârlılığının düşmesindeki bir sonuç, şirketlerdeki bu özellikle kur riskinin olduğu, dövize endeksli borçların yüksek montanlı olması kur farkı zararları yazdırıyor. Onunla yetinmeyip şirketlerin yükselen borç yükü faiz giderlerini artıyor. 2009'dan bugüne doğru şirket yapılanmaları açısından şöyle baktığımız zaman, maalesef, öz varlık kârlılığı düşmüş, genel kârlılığı düşmüş şirketlerle karşı karşıyayız. Artık, üretimi desteklemek, üretimle beraber büyüyen rekabetçi, stratejik önemi olan teşviklerle birleştirilmiş büyüyen bir Türkiye modelini on üç yıl sonra, geçmişteki eksikleri hani unuttuk zannetseniz biz unutmadık ama siz inşallah bundan sonra verdiğiniz sözlerde bunları gerçekleştirirsiniz.
Diğer taraftan, sizinle bir konuyu da paylaşmak istiyorum. Biraz önce "sermaye piyasaları ve güven" diye bir başlık üzerinden ve sermaye piyasalarının da gelişmesi için önemli teşviklerden biri olan vergi teşviki üzerinde bir değerlendirme oldu.
Bakın, güven her şeyden önemlidir. Bir ülkede güvenin sağlanması fiyatlanma ve maliyet açısından çok önemlidir. Biz bundan sekiz yıl önce bir komisyon kurduk; AKP'li ve CHP'li milletvekillerinin -ki bir tanesi de bendim- vermiş olduğu önerge, bugün Türkiye'de sermaye piyasasında güvensizlik faktörlerinden biri olan JETPA Holdingle ilgili. Bugün o kişi yine tutuklanmış. Burada yine AKP'li milletvekilleri ve bakanların da takdiriyle bir araştırma komisyonu raporu çıktı ve orada iki önemli madde var. Biri diyor ki: "Bu işlemleri yapanların ilgili kamu kuruluşları tarafından takibinde ihmal olmasın." İkincisi de "Hukuki zeminle ilgili verilen yükümlülükler." Peki, şimdi soruyorum: Yapılan bu otel hangi ilçede? Hangi belediye tarafından kiraya verilmiş bu alan?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BİHLUN TAMAYLIGİL (Devamla) - Peki, yapılan bu ihaleli tahsiste veya anlaşmada böyle bir otel yapma var mı? Otelle ilgili veyahut buranın kullanımıyla ilgili şartlar ve şartname nedir? Peki, değerli SPK başta olmak üzere, bu tür cezai yaptırımlarla karşılaşmış ve raporu Meclis kürsüsüne gelmiş bir firma için siz bugüne kadar hangi takibi yaptınız?
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)