| Konu: | Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 18 |
| Tarih: | 23.12.2015 |
CHP GRUBU ADINA ZEKERİYA TEMİZEL (İzmir) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 11 sıra sayılı Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nın tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi adına söz aldım. Bu vesileyle beni büyük bir heyecanla dinleyen bu dopdolu Genel Kurula saygılarımı sunuyorum(!) (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Başkan, size de yeni görevinizde kolaylıklar diliyorum.
Değerli milletvekilleri, aradan önceki, Cumhuriyet Halk Partisinin verdiği önerge üzerine sosyal sorunlarımız ve terörle ilgili olarak tartışmalardan sonra bu kupkuru ekonomik tartışmalar size birazcık yavan gelebilir, gelebilir ama sonuç olarak, bunları da tartışmak zorundayız.
Meclisimiz ilk olarak geçici bütçe tasarısıyla ilgili olarak çalışmasını yaptı, yasasını çıkardı, hemen arkasından da bazı vergi kanunlarında değişiklik yapan kanun tasarısını getirdi. Genellikle, geçmişte bu tür ikinci aşamada gelen düzenlemeler bütçe tasarısının peşine eklenir, öyle çıkartılırdı; daha sonra, muhalefet bunlarla ilgili Anayasa Mahkemesine giderdi, Anayasa Mahkemesi vergilerle ilgili değişikliklerin bütçe yasalarıyla yapılmasının Anayasa'ya aykırılığı nedeniyle bunları iptal ederdi ancak iptal edene kadar bütçe kanununun uygulama süresi dolduğu için de boşu boşuna bomboş bir zaman geçirilmiş olurdu. Bu defa bu yasaların ayrı ayrı getirilmesini Anayasa'ya saygı açısından önemli buluyoruz ve bu nedenle de ilgilileri bu davranışlarından ötürü kutluyoruz. Ancak bu defa da Plan ve Bütçe Komisyonunda bu teknik yasalar ve vergi konuları görüşülürken bu maddelerin içerisine sıkıştırılmış olan ve Plan ve Bütçe Komisyonunu doğrudan ilgilendirmeyen bazı düzenlemeler nedeniyle de bu kutlamamızın birazcık havada kaldığını belirtmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri, görüşeceğimiz yasa tasarısının bazı maddeleri; Gelir Vergisi Kanunu'nun geçici 67'nci maddesinde değişiklik, Katma Değer Vergisi Kanunu'nun geçici 23'üncü maddesinde değişiklik, 5275 sayılı Kanun'un geçici 4'üncü maddesinde değişiklik, 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu'nun geçici 2'nci maddesi, 4632 sayılı Kanun'un geçici 1'inci maddesi ve 5510 sayılı Kanun'a bir geçici madde eklenilmesi... Dikkat ettiniz mi, bilmiyorum, bütün maddelerin hepsi geçici, nedense sorunlara kalıcı bir çözüm üretemiyoruz ya da geçici maddelerin bize tanımış olduğu süreyi doğru dürüst, kalıcı, gerçek anlamıyla reform sayılabilecek düzenlemelerle dolduramıyoruz. "Günü kurtaralım.", "Şimdilik şöyle bir çözümle idare edelim, sonra kalıcı bir çözüm bulmak üzere çalışırız." diyoruz ama geçici maddelerin süresi bitene kadar bir daha bu konulara kolay kolay dönemiyoruz.
Önünüzdeki tasarının en önemli maddeleri de artık geçicilik niteliğini çoktan yitirmiş, on yıldan beri geçici olan, on yıl boyunca geçici olan, şimdi de beş yıl daha eklenerek on beş yıl boyunca geçici olmak üzere hazırlanmış bir tasarı.
Doğal olarak, güncel olaylara anında uyamama nedeniyle bu tür düzenlemelerin yapılması doğaldır. Öyle olaylarla karşılaşırsınız ki bunun gelecekte nasıl bir şey olacağını tahmin edemezsiniz ya da o anda bulunabilecek çözümün gelecekte nasıl sonuçlar vereceğini tahmin edemezsiniz, "Bunu geçici olarak şöyle bir düzenleyelim." diyebilirsiniz, bunda pek fazla bir sorun yok.
Değerli milletvekilleri, ancak sizlerin bu kararı verirken yaptığınız düzenlemenin neye mal olacağını da bilmeniz gerekiyor. Bu düzenlemenin topluma neye mal olacağını, alternatif olarak maliyetini, bu maliyete değip değmediğini mutlaka bu Mecliste tartışmamız gerekiyor, aksi takdirde sadece ve sadece günü kurtarmak üzere yaptığımız düzenlemelerden, belirli kişi ve gruplara hiçbir sonucu olmamasına karşın sürekli kaynak transferiyle karşı karşıya kalabiliriz. Bu Mecliste böyle kararların alınması, bu sorumlulukların altına imza atılabilmesi için mutlaka bu maliyeti görmek zorundasınız, bu maliyetten bizler kaçınamayız.
Nitekim, on yıldır yürürlükte olan bu geçici maddelerden Gelir Vergisi Kanunu'nun geçici 67'nci maddesi nedeniyle ne kadar vergiyi almaktan vazgeçtiğimizi bilmiyoruz. Şunları yanlış anlamayın: Yani elbette ki belki bu düzenlemeler yapılmamış olsa o verdiğim rakamların büyük bir kısmı gerçekleşmemiş olabilirdi, ayrı bir olay. Burada verilen rakamların hiçbir tanesi birebir doğru olarak kabul edilecek rakamlar olmayabilir, bu da doğru olabilir. Ama burada bir potansiyel olduğunu ve bu potansiyelin kararını verirken bu verilerin kullanılması gerektiği gerçeğini asla göz ardı etmemeliyiz.
Değerli milletvekilleri, 5018 sayılı Yasa'nın yani Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu'nun 18'inci maddesi Hükûmete Meclise bu konuda bilgi verme zorunluluğunu getiriyor. Yani burada geçici 67'nci maddenin süresini beş yıl uzattığınız takdirde tahmini olarak ne kadar vergiyi almaktan vazgeçeceğinizi Hükûmetin burada sizlere söylemesi gerekiyor. Sizin de buna göre karar vermeniz gerekiyor. Bu olmadı, belki hükûmet kurma ve genel seçimler nedeniyle devletin tam anlamıyla çalışamamasından oldu ama bundan sonraki süreçlerde bunun olacağını varsayalım. Bunu varsaydık ama biz yine de ulaşabildiğimiz verilerle bunun maliyetini çıkarmaya çalıştık.
Değerli milletvekilleri, ulaştığımız verilere göre, istisna kapsamında tek bir kuruş vergi almadığımız yabancılara yapılan faiz ödemelerinin on bir yıl içerisinde 111 milyar dolar olduğunu gördük, 111 milyar dolar. Ayrıca, dış borç faiz ödemelerinden de 46 milyar doları yabancılara ödemişiz. Toplam olarak devlet iç borçlanma senetlerinden bu sene içerisinde yabancılara yapılan ödeme 158 milyar dolar, 158 milyar dolar. Böyle bir kaynakla neler yapılabileceğini tahayyül edin, neler olabilir onlara bakın.
Eğer bu borçlar nedeniyle 158 milyar dolar doğru dürüst yatırım projelerine gitmiş olsaydı, döviz kazandırıcı işlemler sağlamış olsaydı, belki de içimizden "Doğru bir karardır, helal olsun." diyebilirdik. Bunu bilmiyoruz, bunu kesin olarak bilmiyoruz ama bu paralar yani 158 milyar dolar faiz ödediğimiz bu kaynaklar konut inşaatlarına gitmişse, iç tüketimde kullanılan ürünlerin ithalatında kullanılmışsa, dolayısıyla Çin'den gelen, başka yerlerden gelen ve bütün alışveriş merkezlerimizi dolduran ürünler için harcanmışsa işte bu kabul edilecek bir olay olamıyor. O nedenle, buradaki kararlarda bu bilgilerin önemi kendiliğinden ortaya çıkıyor.
Değerli arkadaşlar, bunların nereye kullanıldığını bilmediğiniz takdirde, zenginleşiyoruz diye, akıllı telefonlarımız oluyor diye sevinirken bir de bakıyoruz ki ülkenin geleceğini ve ekonomik bağımsızlığını ipotek altına almışız. Şimdi, buraya kadar, 158 milyar dolar, tamamen yabancılara ödenen, dolayısıyla da 67'nci maddeye göre, geçici 67'ye göre stopajı sıfır olan, beyanname verme yükümlülüğü olmayan gelirlerdi bunlar.
Şimdi de iç piyasada neler olmuş onlara bakalım. Bunun için de son 2003 yılından 2015 yılına kadar olan on üç yıllık süreyi aldık. Bu arada 544 milyar Türk lirası -diğeri dolardı, bu Türk lirası- faiz ödemesi yapıldığını gördük. Bu, birincil piyasadan yani doğrudan doğruya hazine borçlanmalarından çıktı. İkincil piyasada devlet iç borçlanma senetleriyle ilgili olarak yapılan işlemlerin ayrıntısını bilemiyoruz, hangi aşamada ne kadar gelir elde edildi, bunu pek fazla elde edemiyoruz. O nedenle, bu konuda bir gelir rakamı veremiyorsunuz ama bu konuda da işlem hacmi verebiliyoruz. Dolayısıyla, devlet iç borçlanma senetleriyle ilgili olarak ikincil piyasada borsa dışı ve borsa içi işlemlerde on iki yıl içerisinde yapılan işlem 8,6 trilyon lira, 8 trilyon lira. Yani, kısacası, şu anda kararını vereceğiniz olay yılda ortalama 1 trilyon liralık bir işlem hacmini kapsıyor.
Şimdi, değerli milletvekilleri "Buradan ne kadar gelir elde ediliyordu, buradan ne kadar vergi alınabilir?" konusu bu belirlemeler sırasında elbette ki çok belirsiz. Bu tahminlerin doğru, buradan çıkan verginin doğru olduğu konusunda bir ısrarımız yok, onu özel olarak belirtiyorum. Rakamları bir olasılık olarak veriyoruz ama ortalama 1 trilyon lira olan bu iş hacminden 20 milyar liraya kadar yıllık vergi alınabileceğini tahmin ediyoruz. Şimdi, bizler bundan vazgeçiyoruz. O zaman çok net bir şekilde bunun karşılığında neler sağlayacağımızı bilmemiz gerekiyor. Bundan vazgeçiyoruz, olabilir, tercihtir -zaten vergi bir tercihtir- bu tercihi yapıyoruz ama bunun karşılığında ne yapıyoruz?
Değerli milletvekilleri, şu hususu asla göz ardı etmememiz gerekiyor: Türkiye son on iki yılda 588 milyar dolarlık dış ticaret açığı verdi, 444 milyar dolar da cari açık biriktirdi yani yılda ortalama 40 milyar dolara geliyor. Bu yıl içerisinde kamu 5 milyar dolar, bankalar 109 milyar dolar, şirketler 57 milyar dolar olmak üzere toplam 171 milyar dolar borç ödemesi yapacaklar, bir yıl içerisinde olacak bu. 35-40 milyar dolar civarında da cari açığımız var, eder size 210 milyar dolar.
Değerli arkadaşlar, 210 milyar dolar borç ödeme yükümlülüğü olan veya döviz bulma yükümlülüğü olan bir ülke eğer yabancı paraya bu kadar muhtaçsa, döviz kazandırıcı işlemleri bu kadar sınırlı ise bu takdirde oturup da yabancı sermayeyle ilgili düzenlemeleri yapma konusunda eli kolu serbest bir ülke değildir, istediğiniz gibi davranamazsınız isteseniz de. Böyle olunca bu durumda size borç verecek olanlar karşınıza gelirler, isteklerini sıralamaya başlarlar. Ne olur yabancı sermayenin istekleri? Önce, vergisel avantajların sürüp sürmeyeceğini öğrenmek isterler. "Biz yine eskiden olduğu gibi sıfır stopajla buradan gelir elde edebilecek miyiz, etmeyecek miyiz?" derler. Yapısal reformlar dizisinin gerçekleşme olasılığını araştırırlar. Dünyadaki gelişmelere göre Merkez Bankasının nasıl tavır alacağını izlerler. Hükûmetin seçim vaatleri için kaynağı nasıl ve nereden sağlayacağını bilmek isterler. Biz doğal olarak deriz ki: "Bize kimse hesap soramaz." Ama, değerli arkadaşlar, unutmayın, alacaklı olan haklı oluyor. Ayrıca "Bankaların ve özellikle de şirketlerin borcu çok yüksek. Devleti bunlar niye ilgilendirsin?" derseniz, denilebilir yani, ama, asla unutmamak gerekiyor ki devlet bir bütündür, devletin herhangi bir alanındaki çökme devletin sorunudur. Bunlara bakmak mümkün değildir. Kaldı ki şirketlerin bu kadar borçlanması yine bir devlet kararıyla olmuştur. Daha önceki dönemlerde, hatırlayın, özel şirketler döviz kazandırıcı işlemleri yoksa, yurt dışı müteahhitlik hizmetleri yoksa, turizm gelirleri yoksa dolar olarak borçlanamazlardı, dövizle borçlanmaları yasaktı. Haziran 2009 Kararnamesi'yle döviz kazandırıcı işlemleri olmayan şirketlerin de dövizle borçlanmasının önü açıldı ve inanılmaz şekilde, özel şirketlerin 175 milyar dolarlık dış borcu bu şekilde ortaya çıktı.
Şimdi, bütün bunların üzerinde çok fazla durmak istemiyoruz. Zaten tartışmaya girdiğimiz zaman da bu işin altından kalkmak o kadar kolay değil böyle bir toplantıda. Merkez Bankasındaki dolar rezervimize de güvenemeyiz. 120 milyar dolar dolayındaki -116, değişiyor tabii ki belki bugün 121'dir- döviz rezervimiz, değerli arkadaşlar, bizim değil. Bunun neredeyse yüzde 50'si, 60 küsur milyar doları bankaların munzam karşılıkları. Yani, bize emanet edilmiş, Merkez Bankasında bizim onları sakladığımız ve faiz ödediğimiz şeyler, paralar. Net rezervimizin 30-35 milyar dolar olduğunu da bilelim. İşte biz bu koşullar altında dışarıdan sermaye gelmesinin şimdiye kadar teşviki olarak düşündüğümüz bu hükümlerini yeniden uzatmak istiyoruz, uzatalım ama derhâl bir şey yapalım. Biz yabancı sermayeyi ürkütecek davranışlardan kaçınıyoruz -güzel- bize faiz artışı olarak dönecek olan kararlardan da kaçınıyoruz -çünkü istediğiniz gibi alabilirsiniz, size nasıl olsa o geri döner faiz artışı olarak- ama bu arada demeliyiz ki değerli arkadaşlar, biz bunu geçici olarak, belirli bir süre için yapıyoruz ama biz yapısal reformlara girişiyoruz. Peki, yapısal reformlarınız ne olacak? Değerli arkadaşlar, yapısal reformunuzun ilk adımı kesin olarak döviz üreten, döviz kazandırıcı işlemler olan sınaiyi geliştirmek olacak. Sadece iki rakam vererek şunu söylemek istiyorum: 2014 sonu itibarıyla 240 milyar dolarlık imalat sanayisi ihracatımız olmuş ama 190 milyar dolar da ithalatımız olmuş yani bizim imalat sanayimiz 100 dolarlık üretim yapabilmek için 80 dolarlık ithalat yapmak zorunda kalmış. Bazı sektörlerde bu olay yüzde 80'i geçmiş, kimya sanayisinde inanılır gibi değil ama yüzde 126. Alıyorsunuz, kullanıyorsunuz, ürettiğiniz o kadar ama maliyetleriniz nedeniyle fazla. Dolayısıyla da değerli arkadaşlar, bizim orta ve ileri teknoloji düzeyi olan sektörlerimizin, üretim yapamayacak durumda olan sektörlerimizin büyük bir hızla derlenip toparlanması lazım. Yapacağımız reform budur, yapmak zorundayız, başka çaresi yok.
Bankalar sektöre kredi vermek için dışarıdan borç alıyorlar çünkü tasarruf hacmimiz yüzde 2'lere düşmüş. O zaman, kesinlikle bu tasarruf hacminin -zorunlu tasarruflar dâhil- yükseltilmesine ilişkin düzenlemeleri yapmamız lazım. Ekonomimizi dolarizasyondan kurtarıp Türk lirası üzerinden para politikası yürütecek bir hâle getirmemiz lazım. Bunu hep beraber yapmalıyız; bakın, o yanlış yaptı, şu şunu yaptı, bu bunu yaptı falan filan diye tartışmaya gerek yok. Bizim bunu çözmemiz lazım, aksi takdirde olmaz. FED'in dünyada bu kadar hâkim olduğu bir zamanda bağımsız para politikası izlemek kolay bir olay değildir, beladır, başınıza olmadık işler açılır. Ama bunu gerçekleştirmek zorundasınız. Yapacağınız her yatırım için dışarıdan kredi aldırıp onu kullanmaya kalkarsanız bunun altından kalkmak mümkün değil.
Değerli milletvekilleri, eğer Merkez Bankamızı dolarizasyona mahkûm edip sadece dolar kurlarıyla ilgili olarak karar almak durumunda bırakır isek yatırım, büyüme ve işsizlik öncelikleri arasında Merkez Bankasını kesinlikle darmaduman ederiz. Bu konulardaki tartışmalar buradaki yirmi dakikalık bir süre içerisinde yapılamaz ama bu Meclis Türkiye'nin, özellikle de döviz kazandırıcı işlemlere dayalı sınaisini yaratmak için bir sanayi planı yaratabilirse yapabileceklerinin fazlasını bile yapmış olur.
Ben bu duygular içerisinde, bundan sonra getirilecek olan bu tür geçici düzenlemelerin hem neye mal olduğunu hem alternatif kullanım imkânlarını hem de hangi süre içerisinde hangi yapısal reformlar yapılmak suretiyle bu geçici düzenlemelerden kurtulabileceğimizi belirtecek bir konuma geleceğini umuyor, bu duygularla hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)