GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: (10/2, 7, 8, 9, 10, 11, 12, 13, 14, 15, 16, 17, 18) No.lu Aile Bütünlüğünü Olumsuz Etkileyen Unsurlar ile Boşanma Olaylarının Araştırılması ve Aile Kurumunun Güçlendirilmesi İçin Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Bir Meclis Araştırması Açılmasına İlişkin Önergelerin Ön Görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:1
Birleşim:13
Tarih:10.12.2015

ŞENAL SARIHAN (Ankara) - Değerli Başkan, değerli kâtip üyesi arkadaşlarım, sevgili milletvekili arkadaşlarım; hepinizi öncelikle sevgi ve saygıyla selamlamak istiyorum.

Bugün İnsan Hakları Günü. İnsan Hakları Günü'nde bolca insan hakkı ihlali yapıldı bu salonda; birbirimize bağırıp çağırdık, birbirimizin sözünü kestik. İfade özgürlüğü konusunda her birimiz uzun konuşmalar yapabilme olanağına sahibiz elbette ama bu Parlamentoda bu konudaki özenimizin olmadığını görerek esas olarak üzüldüğümü ifade etmek isterim.

Şimdi, sizleri dinlerken ya da daha çok erkek sesleriyle bu salonda gürültüler yükselirken Âşık Veysel'in bir dörtlüğü aklıma geldi, unutmamak için de şuraya, bir köşeciğe yazdım. Diyordu ki:

"Kim okurdu, kim yazardı?

Bu düğümü kim çözerdi?

Koyun, kurt ile gezerdi,

Fikir başka başka olmasa."

Şimdi, burada başka başka fikirlere sahip olan arkadaşlarız çünkü farklı siyasi partileri temsil ediyoruz. Farklı siyasi partileri temsil ederken birçok konuda birbirimizden farklı düşüneceğimiz kesindir ama -koyun, kurt örneğini bir kenara bırakıyorum- elbette biz yan yana da gezecek, birbiriyle ilişki kuracak, arkadaşlık kuracak, konuşacak -ki özünde o yapılıyor bu salonun dışında- arkadaşlarız, görevlileriz. Ama bu düğümü kim çözecek yani sorunları kim çözecek? Sorunları biz çözeceğiz. Bize böyle değerli bir görev verildi, halk bize vekâlet görevi verdi; güneyden verdi, kuzeyden verdi, doğudan verdi, batıdan verdi. Bunu söylemek istedim sözlerime başlarken, bu Meclisin yaşlı vekillerinden biri de olarak bu duygularımı sizinle paylaşmak istedim. Gerçekten İnsan Hakları Sözleşmesi'nin bağıtlanmasından altmış yedi yıl sonra biz, burada konuşacağımız pek çok şey varken, dünya kadar sorun varken esas olarak zamanı bu sorunu değerlendirmek için kullanmalıydık diye düşünüyorum.

Şimdi, sabahleyin kalktım ve şunları düşündüm: Bugün İnsan Hakları Günü. Bugün kulağım nerede olacak? Bugün kulağım İstanbul'da 3 gazetecinin yargılanmakta olduğu davanın sonucunda olacak. Acaba yazanları ve çizenleri 10 Aralıkta da mahkûm edecek miyiz diye kulağımı İstanbul'a vereceğim. Kulağım Silivri'de olacak. Silivri'de acaba Can ve Erdem'i aynı hücreye koyacaklar da ben onların aynı hücreye konulmasına sevinecek miyim, onların tecrit olanağı ortadan kalkacak mı diye kulağım orada olacak. Yani, ortak hücreye konulmalarından, yalnızlıklarına son verilmiş olmasından ötürü ben sevineceğim. Başka şeyleri de düşündüm. Sivas'ta tabutla eylem yapan demir çelik işçileri acaba bugün iyi bir haber alabilecekler mi diye düşündüm. İstanbul'da belediye çalışanları, TEKGIDA-İŞ'e üye sendikacılar iyi bir haber alabilecekler mi; bugün İnsan Hakları Günü'nde birileri kalemlerini, birileri kasalarını, birileri yüreklerini açabilecek mi ve İnsan Hakları Günü'nde iyi şeyler duyabilecek miyiz diye düşündüm. Bunlar olmadı ve sabah insan haklarıyla ilgili insanlar akın akın Ankara'da garın önüne gittiler, 102 insanımızı kaybettiğimiz garın önüne gittiler. Garın önündeki katliamda 30 kadın öldürüldü, 30 kadın; gerisini de düşerseniz o kadar da erkek arkadaşımız öldürüldü, katledildi. Geriye doğru çeviriyorum, Suruç'a bakalım. Suruç'ta 34 insanımız öldürüldü, 9'u kadın. Bunların evi vardı, barkı vardı; erkeklerin de evi vardı, barkı vardı, çocukları vardı. Aileler vardı, hani bugün korumaya çalıştığımız aileler. Konu o değil mi? Diyorsunuz ki: "Ailenin güçlendirilmesi için oturalım, konuşalım, araştırma önergesi verelim." Peki, bu ailelerin durumunu size sormak isterim.

Ben bir avukatım. Çocukları tutuklanmış ailelerle, genç insanların aileleriyle, babalarıyla karşılaştım -aranızda vardır başkaları da- onların acılarına tanıklık ettim. Anneleri öldürülmüş, babaları tarafından anneleri öldürülmüş çocukların acılarına tanıklık ettim. Aile birliği, aile, hani o güzel ve kutsal aile. Bizim toplum olarak kendi elimizle o özel alan gibi gördüğümüz, aynı zamanda en demokratik yapı olması, en küçük ama en demokratik yapı olması gereken ailemizi nasıl birleştirecektik? Hangi temeller üzerinde birleştirecektik ülkede insan haklarının eşit bir şekilde dağılımını sağlayamadan, ülkemizde eşit hakları kuramadan? Ne diyor İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 1'inci maddesi? Diyor ki: "İnsanlar özgür, onurlu ve haklarıyla doğarlar. Aynı zamanda akıl ve vicdana sahiptirler ve bu sebeple akla ve vicdana sahip oldukları için değerlidirler. Onlar eşit muamele isterler, bütün insanlar eşit muamele isterler ve birbirlerine karşı kardeşlik tavrıyla hareket ederler." Hani kardeşliğimiz? Hani kardeşliğimiz değerli arkadaşlar, değerli vekiller? Hani kardeşliğimiz? Hepimiz insanız. Şöyle devam eder sözleşmenin giriş bölümü, der ki: "İnsanlık onurunu, eşit ve vazgeçilmez hakları tanımak, özgürlüğün, adaletin ve barışın temelidir." İnsanlık onurunu... Hangi insanın onurunu? O uzun sokağa çıkma yasaklarıyla evlere kapattığımız insanların onurunu, o bir basın açıklaması yapmakta olan baro başkanımıza kurşun sıkılırken orada yaşamına son verilen Tahir Elçi'nin onurunu, çocuklarımızın onurunu, kızlarımızın, eşlerimizin onurunu; bütün bunları bize...

HASAN BASRİ KURT (Samsun) - Polis ailelerinin...

ŞENAL SARIHAN (Devamla) - Evet, polis ailelerimizin... Teşekkür ederim anımsattığınız için.

...orada kendi topraklarımız üzerinde ölen şehitlerimizin, askerlerimizin, subaylarımızın, onların geride kalan çocuklarının onurunu, bütün bunları bugün düşünmek zorundayız.

Çok önemli bir görevle karşı karşıyayız değerli arkadaşlar. Türkiye, hiçbir dönemde olmadığı kadar dardadır. Türkiye'nin insan hakları ihlalleri yönünden bu kadar darda olduğu, bu kadar ayrıştırıldığı, birbirine düşman edildiği bir ortamda Türkiye Büyük Millet Meclisine düşen görev, tarafsız, yansız, işte şu sözleşmeye ve o sözleşmeden sonra bağıtlanmış bütün insan hakları sözleşmelerine ve bizim ileri olan yasalarımıza, aydınlık olan yasalarımıza uyarak yeni düzenlemeler, yeni yasalar yapmak, kardeşliği ve birliği sağlamak gibi bir sorumlulukla karşı karşıyayız.

Biz, boşanmaları engelleyelim. Boşanmaları engelleyelim, ne olacak? Boşanmayı engellendiğiniz zaman karşınıza çıkan tablo ne olacak? Parçalanmış aile olmasın diyoruz. Evet, parçalanmış ailelerimiz olmasın ama siz o aileyi daha bir aradayken parçalıyorsanız ve şu sözleşmenin en temel hakkı olan yaşama hakkını onun elinden alarak aileyi yoksulluğa, öksüzlüğe, zorluğa mahkûm ediyorsanız orada, artık herhangi bir biçimde görev yaptığımızdan söz etmemizin olanağı yoktur sevgili arkadaşlar.

Bugün İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 67'nci yılında 67 kez düşünmek zorundayız, öz eleştiri yapmak zorundayız, eleştiri yapmak zorundayız, kendimize ve başkalarına bakmak zorundayız ve vicdanlı olmak zorundayız. Aklımız var ama değerlendiremediğimiz ve kullanamadığımız bir vicdan sorunu var, o vicdanla sorunlara yaklaşmak durumundayız.

Şimdi geleceğim kadın hakları meselesine, kadınlarla ilgili duruma da dönerek bakmak istiyorum. Ben bir kadınım, kadın olmanın ne kadar zorlu bir iş olduğunu biliyorum. Sırtında iki yük taşımış, iki mesleği taşımış, o iki mesleği taşırken üçüncü bir mesleği, ev kadınlığı mesleğini taşımış bir kadın arkadaşınızım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ŞENAL SARIHAN (Devamla) - Evet, bu kadarı yeter.

Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)