GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: HDP Grubu önerisi münasebetiyle
Yasama Yılı:1
Birleşim:6
Tarih:28.11.2015

MİTHAT SANCAR (Mardin) - Efendim, hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Bugün Diyarbakır'da acı bir gün yaşadık, büyük bir acı var içimizde. Benim otuz yıllık kişisel dostum, barış ve demokrasi mücadelesinin yılmaz neferi Sevgili Tahir Elçi katledildi ve tabii, bu saldırılar sırasında bir polis memuru da hayatını kaybetti.

Bu cinayetin oluş şeklini biliyoruz aslında. Yıllardır, belki de on yıllardır örneklerini defalarca yaşadığımız cinayetlerden biridir bu. En yakın örneği Hrant Dink cinayetidir. Önce hedef gösterilir; ardından haftalarca, aylarca linç edilir; sonra infaz timleri görevlendirilir, onların hazırlıkları herkesin gözü önünde yapılır ve tek bir an kalır, o an da kurşunu sıkma anıdır. Hrant Dink böyle katledildi, Tahir Elçi de böyle katledildi. Tahir Elçi, görüşlerini açıkladığı bir televizyon programının ardından linç kampanyasına maruz kaldı; günlerce, haftalarca linç edildi ve herkesin gözü önünde linç edildi. Bu cinayet "geliyorum" diyen diğer cinayetler gibiydi, bağıra bağıra gelen Hrant Dink cinayeti gibiydi.

Bu cinayetler karşısında ölümleri yarıştırmak, ölümleri dengelemeye çalışmak sorumsuzluktur en hafif deyimiyle. "Neden Tahir Elçi'nin orada fotoğrafını taşıyorsunuz da polis memurunun fotoğrafını taşımıyorsunuz?" demek, burada bu cinayetin hedefinin ne olduğunu kamuoyunun gözlerinden saklamaya çalışmak demektir. Hiçbirimiz, Tahir Elçi'yi anarken burada, elbette orada katledilen polis memuruna duygularımızın aynı ölçüde ağır ve acı olduğunu bir kenara bırakıyor değiliz. Ama siz de biliyorsunuz, bu cinayet Tahir Elçi'yeydi, bu cinayeti işleyenler Tahir Elçi'yi katletmek için başkalarını katletmeyi de göze almışlardı ve orada katledilen polis memuru da o yan hedeflerden biriydi.

Şimdi, tabii ki hepsinin bir arada fotoğrafını taşıyabilirsiniz, o zaman da asıl hedefi, asıl planı, asıl zihniyeti gizlemeye çalışmış olursunuz. Bu birincisi.

İkincisi, bu cinayetin ardından acele açıklamalar, yine, on yıllardır gördüğümüz devlet aklının pratikleridir. Suruç olduktan sonra Hükûmetin sözcüsü, aynı gün akşam nasıl bir açıklama yapmıştı, hatırlıyor musunuz? "Neden orada bir HDP milletvekili yoktu?" diye söyledi. Yani "Neden sizler ölmediniz?" Ne demek bu? Sizler ölmedinizse sizler yaptırdınız. Ardından failler çıktı, ardından Hükûmet o faillerin kime mensup olduğunu, hangi çevreye, hangi zihniyete mensup olduğunu açıkladı. Neden bu telaş arkadaşlar, neden bu telaş? Bu suçluluk telaşı neden?

Sorumlu kamu iradesidir, kamu otoritesidir, en başta gelen sorumlu odur. Bu cinayetleri önleme sorumluluğu ilk etapta, ilk sırada Hükûmetindir. Eğer Hükûmet bunun gereklerini yapmamışsa, önlememişse, hemen hedef saptırmaya çalışıyorsa burada çok büyük bir sorun vardır, burada hukuk devletinin sürekli ayaklar altına alınması meselesi vardır. Hukuk devletini, demokrasiyi, insan onurunu bu kadar kolay harcayabiliyorsanız sorumluluktan kaçmak için, o hâlde diğer cinayetlere de kapıları, zemini hazırlamış oluyorsunuz.

"Siz sorumlusunuz." derken "Elinize silahı alıp siz yaptınız." demiyoruz. Elimizde böyle bir kanıt olmadıkça bunu asla söylemeyiz. "Talimat vardı, verdiniz, yaptırdınız." demiyoruz. Ama bütün istihbaratıyla, bütün görevlileriyle sorumlu bir Hükûmet olarak neden hedef saptırıyorsunuz? Ankara katliamının ardından neden doğrudan doğruya katili net bir şekilde tanımlayacak bir duruş sergilemediniz? Neden gene "Yok efendim, kokteyl örgüttür, odur budur." dediniz? Kimi saklamaya çalışıyorsunuz? Hangi sorumluluğun üstünü örtmeye çalışıyorsunuz?

Tahir Elçi cinayeti de böyle oldu. İlk etapta yapılan açıklamalara bakın, hemen bu olayda faili ve sorumlulukları, sorumluluklar zincirini örtmeye yönelik ifadeler var. Neden? Neden? Neden Hrant Dink cinayeti bugüne kadar aydınlatılmadı? O günden bugüne iktidarsınız. Niye çıkarmadınız bütün bağlantıları? Suruç neden aydınlatılmadı? Ankara katliamıyla ilgili ne yapıyorsunuz? Bütün bunlar cevap vermeniz gereken sorularken hedefleri, sorumluluklar zincirini, failleri gizlemeye yönelik refleksleriniz neden? Bunları, kamuoyunun, Türkiye halklarının vicdanında cevabı bulunan sorular olarak buraya, tarihe not düşüyoruz.

Sokağa çıkma yasağı uygulamaları... Orada, hangi yetkiyle, hangi yetkililerle ve görevlilerle neden böyle bir uygulamaya gittiğinizi bugüne kadar bu Hükûmet olarak neden açıklamıyorsunuz? Biz görüyoruz, orada neler olduğunu biliyoruz. Bir, sokağa çıkma yasakları hukuk dışıdır. Bunu biz söylemiyoruz, söylediklerimizi kelime kelimesine Avrupa Konseyi İnsan Hakları Yüksek Komiseri de söyledi. Sayın Muiznieks 18 Kasım tarihli açıklamasında, bu uygulamaların hem Türkiye Anayasası'na hem de Avrupa insan hakları hukukuna temelden aykırı olduğunu söyledi. Sıkıyönetim ilan etmek istiyorsanız edin ama onun usulü var, olağanüstü hâl ilan etmek istiyorsanız edin ama usulü var. Peki, savaş, seferberlik; hepsinin Anayasa'da kuralları var. Bunlar olmadan, neden fiilen bu Meclisin iradesinden kaçacak şekilde bu uygulamalara başvuruyorsunuz? Kamu güvenliği sorunu varsa bunun çözümü Anayasa ve yasalarda belirlenmiş çerçevede yerine getirilir. Oraya "özel timler" adı altında gönderilen ekiplerin kim olduğunu daha nasıl gözlerinizin önüne serelim? Esedullah timi kimdir? Şurada oturan milletvekillerimizin kafasına silahı dayayarak "Vururum seni!" diyen kimdir? Hepsi görüntülü olarak var; iletiyoruz: Neden bunlara bir şey demiyorsunuz? Neden bunlarla ilgili bir soruşturma, ciddi bir araştırma yapmıyorsunuz?

Milletvekillerimizin bulunduğu bölgeye, Eş Genel Başkanımız Sayın Yüksekdağ'ın bulunduğu bölgeye kurşunlar sıkan görevliler var. Bu emirleri kim veriyor? Bunu açıklayamadığınız takdirde, Tahir Elçi cinayetinin faillerinin kim olduğunu net olarak biz açıklıyoruz. Ya bunu açıklayın ya biz diyoruz ki sizin onayınızla, sizin verdiğiniz yetki ve cesaretle, milletvekillerini hedef alacak kadar pervasızlaşmış, gözü dönmüş, ırkçı çeteler yapmıştır bunu. O çeteler, orada denetimsiz, orada sorumsuzca hareket ederken bunları cesaretlendirecek bir şeyler söylemeye hakkınız yok. Yaparsanız hepsinden sorumlusunuz.

Bugün, belki 300 küsur milletvekiliyle rahat iktidar olduğunuzu düşünüyorsunuz ama bu suçlara ortak olursanız, bu suçları aydınlatmamak, o failleri cesaretlendirmek suretiyle bu ortaklığı, suç ortaklığını devam ettirirseniz bilin ki tarih önünde de Türkiye'nin adil hâkimlerinin önünde de bir gün hesap vermek zorunda kalacaksınız.

Son olarak, sadece bir şiir okumak istiyorum size. Bu şiiri, Sevgili Hrant'ın ölümünden sonra da okumuştum: "Neden, güvercin kasapları, barışımıza kan bularsınız/ Öyle kötüsünüz ki/ İki gözden dört ölüm bakarsınız./ Neden yolunuz bu denli ıramış güzellikten/ Öyle bataklıksınız ki/ Bir çiçek düşü bile geçmemiş içinizden." (HDP sıralarından alkışlar)