| Konu: | İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarı ve Teklifleri |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 90 |
| Tarih: | 03.04.2015 |
MHP GRUBU ADINA FARUK BAL (Konya) - Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerimin başında, hain bir saldırı sonunda şehit edilen İstanbul Savcısı Mehmet Selim Kiraz meslektaşıma Cenab-ı Allah'tan rahmet diliyorum.
Keza, Türk pop sanatının önemli bir ustası olan Kayahan'ı kaybettik, Cenab-ı Allah rahmet eylesin, sevenlerinin başı sağ olsun.
Evet, on sekiz yıldır özlediğimiz rahmetli Başbuğ'umuzu da minnetle, şükranla anıyorum. Türk siyaset hayatı onun ferasetli bakış açısına ihtiyaç duymaktadır. Rahmetli Başbuğ'umuza da Cenab-ı Allah'tan niyazda bulunuyorum, mekânı cennet olsun, kabri nurla dolsun.
Değerli arkadaşlarım, Milliyetçi Hareket Partisi, sonuna geldiğimiz 24'üncü Dönemde doğru bildiği her şeyi söylemiş, inandığı her sözün arkasında durmuş ve Hükûmetin getirmiş olduğu kanun tasarılarına, destek verdiği tekliflerine kendi siyasi görüşü içerisinde değerlendirme yaparak olumlu veya olumsuz bakış açısıyla muhalefetini yapmıştır. Bu kanun tasarısına da Milliyetçi Hareket Partisi genel olarak olumlu bakmaktadır. AKP iktidarından aş ve iş bekleyen milletimizin özellikle iş dünyasında, iş güvenliğinde ve iş barışında önemli katkıları bulunacak olan bu tasarıya Sayın Bakanın da pozitif bakış açısıyla müzakereler yapılmıştır. Genel olarak Milliyetçi Hareket Partisi bu kanun tasarısına torba kanun olması nedeniyle eleştirisini yapmıştır ancak olumlu bakmaktadır, desteğini vermektedir.
Ben, bu vesileyle 24'üncü Dönemde bir muhasebe yapılması gerektiğine inanıyorum. 2011 yılında yapılmış olan seçimlerde Türkiye'nin gündeminde bir Anayasa değişikliği vardı. Milletimiz 12 Eylül darbe Anayasası'ndan kurtulmak, demokratik değerlerle barışık, millî birliği ve kardeşliği güçlendiren, temel hak ve özgürlükleri genişleten bir anayasa bekliyordu. Sayın Genel Başkanımız Devlet Bahçeli'nin 2007 ve 2010 yıllarında yapmış olduğu konuşmalarda verdiği perspektif dâhilinde nihayet Meclis Başkanının inisiyatifiyle bir Anayasa Uzlaşma Komisyonu kurulmuştur.
Değerli milletvekilleri, bu Komisyon cumhuriyet tarihinde, Anayasa yapım sürecinde en doğru ve en makul çalışma yöntemlerini benimsemiş ve halkın anayasa yapımına katkısını alabilmek için ciddi bir çaba sarf etmiştir. Bu çerçeve içerisinde, 20 bin sayfadan fazla görüş, öneri ve teklifi en azından veri havuzu olarak toplayabilmiştir.
Anayasa yapımında, bildiğiniz gibi, 5 ayrı bölüm bulunmaktadır. Bu bölümlerden birincisi temel hak ve hürriyetleri kapsamaktadır; ikincisi yasama, üçüncüsü yürütme, dördüncüsü yargı ve beşincisi de genel idaredir. Bu minval üzerine görüşmeler yapılırken birinci bölümde çok büyük bir başarı sağlandı, 82 maddenin görüşülmesinden sonra 60 maddede mutabakat temin edildi. Bu, herhâlde AKP'yi ürkütmüş olacaktır ki bu mutabakat ortamını bozabilmek amacıyla "başkanlık sistemi" adı altında bir ucube teklifi ortaya koydu ve başkanlık sistemi parlamenter sistemden kökü itibarıyla, esası itibarıyla farklı olduğundan, yasama, yürütme, yargı ve genel idare bölümlerinde mutabakat sağlanmasını kesinlikle engellemiş ve Anayasa Uzlaşma Komisyonunun önüne bir takoz olarak konulmuştur.
AKP'nin "başkanlık sistemi" adını vermiş olduğu sistem, bir sistem değildir. Sayın Cumhurbaşkanının şimdilerde ifade ettiği, "prangadan kurtulma" diye tabir ettiği, denge ve denetim mekanizmalarını bozarak tek kişinin hükümranlığını sağlayacak bir sistemdir.
Bakınız, AKP'nin "başkanlık sistemi" adı altında önerdiği sistem nasıl tek kişilik bir diktatörlük yaratıyor? Başkanlık sistemlerinde başkan ile yasama meclisi arasında sert kuvvetler ayrılığı bulunmaktadır ve her ikisinin seçimi farklı tarihlerde yapılır ki başkanın seçildiği tarihte inşa edilecek olan yasama meclisi başkanın kontrolü ve vesayetinde olmasın diye. İşte bu temel kural AKP tarafından ihlal edilmektedir, başkan ile tek kanatlı meclisin seçimi aynı tarihte yapılacaktır. Eğer bugünkü kulislere, basına düşen bilgileri birlikte değerlendirecek olursak, Sayın Cumhurbaşkanı şimdi 400 milletvekili isterken AKP'ye, bunun gerçekleşmesi hâlinde 400 tane milletvekilini nasıl seçeceğine dair, işte, Çankaya'da bir ofis tutmuş, orada milletvekillerinin isimlerini de kendisi belirliyor. Bu doğru ise, başkanlık sistemine de geçilirse, Recep Tayyip Erdoğan da başkan olursa o takdirde bu Meclis yani yasama Meclisi nasıl, başkana karşı bir denge ve denetim aracı olabilecektir? Böyle bir şey eşyanın tabiatına aykırıdır. Dolayısıyla, başkanın vesayetinde bir yasama Meclisi yapılıyor ki bu başkaca hiçbir ihtimal olmasa bile doğrudan doğruya "Yasama Meclisi artı başkan eşittir diktatörlük" anlamına gelmektedir.
Ama AKP bununla da yetinmiyor. Meclis ne yaparsa yapsın, ayrıca, başkana kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi veriyor. Yani tek imzayla kararnameler çıkararak kanun ihdas etme, kanun yapma yetkisini veriyor ki bu, Meclisin ana görevini elinden almak anlamına geliyor.
Demek ki "denge ve denetim araçları" dediğimiz araçları pranga olarak niteleyen başkan, AKP'nin teklifine göre yargı organından da kurtulmak istiyor. Yargı organını da pranga olarak görmekte ve o çerçeve içerisinde de bakın, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu için nasıl bir öneride bulunuyor? Başkan, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulundan 22 üyeden 16 tanesini kendisi veya nüfuzu altındaki Meclise atama suretiyle getirecek, Anayasa Mahkemesinin 17 üyesinden 8'ini başkan veya vesayeti altındaki Meclis seçecek, Danıştaya ve Yargıtaya da dörtte 1 oranında üye atayabilecek.
Değerli arkadaşlarım, bunun özü, sözü, adı tektir, güçlerin birleştiği bir sistemdir. "Güçlerin birleştiği sistem" dediğimiz bu sistemin üç kelimeden ibaret olmadığını anayasa hukuku bilenlerin hepsi idrak eder. Bunun adı tam bir "diktatörlük"tür.
İşte, böyle bir ortamda başkanlık sistemini getiremeyeceğini anlayan AKP anayasa çalışmalarını boğdu ve milletin 24'üncü Dönem Parlamentosundan beklemiş olduğu yeni bir anayasa yapılmasını engellemiş oldu.
Değerli arkadaşlarım, bunu da tabii kendisi yapmadı, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanının olmayan yetkisini varmış gibi göstererek Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından müteakip toplantı tarihini verdirmemek suretiyle fiilen Anayasa Uzlaşma Komisyonunu ortadan kaldırmak istedi ancak 3 muhalefet partisi bu oyunu fark ederek AKP'yi müteakip toplantılara davet etti, gelmediği için AKP, Uzlaşma Komisyonunun Yönergesi'nin 15'inci maddesi uyarınca komisyondan çekilmiş sayıldı.
Değerli arkadaşlarım, yine bu dönemde çok vahim olaylar oldu. Bu vahim olayları şunun için anlatıyorum: Adalet ve Kalkınma Partisine mensup milletvekili arkadaşlarım bundan alınabilir ama vicdan muhasebesine ihtiyaçları var. Çünkü her fani ölümlüdür, her siyasi hayat da ölümlüdür; bu koltuklarda ilanihaye hiç kimse oturmamıştır. İçimizden, içinizden bugün Mecliste son günü olanlar, yeni dönemde olmayacak olanlar vardır; o olmayacak olanlar ve yer alacak olanların muhasebesini yapabilmeleri için Türkiye'nin bazı önemli konularını hatırlatarak sizleri bir vicdan muhasebesine davet etmek istiyorum.
Bu Meclis döneminde Türk Silahlı Kuvvetlerine kumpas kurulmuştur. Kumpas kurulduğunu söyleyen dönemin Başbakanıdır, aynı dönemin Başbakanı, şimdiki Cumhurbaşkanı o kumpasın "savcısıyım" diyecek kadar yargıyı eğip büken ve Silahlı Kuvvetler üzerinde böyle bir yargısal operasyonun yapılmasını tahrik eden kişidir.
Bu dönemde, değerli arkadaşlarım, İnternet'e düşen 27 adet, Başbakana suikast yapıldığı iddiası vardır. Allah aşkına, Başbakana suikast yapılacak da bunun adli sonucu olmayacak; böyle bir ihtimal düşünülebilir mi? Demek ki Başbakana suikast iddiası dahi bir propaganda aracı olarak kullanılmış ve Türkiye'de siyasi ahlak yerlere kadar sürüklenmiş, bu şekilde işin cılkı çıkarılmıştır.
Yine, bu dönemde, Türk Silahlı Kuvvetlerinin beynine girilmiştir. Bütün harp öncesi, harp sonrası, seferberlik dâhil olmak üzere gizli planların bulunduğu kripto odasına girilmiştir, Sayın Başbakan Yardımcısına suikast iddiasıyla girilmiştir, tahkikatın sonunda böyle bir şeyin olmadığı da ortaya çıkmıştır. Daha sonra bu suikast iddiasıyla girilen kripto odasından elde edilen bilgilerin başka yerlere servis edildiği iddiası vardır, bu iddia da boşluktadır. Bu kadar vahim bir olaya Türkiye Büyük Millet Meclisi el koyabilmeliydi.
Yine, bu dönemde, basın, tarihinde görülmemiş bir şekilde baskı altına alınmıştır. 2 bin civarında köşe yazarı, Ankara bölge temsilcisi, İstanbul bölge temsilcisi, muhabir vesaire işinden gücünden edilmiştir. Önemli basın kuruluşlarına mali ve sigorta teftişleri nedeniyle tehditler yağdırılmış ve basın milletin gözü, kulağı ve dili olmaktan çıkarılmıştır.
Bu dönemde, etnisitelere, inançlara, mesleklere göre insanlar kutuplaştırılmış, inatlaştırılmış, zıtlaştırılmış ve bir gerginlik ortamı yaratılmıştır. Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç bile "Biz belki bir miktar oy alıyoruz ama bizi sevmeyenlerin niçin sevmediğini anlayamıyoruz." şeklinde bir öz eleştiri bile yapmak durumunda kalmıştır.
Yine, bu dönemde, uluslararası hukuktan doğan Süleyman Şah Türbesi bir Türk toprağı iken bugün PKK uzantısı PYD'nin hükümran olduğu kanton denilen bir bölgeye, Abdullah Öcalan posterlerinin altına gömülmek gibi haysiyetsiz bir duruma düşülebilmiştir.
Türkiye'de Lozan Anlaşması'nın ortaya koymuş olduğu bir uluslararası hukuk mevzusu vardır. Bizim kara sularımız sınırları içerisinde bulunan 16 tane, Lozan'a göre sahipsiz kayalık diye bilinen ada Yunanistan tarafından işgal edilmiştir. 1990'lı yıllarda harp meselesi hâline gelen bu adalarla ilgili AKP Hükûmetinin kılı kıpırdamamıştır.
Cinayetler artmıştır, kadın-çocuk cinayetleri artmıştır, istismarlar artmıştır; bonzai ve uyuşturucu artmıştır; terör örgütü legalleşmiştir, dağdaki eşkıya şehre inmiş, mahkeme kurmuştur, asayiş toplantısı yapmaktadır, polis kuvvetlerini oluşturmuştur, vali tayin etmekte, bayrak indirmekte, şehitlik kurmaktadır; işsizlik patlamıştır bu dönemde. 77 milyondan 8 milyonu açlık sınırının altında yaşamaya mahkûm edilmiştir, 46 milyon insan yoksulluk sınırının altında yaşamaya mahkûm edilmiştir. Ama bunun yanı sıra nevzuhur zenginler peydahlanmıştır. Dünyada dolar milyarderinin sayısı on iki yılda artan başka bir ülke yoktur, o da Türkiye'dedir. Türkiye, 2002 yılında 4 tane olan dolar milyarderini bu yıl itibarıyla 37'ye çıkarmıştır. Yani hanı yağmadan beslenen dolar milyarderi türetmiştir AKP iktidarı.
İşte, böyle bir iktidarda AKP grubu kendi içerisinde, kendi yarattığı Hükûmeti, kendi parti tüzüğü içerisinde dengeleyememiştir, denetleyememiştir. Kendi bakanlarından hesap sorsaydı -4 bakandan- bizim hesap sormamıza gerek kalmazdı. Kendi bakanlarının çocuklarından hesap sorsaydı, bu Meclis bu kadar gerilmezdi. Sıfırlanamayan paraların hesabı bizim kadar olduğu gibi sizin de hesabınızdır. Siz sormadınız bu hesabı, biz sorduk, sizin hepinize inşallah 7 Haziran tarihinde bu millet hesabını soracaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
FARUK BAL (Devamla) - O günün hesaplaşması içerisinde gelecek dönemde aramızda olmayacak arkadaşlara hayatlarında başarılar diliyorum. Önümüzdeki dönemin Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak Türk milletine daha verimli bir çalışma yapma ortamı nasip etmesi niyazıyla hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)