GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarı ve Teklifleri
Yasama Yılı:5
Birleşim:89
Tarih:02.04.2015

AYTUĞ ATICI (Mersin) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar, 687 sıra sayılı Kanun Tasarısı'nın tümü üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, konuştuğumuz kanun, iş sağlığı ve güvenliğini ilgilendiren, bütün Türkiye'yi ilgilendiren bir kanun. Aslında, bu kanun, görüşmeleri sırasında da söylediğimiz üzere, paydaşlarla yeterince değerlendirilebilseydi çok daha tekâmül etmiş bir şekilde sizin karşınıza gelebilirdi. Ancak, öyle bir durumda sizin karşınıza geldi ki, maalesef çok çeşitli siyasi mülahazalar neticesinde "Şu maddeyi çıkaralım.", "Şunu da eklersek olur.", "Şu da olmasa daha iyi olur." şeklinde bu kanunun görüşülebilmesi için birtakım uzlaşılar yapılmaya çalışıldı ancak biz gerçek uzlaşının işçilerle, gerçek uzlaşının iz kazalarından muzdarip olan arkadaşlarımızla yapılmasını isterdik.

Bir de genel anlamda bu yasaya baktığımız zaman, bizim görmek istediğimiz şey, devletin işçisine sahip çıktığıdır. Eğer devlet ve devleti yöneten Hükûmet yetkilileri işçiye sahip çıkmak yerine, emeğe sahip çıkmak yerine dönüp de günü kurtarmaya çalışırsa veyahut da bazı şeyler yapıyormuş gibi görünmeye çalışırsa dört dörtlük bir yasa çıkarmış olmayız. Her ne kadar, bu yasa bizim istediğimiz şekilde dört dörtlük olmasa da çok ciddi mütalaalar neticesinde bazı maddelerinde uzlaşmaya varılmıştır. Ama, bu yasanın konuşmaları sırasında yine bir kez daha anladık ki Türkiye'de işçi sınıfının yeri yok, Türkiye'de emeğin yeri yok, Türkiye'de can güvenliği yok, işçinin can güvenliği yok; bütün bunları anlamış bulunuyoruz.

Bir iki örnekle size bunları izah etmek isterim: Mesela, bir iş yerinde bir hekim veyahut da iş sağlığı ve güvenliği uzmanı eğer o an için acil, tehlikeli bir durum sezerse bunu acilen bildirecek. Kime bildirecek? Yetkili makamlara bildirecek ve işin durdurulmasını sağlayacak. Peki, burada, acil, ölümcül bir durum değil de ileride problem yaratacak bir durum varsa bunu ne yapacak? Bunu da bildirecek. Bu kanun diyor ki: "Acil bir durum varsa, ölümcül bir durum varsa ve bu bildirilirse bu durum iş sağlığı ve güvenliği uzmanının veya iş yeri hekiminin işten atılması için bir gerekçe olmayacak."

Şimdi, değerli arkadaşlar, burada esas sorun şu: İş yeri hekimi veya iş sağlığı ve güvenliği uzmanı maaşını kimden alıyor? İş yeri hekimi maaşını patrondan alıyor. Şimdi, siz ne yaparsanız yapın, maaşını aldığı bir adamı kim şikâyet edecek? Bakın, sakatlık burada. Siz istediğiniz kadar deyin ki: "Ey hekim, sen yeter ki bana bildir, ben işçimi çok seviyorum, herhangi bir hayati tehlike varsa işi durduracağım ve ben seni koruyacağım." Onun maaşını patron verdikten sonra, bu hekimin ya da bu iş sağlığı ve güvenliği uzmanının eli rapor etmeye gitmez, gidemez çünkü rapor etse bile, o an için işten çıkarılmasını engelleyebiliyor bu kanun ancak daha sonra bu kanun yeniden bir iş sözleşmesi yapmasını garanti altına almıyor. O nedenle, burada yapılan şey, bana göre, son derece göz boyamadan başka bir şey değil.

Şimdi, üretim zorlaması durumunda işçimizi koruyoruz, diyoruz ki: "Üretim zorlaması var ise işi durduracağız." Nerede durduracağız? Kamuda durduracağız. Peki, hadi kamuda durdurduk, özel sektörde ne yapacağız? Esas, kırbacı vuran; esas, işçinin alın terini sömüren özel sektör, bunu hepimiz biliyoruz. Nereden biliyoruz? Çünkü, olan iş kazalarına bakıyoruz, ölümlü iş kazalarına bakıyoruz, büyük bir çoğunluğu özel sektörde. Devletin işlettiği madenlerde bir sistem var, iyi olmasa bile bir tarz var ama özel sektörün işlettiği madenlerde veya yaptığı işlerde böyle bir sistem, böyle bir tarz göremiyoruz. Sadece, patronun elinde kırbaç var ve işçiyi zorluyor. Peki, bu durumda ne yapacağız? "Efendim, özel sektöre karışamayız, özel sektörü bağlayan şeyler var; cezasını yazar geçeriz." Patron da bunu istiyor zaten, diyor ki: "Parası neyse vereyim, hadi sen cezanı yaz, git; ben üretimimi sonuna kadar yapayım."

Diyorsunuz ki: "Biz işçimizi çok seviyoruz." İki şey yapıyorsunuz işçiyi korumak için ölümden; birisi, ölümlü iş kazası olan yerlerde diyorsunuz ki "Ey patron, ölümlü iş kazası varsa senin iş yerinde, seni iki yıl ihaleden menedeceğim." Peki, hangi kollarda? Maden kollarında. Peki, bakıyoruz başka iş alanlarında ölüm var mı? Var; asansör kazasını unutmadık, inşaattan düşenleri, tersanede ölenleri unutmadık. Peki, buralara bir şey yapılabilecek mi? Hayır, yapılmayacak. Neden? Çünkü sadece maden. Niye? Çünkü madenciler topluca öldüler; el ele, kol kola topluca öldükleri için, madende eğer ölüm olursa iki sene ihaleden menediyorsunuz.

Yani bakın, hükûmet dediğin, tek başına hükûmet dediğin cesur adımlar atar. Cesur adımlar atar, halktan yana, işçiden yana, emekten yana adımlar atar; burada atılan adımlar korkaktır, burada atılan adımlar yeterince cesur değildir. İyi maddeleri var bu tasarının, iyi maddelerini beraber organize ettik, bizler de katkı sunduk ama bu tasarı işçi açısından yeterince cesur değildir.

İşçilerin bir şekilde daha ölmesini önlüyorsunuz, burada da diyorsunuz ki: "Ey patron, eğer senin iş yerinde üç yıl süreyle herhangi bir kimse ölmezse, sana mükâfat vereceğiz." Bu çok güzel bir şey, tamam yani biz işveren düşmanı değiliz, elbette işvereni de ödüllendirmek lazım. Peki, nasıl ödüllendiriyorsunuz? Diyorsunuz ki "Efendim, sen işsizlik sigortasına yüzde 2 prim ödüyordun ya, bunu yüzde 1'e indiriyorum." Haydi, dönüyorsunuz, işçinin kesesinden işverene ödül veriyorsunuz. Şimdi, Allah'tan reva mı bu? Eğer yiğitseniz, cesursanız, delikanlıysanız, çıkın deyin ki "Biz size bunu hazineden veriyoruz." İşsizlik Sigortası Fonu gelirini azaltmak yakıştı mı şimdi bu Hükûmete, bu kadar güzel bir iş yapmaya kalkmışız? Yakışmadı.

Şimdi, yine iş kanununu görüşüyoruz, arada bir madde çıkıyor -ne alakası var bunun iş kanunuyla- diyorsunuz ki "Eğer 3 çocuk yaparsanız sizin asgari ücretinizden vergi almayacağız." Hoppala! Ne alakası var şimdi? Yani, bu kadar iş sağlığı, bu kadar iş güvenliği konusu içerisinde "Efendim, 1 çocuk yaparsanız az indiririm, 2 çocuk yaparsanız vergiden biraz daha indiririm ama 3 çocuk yaparsanız sizin asgari ücretinizden vergi almam." Değerli arkadaşlar, asgari ücretten vergi almak zaten ayıptır, bu Hükûmetin ayıbıdır. Ancak, dersiniz ki "Kardeşim, biz bu ülkede vergi bilinci oluşturmaya çalışıyoruz. Yüzde 0,5; binde 1 de olsa asgari ücretten vergi alırız, sembolik olarak." Buna eyvallah ama siz çatır çatır asgari ücretten verginizi alıyorsunuz ama dönüyorsunuz "3 çocuk yaparsan senden vergi almayacağım." diyorsunuz. Şimdi, değerli arkadaşlar, bunlar bizim iş sağlığı ve güvenliği konusunda boynumuzu büken konular.

Ayrıca, sağlıkla ilgili bir madde getirdiniz. Sağlıkla ilgili maddeyi... Ben 1981 yılında tıp fakültesine girdim. Demek ki yaklaşık otuz beş senedir, otuz dört senedir tıbbın içerisindeyim ve devlette bulunan, Sağlık Bakanlığı ve Çalışma Bakanlığında bulunan en kıdemli bürokratlarla defalarca defalarca görüşe görüşe ancak işin içerisinden çıkabildiğimiz bir madde vardı. Bu da ticarileşmiş sağlığın ne hâle geldiğini gösteriyordu bize. Yani, sağlık o kadar ticari hâle getirilmişti ki ek maddelerle, şunun şunu, bunun bunu diye diye sağlığı da ne hâle getirdiğinizi bu madde bize göstermiş oldu.

Yine de bu maddenin ben herkese hayırlı uğurlu olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)