| Konu: | HDP Grubu adına, Grup Başkan Vekili Bingöl Milletvekili İdris Baluken'in, ekonominin kötü yönetildiği iddiasıyla Başbakan Yardımcısı Ali Babacan hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/55) |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 88 |
| Tarih: | 01.04.2015 |
CHP GRUBU ADINA FAİK ÖZTRAK (Tekirdağ) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına verilen, Sayın Başbakan Yardımcısı Ali Babacan hakkındaki gensoru üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Yine, konuşmama başlarken, dün menfur bir terör saldırısı sonucunda kaybettiğimiz Cumhuriyet Savcısı Mehmet Selim Kiraz'a Allah'tan rahmet, kederli ailesine ve ulusumuza başsağlığı ve sabır diliyorum.
Değerli milletvekilleri, dün Sayın Davutoğlu'nun grup konuşmasını dinliyordum. Büyüme rakamlarını veriyordu, baktım, "Büyüme rakamı 1 trilyon 749 milyar Türk lirası oldu, bir sene önce 1 trilyon 567 milyar Türk lirasıydı." gibi giden bir konuşma vardı. Allah Allah, ne oluyor dedim. Normal olarak AKP sözcülerinin temel alışkanlığı bu rakamları dolar olarak kullanmaktır. Neden dolar olarak kullanmıyorlar diye döndüm, baktım, tabii, dolar olarak kullanamıyorlar. Çünkü 2014 yılında 800 milyar dolar olan gayrisafi yurt içi hasıla 2013 yılında 823 milyar dolarmış yani AKP'nin yanlış politikaları bir yılda Türkiye'deki vatandaşlarımıza 23 milyar dolar kaybettirmiş. Yine, dönüp, her zaman söylemekle övündükleri kişi başına gelire baktığımız zaman -dolar olarak- 10.404 dolar. Geçen sene kaçmış? 10.822 dolar yani bu ülkedeki her bir fert 400 dolar geçen yıl para kaybetmiş. Neden? Yanlış politikalar yüzünden ama daha vahimi var. Baktığınızda, 10.404 dolar, 2008 yılında Türkiye'nin kişi başına ortalama geliri olan 10.444 doların da 40 dolar altında. Yani 2014 yılında altı yıl geriye gitmişiz.
Değerli milletvekilleri, aslında dün akşam da Sayın Babacan "2015 yılında tüm ekonomik göstergeler 2014 yılından daha iyi olacak." demiş. 2015 yılı başladı, sahne açıldı. Şimdi, bakın, ekonomik güven endeksi 2012'de yayınlanmaya başladı, şubat ayında 2012'den bu yana en düşük seviyesinde. Tüketici güven endeksi 2009 Mart ayındaki seviyesine inmiş.
Şunu hatırlatmak isterim: 2009 Mart ayı Türk ekonomisinin yüzde 15 daraldığı bir aydır, tüketici güven endeksi burada. Yine, dönüp baktığınız zaman imalat sanayisindeki satın alma yöneticileri endeksi -ki önemli bir göstergedir sanayi bakımından- Nisan 2009'dan bu yana en düşük seviyesine inmiş. Nisan 2009 dediğimiz dönem, Türkiye'nin son dönemde yaşadığı en derin krizlerden birinin gerçekleştiği dönem, ekonominin tüm yıl boyunca yüzde 5 daraldığı bir dönemdir. Mart ayı ihracat verileri eksi 13,4; TİM'in verileri. Şimdi ben burada sormak istiyorum: Sayın Bakan, nasıl 2015'in 2014'ten daha iyi olacağını iddia edebiliyorsunuz? 2015'in 2014'ten daha iyi olması ihtimali artık ortadan kalkmıştır. 2015, 2014'ten daha kötü olacaktır.
Bakınız, yılbaşından itibaren dolara dönüp baktığımız zaman, dolar 16 Ocak ile 31 Mart arasında yaklaşık yüzde 11,75 değer kazanmış, Türk lirası dolar karşısında yüzde 11,75 değer kaybetmiş. Peki, başka ülkelerin paraları dolar karşısında ne kadar değer kaybetmiş aynı dönemde? Yüzde 4,6. Niye bizimki onlarınkinin yaklaşık 3 katı? Bizim gibi olan bir tane daha ekonomi var, o da Brezilya ekonomisi. Her iki ekonomi de yolsuzlukla malul ekonomi, açıkça söyleyeyim.
Şimdi, bakın, 12 Marttan bu yana yine -hani "İşler tatlıya bağlandı." falan dendi- benzer ülkelerin paraları yüzde 0,9, yüzde 1'e yakın değer kazanmış, Türk lirası yüzde 0,6 değer kaybetmiş. Türkiye'de işler iyi gitmiyor. Aslında, dolar denizinin kabarık olduğu dönemde tüm hataları gizleyen likidite artık bu hataları gizlemiyor. 2013'ten bu yana, bu ekonominin, aslında dünyada likiditenin bol olduğu dönem de dâhil olmak üzere, çok kötü yönetildiği açıkça ortaya çıkmış vaziyette.
Şimdi, bakın, 16 Ocak 2015'te Cumhurbaşkanı kükredi: "Ey Merkez Bankası, faizi indirmek için daha neyi bekliyorsun? Şimdi diyebilirler Merkez Bankası bağımsızdır, ben de bağımsızım." Ne demekse? "Çağırıp kendileriyle konuşacağız, bu iş böyle yürümez." Ondan sonra iş giderek yükseldi, vatan hainlikleri, vatanı satmalar devreye girdi. En sonunda, size kendinize çekidüzen vermeniz gerektiği söylendi, sonra da ne olduysa oldu, sizi kırk beş dakika kapıda beklettiler, yanına da 2 danışmanını aldı yani "Sizin muhatabınız onlardır." dedi, Merkez Bankası Başkanı ile sizin verdiğiniz brifingi 2 danışmanıyla dinledi. Ondan sonra "İşi tatlıya bağladık." dedi ama danışmanlardan biri "Ya, başkanlık sistemine geçeceğiz, bunlar zaten değişecek. Merkez Bankasının elinde bir reçete var, onu da zaten değiştireceğiz." dedi. Bakınız, Merkez Bankasının araç bağımsızlığının sorgulandığı bir ülkede, işte, bugün yaşadığımız manzaraları yaşarız.
Peki, bu, dolarda meydana gelen artışın bu millete hiç mi faturası yok? Yılbaşından itibaren 27 kuruş olarak bugüne kadar hesaplarsak Türkiye'nin döviz açık pozisyonu 431 milyar dolar, çarpın 27 kuruşla, zarar 116 milyar Türk lirası. Reel sektörün açık pozisyonu 183 milyar dolar, çarpın 27 kuruşla, zarar 49,5 milyar Türk lirası. Şimdi, şuna açıkça bir bakmamız lazım: Bu zarar nasıl kapanacak? 31 Martı da geçtik. Bu zarar bilançolara girdi, ilk üç aylık bilançolara bu zarar yazıldı. Şu anda bankalar şirketlerin bilançolarına baktıkları zaman bu zararı görüyorlar. Ne yapacaklar? Açık söyleyeyim, bankalar, bir kere, krediyi kısmaya kalkacak, şirketler de ya işçi çıkaracaklar ya zam yapacaklar ya da şirketlerini kapatacaklar. Her üç hâlde de bu işin faturası vatandaşa çıkacak ve çıkıyor da zaten.
Bakınız "Faizi düşür, faizi düşür." Hakikaten, faizi düşürdüğümüz zaman işler düzelecek mi? Bu konuda da fikirlerimi sizlerle paylaşmak isterim. Bakın, 3 tane ülke var: Türkiye, Hindistan, Endonezya. Her 3'ünde de politika faizi yüzde 7,5 ama Türkiye'de işsizlik yüzde 10,7 iken yani 11'e yaklaşmışken Hindistan'da yüzde 5, Endonezya'da yüzde 6. Nasıl oluyor? Neden yüzde 7,5 faizde bizde işsizlik yüzde 11 de onlarda bizim yarımız kadar? Enflasyon bizde 7,6; onlarda yüzde 5,1; yüzde 6,3; faizler aynı. Yine, büyüme, baktığımız zaman, bizde 2,9 -son çeyrekte 2,6- Hindistan'da son çeyrekte yüzde 7,5; Endonezya'da yüzde 5.
Şimdi, Sayın Bakan, bu nedir? Faizi düşürmekle bu iş olmaz. Anlatmadınız mı orada? "Bu iş faiz işi değil. Biz bu ülkeyi kötü yönettik, döviz havuzu da kuruyunca, dünyada döviz denizi de kuruyunca şimdi biz dünyanın en kırılgan ekonomilerinden biri olduk. Artık bu ekonomi bizim yönetimimizde dikiş tutmaz." demeliydiniz.
Bakınız, bunlar aslında neden oldu? Bir: Görünen, yakın dönemdeki sorunlardan bir tanesi Cumhurbaşkanı ile Merkez Bankası Başkanı arasındaki kavga. Neden? Çünkü bu, ülkede bir yönetim sorunu olduğunu gösterir. Yönetimde Türkiye'nin kurumsal olarak risk yaratan problemleri var yani Cumhurbaşkanı her an devreye girip ekonominin işleyişine müdahale edebilir ve bu gidişi bozabilir, yetkisiz olarak bozabilir.
Ama, bence bundan daha önemli bir şey daha var: 16 Haziran 2009 tarih ve 15082 sayılı Kararname. Bu kararnamede sizin imzanız var, bu kararnamede önceki dönemin Başbakanının imzası var yani Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın imzası var, bu kararnamede Dışişleri Bakanı olarak Sayın Davutoğlu'nun da imzası var. Bu kararname ne diyor? Bu kararname şunu diyor: Eskiden Türkiye'de döviz geliri elde eden şirketler dövizle borçlanabilirdi, onu kaldırdılar. Artık, şirketlerin döviz geliri elde edip etmemelerine bakmadan şirketler dövizle borçlanabiliyorlar 2009 tarihinden itibaren.
Peki, ne oldu? 2008 yılında 71,2 milyar dolar olan şirketlerin açık pozisyonu 2014 yılı sonunda 183 milyar dolara ulaştı. Bu, korkunç bir artış. Bu, Türkiye'de şirketlerin çok hızlı bir biçimde dövizle borçlandığını gösteriyor.
Peki, bugün dünyanın en kırılgan ekonomisi olarak ilan edilen ekonomiler ya da bugün dünyada doların değer kazanması sonucunda sorunlu olduğu söylenen ekonomiler hangileri? Döviz cinsinden en hızlı borçlanan ekonomiler. Bunların başında da Türkiye geliyor.
Sayın Bakanım, o zaman -hatırlarsınız- çıkıp demiştik ki: Bakın, bunu böyle yaparsanız Türk ekonomisinin rekabet gücü gider, üretemezsiniz, sanayi üretimi düşer, geliri artıramaz hâle gelirsiniz. Ama siz bize dediniz ki: "Artık bitti, o paradigmalar değişti, o paradigmaları bıraktık; artık tüketim zamanı, inşaat ve alışveriş merkezi zamanı, şimdi artık, borcu artırma zamanı. Dünyada çünkü çok bol para var." Yani böyle bir paradigma değişikliği olmaz. Dünyada bir tek kural değişmez; tedbir almayan bizim gibi ekonomilerde dolar yağmuru başladığında sel olur, yağmur durduğunda çöl olur. Şimdi Türkiye çölü yaşıyor, çok açık söyleyeyim. (CHP sıralarından alkışlar)
Yani bugün Türkiye'ye dönüp baktığımız zaman, Türkiye, gerçekten, cari açığıyla -ne kadar "Düzeldi." derseniz deyin- yine çok ciddi sorunlar yaşayan bir ekonomi. Döviz rezervlerimizin kısa vadeli borçlara oranına baktığımız zaman... Bir rezervimiz var, şimdi rezervlerimiz çok yüksek, rezervlerimiz çok yüksek diyoruz. Rezervleri kısa vadeli borçlara oranladığınız zaman yani kısa vadeli borçların ne kadarına tekabül ediyor diye baktığınız zaman, her 100 dolarlık kısa vadeli borç karşısında 96 dolar rezervimiz var. Peki, 2002'de size bu ekonomiyi devredenler her 100 dolarlık kısa vadeli borç karşılığında ne kadar rezerv bıraktılar? 176 dolar. 176 dolar nerede, 96 dolar nerede?
Açık söyleyeyim, Türk ekonomisi şu anda gerçekten çok sıkıntılı bir süreci yaşamaktadır, büyüme hızı alarm vermektedir, işsizlik rakamları alarm vermektedir. Yani, yüzde 10,9'a çıkmış işsizlik rakamı, 3 milyon 145 bin kişi işsiz. Son dört beş aydır işsizlerin sayısı her ay 500 bin artıyor. Bu ekonominin iyi yönetildiğini söylemek mümkün mü? Geniş tanımlı işsizlik 5 milyon 700 bin kişiye ulaşmış. Genç işsizliği: Her iş arayan 5 gençten 1'i işsiz. İşsizlik sigortasından yararlananlar şubat ayında yüzde 25 artarak 324 bine dayanmış. Ve siz ne yaptınız? İşsizlikle mücadele etmek için, geçtiğimiz ay Meclise Türkiye'de yabancıların çalışmasını kolaylaştıracak yasa tasarısını Başbakanın imzasıyla sundunuz. Yani, kendi çocuklarımız işsizken bu ülkede yabancıların çalışmasına imkân sağlayacak bir yasa tasarısını hangi gerekçeyle getirdiğinizi gerçekten merak ediyorum. Bu, bir şeyi gösterir; bu, ekonomiyi yönetemediğinizi gösterir.
Yani, çok açık söyleyeyim, "Ekonomik Özgürlük Endeksi" diye bir endeks yayınlandı. Bakın, 2015'te 178 ülke içinde 70'inci sıraya gerilemişsiniz, 64'üncü sıradaymışsınız 2014 yılında. Peki, alt endekslerde düşen ne? Mülkiyet hakları. Mülkiyet haklarına saygı yok bu ülkede, hukukun üstünlüğü bitti, kuvvetler ayrılığı bitti. Böyle bir ekonomiye kimse gelip yatırım yapmaz, yapmıyor da zaten. Yatırımlarınız, reel olarak baktığınızda, özel yatırımlar 2011 seviyesinin altında. Bakın, bu ülke gerçekten potansiyeli olan bir ülke. Bulunduğu yere, coğrafyaya baktığınız zaman, işte, bir tarafta Afrika, bir tarafta Asya, Avrupa, Orta Doğu; bütün bunlar bir arada, etrafımızda. Normal olarak böyle bir ekonominin senede 40 milyar dolar yabancı sermaye çekmesi lazım, 6 milyar doları geçemedik. Neden? Çünkü güven yok. Yani, güven endekslerine -biraz önce söyledim- baktığınız zaman, hepsi diplerde sürünüyor. Yani, mali özgürlükler düşmüş, kamu harcamalarıyla ilgili şey düşmüş, iş hayatında özgürlük düşmüş, emek özgürlüğü düşmüş, yatırım özgürlüğü düşmüş; her şey düşmüş. Yani, bu endekse baktığımız zaman Türkiye'nin çok ciddi sıkıntıları var.
Değerli milletvekilleri, geçtiğimiz günlerde Bloomberg bir endeks yayınladı: Sıkıntı endeksi. Sıkıntı endeksine dönüp baktığımız zaman, 2015 yılında sıkıntı çekecek ilk 15 ekonomi arasında Türkiye 9'uncu sırada. İyi yönetilen bir ekonomide bu olur mu? Olmaz. Aslında önünüzde fırsat da vardı, maalesef, Cumhurbaşkanının müdahalesiyle o fırsatı kaçırdınız. Petrol fiyatları düşmeye başlamıştı, bu büyümeyle enflasyonun, cari açığın görünümünü düzeltecekti, "Türkiye bu işlerden en fazla yararlanacak ekonomi" diye yabancılar hikâyeler yazmaya başlamışlardı, ocak ayında 2 milyar dolarlık cari açığa karşılık memlekete 7,5 milyar dolar para geldi; tam piyasalar istikrara kavuşurken o emirle faiz düşürme operasyonunun sonucunda her şey altüst oldu. Merkez Bankasının siyasi baskılara dayanıp dayanamayacağı gücü sorgulandı ve maalesef Merkez Bankası Başkanı da önceden "Enflasyon şu çıkarsa toplantı yapıp faizi düşüreceğim." gibi bir yanlış adım atarak çok ciddi hata yaptı ve siyasi baskı altında kaldığı görünümünü verdi. Oysa, bakın, Hindistan'da Merkez Bankası Başkanı da faiz indirdi. O, Merkez Bankasının Cumhurbaşkanına yaptığı sunumda yazmıyor ama 7,75 yazmışlar orada faizi, 7,5; 0,25 indirim ve dünyanın en başarılı faiz indirme operasyonlarından bir tanesi. Ne oldu? Yeni hükûmet orada bütçesini getirdi, onunla beraber yapacağı yapısal reformları ilan etti, Merkez Bankası Başkanı Rajan çıktı, "Tamam, bu işi halledeceğiz şimdi. O zaman ben faizleri düşürüyorum. Enflasyon düşecek, faizleri onun için düşürüyorum." dedi ve çok başarılı bir faiz indirimi yaşandı. Hayırlısıyla, 7 Hazirandan sonra Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında da böyle başarılı faiz indirimlerini inşallah ülkemiz yaşayacak. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Bakan, şunu söyleyeyim: Küresel yarışma gücü olmayan bir ekonomi ayakta duramaz. Bu ekonomiye küresel yarışma gücünü kazandıracak yapısal reformları 2007 yılından bu yana ertelediniz, ötelediniz, milleti oyaladınız.
Nimetlerinden herkesin yararlandığı bir büyüme yoksa o ülkede o büyümenin sürdürülebilir olmadığını artık bugün Amerika Birleşik Devletleri bile kabul etti ama dönüp Türkiye'ye baktığınız zaman, sizin döneminizde, en zengin yüzde 1 bu memleketin servetinin yüzde 9'una sahipken 2002 yılında, 2014 yılında yüzde 55'ine sahip hâle geldi. Yani, gelir dağılımını, servet dağılımını ciddi şekilde bozdunuz. Şimdi, tabii, şunu diyebilirsiniz: "Efendim, 2002 ile 2014'ü karşılaştırdığında biz 2 doların altında geliri olanları şu kadar düşürdük, bu kadar düşürdük." Size tavsiyem şudur: O rakamları bir de diğer ülkelerin rakamlarıyla karşılaştırın.
Şimdi, bir başka önemli olay sürdürülebilirlik meselesidir. Bu sürdürülebilirlik meselesinde, yapılan, elde edilen kazanımları korumak gerekir. Ama en son ve en önemli konu, bu ülkede demokrasidir, hukuk devletidir, saydamlıktır, hesap verebilirliktir. Bunlar olmadığı zaman -açık söyleyeyim- vatandaşın cebi yanar, büyüme de olmaz, borçlar ödenmez. (CHP sıralarından alkışlar)
Bakın, sizin bu reformları falan yapma imkânınız yok ama uygulamanız gereken bir acil eylem planı olduğuna inanıyorum. Ekonomide yitirilen bu güveni tekrar sağlamak için bir an önce herkes anayasal çizgisine çekilmeli, Kamu İhale Yasası gösterge olarak yeniden uluslararası normlara kavuşmalı, kamu-özel iş birliğinde hazine garantileri mutlaka şeffaflaşmalı, yeni projelerde otomatik garantiler sınırlanmalı. Yani, bakın, 167 tane projeniz var, 88 milyar hazine garantisi var, bu kurla bu garantileri her an çağırabilirler.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
FAİK ÖZTRAK (Devamla) - Evet, sözlerimi bitirirken Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)