| Konu: | Polis Vazife ve Salâhiyet Kanunu, Jandarma Teşkilat, Görev ve Yetkileri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarı ve Teklifleri |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 84 |
| Tarih: | 26.03.2015 |
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 684 sıra sayılı Kanun Tasarısı'nın beşinci bölümü üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum.
Kamuoyunda "iç güvenlik yasa tasarısı" olarak adlandırılan bu yasa tasarısı, ne yazık ki ülkenin iç güvenliğine yönelik bir tasarıdan ziyade sarayın ve iktidarın kendi güvenliğini sağlamaya yönelik bir yasa tasarısı olarak adlandırabileceğimiz bir tasarıdır. Çünkü ülkenin güvenliğini sağlayacak yasaların uygulanmasında ciddi noktada sıkıntılar çeken bir Hükûmetin yeni yasa tasarısına ihtiyacı yoktur. Eğer bu ülkede güvenliği sağlayacaksanız, bu ülkede terörle mücadele edecekseniz elinizdeki mevcut yasalar zaten yeterince var. Bir de on üç yıldır siz iktidardasınız ve tek başınıza iktidardasınız, eğer iç güvenliği sağlama noktasında hâlâ sıkıntı yaşıyorsanız, bu, ne yazık ki sizin öngörüsüzlüğünüz ve Türkiye'yle ilgili görülmesi gereken, alınması gereken tedbirlerin alınmaması manasına gelir.
Şunu ifade etmek istiyorum ki: Ne yazık ki iktidar partisi günlük ihtiyaçlara göre yasa çıkaran, kanun çıkaran ve bu uygulamalarda da bunu hayata geçiren bir yapıya sahip. Kendi içerisinde istikrarsızlığa sahip olan, kendi içerisinde tutarsızlığa sahip olan bir anlayıştan doğru yasaları beklemek mümkün değildir. On üç yıllık yol haritasına baktığınız zaman iktidar partisinin, ne yazık ki, otuz yıl beraber siyaset yaptıkları Necmettin Erbakan ve arkadaşlarını yüzüstü bırakarak Avrupa Birliği kervanına katılan, Avrupa Birliği kervanına katılarak demokrasiden, hukukun üstünlüğünden bahseden bir süreci yaşayan ve otuz yıl siyaset yaptığı anlayışı "Gömleğimizi değiştirdik." diyerek otuz yıllık birikimi yok eden bir yapıyla karşı karşıyayız.
Şimdi, esas sıkıntı şuradan kaynaklanıyor: Bu, kendi içerisindeki tutarsız yapı, kendisiyle beraber yol yürüyen insanların da nerede duracağı ve hangi söylemde bulunacağı noktasında ciddi sıkıntılara neden oluyor. Bu ülkede Ergenekon ve Balyoz davaları olduğu zaman gerek Hükûmet üyeleri gerekse milletvekilleri koro hâlinde "Bu ülkede darbe var, AKP Hükûmetine karşı ve millî iradeye karşı darbe yapıyor." deniyordu. Bunu kim diyordu? Bunu AK PARTİ'nin milletvekilleri diyordu. Kim diyordu? Özellikle oluşturulan havuz medya ve yandaş medyada köşe yazarları söylüyordu, televizyon ekranlarına çıkıp ikili yapı hâlinde "Ergenekon ve Balyoz davaları var." diyorlardı. Gün geldi, devran döndü, aradan iki üç yıl geçtikten sonra Sayın Recep Tayyip Erdoğan bu darbelere, dün "darbe" dediklerine bugün "kumpas" dedi, bir bakıyorsunuz, aynı şekilde, iktidarın, Hükûmetin mensupları, milletvekilleri ve yandaş medyadaki yazarları ne yapacaklarını şaşırmış vaziyette aynı ifadeyi kullanıyorlar. Dün beraber yürüdükleri Fethullah Gülen hareketiyle beraber bütün etkinliklerine katılan, Türkçe Olimpiyatlarına katılan, övgüler düzenler, o gün televizyonlara çıkıp yere göğe sığdıramayanlar bugün "hain" dediler. Ama bundan kurtulabiliyorlar mı? Kurtulamıyorlar. Şimdi bakıyoruz, bürokraside, milletvekilliği adaylığında insanlar birbirini suçlamak için herkes birbirine "paralelci" diyor. Şimdi, burada istikrar nerede kalır?
Dün Sayın Recep Tayyip Erdoğan Diyarbakır meydanında "Bu ülkede Kürt sorunu vardır ve bu sorun benim sorunum." diyordu. Bir bakıyorsunuz, Hükûmetin yetkilileri, iktidar güçleri, iktidar mensupları "Evet, bu ülkede Kürt sorunu var, otuz yıldır çözülemeyen bu sorunu biz çözeceğiz." Biz buna "çözülme süreci" dediğimiz zaman Milliyetçi Hareket Partisine "kanla beslenen" diyenler şimdi Recep Tayyip Erdoğan "Ne sorunu yahu! Bu ülkede cumhurbaşkanı oluyorlar, başbakan oluyorlar." dedikten sonra şimdi, ben merak ediyorum, özellikle televizyonları takip ediyorum, dün Kürt sorunu, akil insanlar diyenler bugün ne diyeceklerini şaşırmış vaziyette, kişiliklerini ve karakterlerini kaybedecek seviyeye gelmişler. İnsanların fikrî namusu olur. Yani bir iktidar uğruna, bir güç uğruna veya bir güç odağına iyi görünmek uğruna eğer insanlar fikrî namusundan vazgeçiyorsa, ilkelerinden vazgeçiyorsa, dün söylediklerini inkâr ediyorsa ne kendilerine faydaları olur, ne de bu ülkeye faydaları olur diyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)