| Konu: | Polis Vazife ve Salâhiyet Kanunu, Jandarma Teşkilat, Görev ve Yetkileri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarı ve Teklifleri |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 84 |
| Tarih: | 26.03.2015 |
CHP GRUBU ADINA ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan, iktidarın "Temel hak ve hürriyetleri koruma yasası" olarak ilan ettiği, kamuoyunda "İç güvenlik yasası" olarak bilinen... (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Sayın Başkanım, müdahale ederseniz, arkadaşlar tartışıyorlar da.
BAŞKAN - Arkadaşlar, lütfen...
Buyurun Sayın Öztürk, devam edin.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kamuoyunda "İç güvenlik yasası" olarak bilinen, iktidarın "Temel hak ve hürriyetleri koruma" adıyla gizlemeye çalıştığı, faşist diktatörlüğü inşa yasası olan bu kanunla ilgili muhalefet partileri olarak çok şeyler söyledik. Biz, iktidarın polis devletini meşrulaştıran bu yasadan dönmesi için çok çaba sarf ettik.
Geldiğimiz noktada bu görüşmelerin devam etmesini istedik, iktidar partisi bizim söylediklerimizi anlamamış ve sağ olsun, teşekkür ediyoruz kendilerine; bu görüşmelerin devam etmesi yönündeki önergemizi kabul ettiler, belki de ilk defa muhalefetin önergesini kabul ettiler, bu nedenle kendilerine gerçekten teşekkür ediyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar, bu yasanın neden faşist diktatörlüğü inşa etme yasası olduğunu uzun uzun anlattık. Bu yasa, aslında yasama, yürütme ve yargı olarak tanımlanan kuvvetler ayrılığının üzerine oturmuş olan, demokratik hukuk devletini kalbinden vuran bir yasadır. Hukuk devletinin temeli, özü kuvvetler ayrılığıdır.
Hukuk devleti demokrasinin özüdür İçişleri Bakanı. Burası kahve değildir. Böyle oturarak seyirci dinleyemezsin. Burası kahve değil, burası Türkiye Büyük Millet Meclisidir. Sen milletin iradesini temsil etmeyebilirsin. Millete saygısızlık yapma hakkın yok. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
AHMET AYDIN (Adıyaman) - Sayın Başkan, hatip doğru konuşsun, Genel Kurula hitap edebilir. Genel Kurula hitap etmeleri lazım. Böyle şey olmaz.
BAŞKAN - Sayın Öztürk, lütfen.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) - Saygısızlık yapıyorsun, saygısızlık yapıyorsun, ayıptır!
BAŞKAN - Sayın Öztürk, lütfen.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) - Lütfen, burada bizi dinlemek zorundasın. Sen "Milletin iradesiyle gelmedim." diye milletin iradesini çiğneyemezsin. Buna hakkın yok.
RECEP ÖZEL (Isparta) - Sakin ol ya!
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) - Ali Rıza Bey, lütfen.
BAŞKAN - Sayın Öztürk, Sayın Bakan Anayasa hükümlerine göre atanmıştır, lütfen.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) - Deminden konuşurken de böyleydin, şimdi de böylesin.
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) - Bize anlat, bize!
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) - İşte faşizmin uygulaması budur
ADNAN YILMAZ (Erzurum) - Ya Sayın Öztürk, Genel Kurula hitap et.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) - Millî iradeyi hiçe sayan, millî iradeyi yok eden, diktatörlüğü esas alan bir tavırdır.
RECEP ÖZEL (Isparta) - Ulan, diktatörlük kadar başınıza şey düşsün!
HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) - İşte bu kadar despotsunuz!
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) - İşte faşizm budur.
RECEP ÖZEL (Isparta) - Faşizm senin gibi konuşmadır.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) - Faşizm, sokaklarda polis kurşunuyla insanların sorgusuz sualsiz öldürülmesidir. Faşizm, sizin İçişleri Bakanınızın "Canım, bu polis de bizi dinliyor.", Cumhurbaşkanınızın "Canım, polis bizi bu kadar dinliyor." dediği sistemin adıdır. Siz kendi getirdiğiniz sistemden şikâyet eder hâle geldiniz. Dün çıkardığınız yasalardan bugün şikâyet ettiniz, "Aldatıldık." dediniz. Sizi aldattığını söylediğiniz adamlarla Türk halkını, Türkiye halkını aldatmaya çalıştınız. Siz dün yapılan her şeyi bugün inkâr ettiniz. İnanıyorum ki yarın bu yasayla getirilen şeyleri de inkâr edeceksiniz. Diyeceksiniz ki: "Biz aldatıldık." Hiç merak etmeyin ama sizin ne aldatılmaya ne de aldatmaya zamanınız olmayacak. Türk halkı sizi hazirandaki seçimlerde, sandıkta silip sürüp götürecek. (AK PARTİ sıralarından "Rüyanda görürsün." sesleri) Görürüz.
Değerli milletvekilleri, bu yasanın en önemli özelliği, kuvvetler ayrılığına dayanan yargı yetkisini polise, mülki amire verme olayıdır; bir kere en önemli, can alıcı noktası burasıdır.
Şimdi, soruşturma savcı tarafından yapılır, bunu hukuk fakültesindeki herkes bilir; siz soruşturma evresini mülki amire veriyorsunuz.
Bugüne kadar demokratikleşmeden bahsettiniz, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin içtihatlarından bahsettiniz ve dediniz ki: "Türkiye'de tutuklama müessesesi... Yargıdaki sorunların hepsi bu müesseseden kaynaklanmaktadır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin içtihatlarına uygun hâle getireceğiz."
Değerli milletvekilleri, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tutuklama müessesesini asıl yargılama sürecinden ayrı gören ve öyle de olan bir sistemdir ve suçun vasıf ve mahiyetinin hiçbir zaman tutuklama nedeni olamayacağını söyler. Suçun vasıf ve mahiyeti yargılama sonunda alınacak cezayla ilgilidir; tutuklama ise ceza muhakemesinin güvenli şekilde yapılmasının temini amacıyla bir tedbirdir.
Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 100'üncü maddesinin (3)'üncü fıkrasında "otomatik tutuklama maddesi" dediğimiz katalog suçlar var. Aslında tutuklama için gerekli iki tane neden var. Birincisi, delillerin karartılması ya da yok edilmesi tehlikesi; ikincisi, şüphe, kaçma şüphesi. Bu iki tehlikenin de gösterilmesi lazım. Bu da yetmez. Genel bir şart: Delillerin karartılması ya da sanığın kaçması başka bir tedbirle önlenebilecekse yine tutuklamaya başvurulamaz. Ama siz, burada, bir bilyeyle, bir sapanla barışçıl bir toplantı ya da gösteriye katılan bir insanı tutukluyorsunuz, otomatikman tutukluyorsunuz; Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'nun 33'üncü maddesindeki suçun vasfını değiştiriyorsunuz. Eskiden polisin yaptığı şuydu: "Dur." diyordu, vuruyordu. Şimdi "Dur." demeden vuracak, "Dur." demeden polis silahını çekip vuracak.
Şimdi, arkadaşlar, polis bunu yaparken AKP'li, MHP'li, CHP'li, HDP'li ayırmayacak -kimsenin alnında yazmıyor- yani bu Mecliste bu yasaya parmak kaldıran insanlar da bundan zarar görecek. Çünkü faşizmin tek bir kuralı vardır, sadece kendisidir, kendisinden başka kimseye hayat hakkı tanımaz. Bu yasa hükümlerinin faşist devletteki hükümlerden hiçbir farkı olmadığını, sanıyorum, Adalet ve Kalkınma Partisindeki hukukçu arkadaşlarımız en az benim kadar biliyorlar ve bu getirilen hükümlerin çok bilinçli olarak getirildiğini onlar da biliyor.
Örneğin, polisin silah kullanmasıyla ilgili getirilen (d) bendi, polisin silah kullanmadan önce, çağrı yapması, dur demesi, uyarı ateşi yapması gibi şeyleri yapmadan, doğrudan silah kullanması hâlini düzenliyor ve İçişleri Bakanı diyor ki: "Canım, öyle bir uyarı yaparsak elinde molotof ya da bomba olan adam kaçar gider." İyi, kaçsın, senin görevin insan öldürmek değil ki etkisiz hâle getirmek.
Şimdi, arkadaşlar, buradaki temel mantık yanlıştır. Bir yönetim diktatörleştikçe böyle faşist yasalar çıkarır ama faşist yasalarla kendisini kurtaramaz, sonunu kendisi hazırlar. Ben, bugüne kadar tarihte halkına zulmeden yönetimlerin ve diktatörlerin kalıcı olduğunu hiç görmedim, er ya da geç gidicilerdir. Ve bugün Türkiye'yi demokrasi yerine bu diktatör yönetim biçimine uygun görenler de mutlaka gideceklerdir, hem de bu önümüzdeki 7 Haziran seçimlerinde gideceklerdir, bir daha gelmemek üzere gideceklerdir ama parlamenter sistem de hukuk devleti de demokrasi de güçlenerek gelişecektir, geliştikçe güçlenecektir, demokrasi var olacaktır. Yaşasın demokrasi, kahrolsun faşizm. (CHP sıralarından alkışlar)