GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: HDP Grubunun, Grup Başkan Vekili Iğdır Milletvekili Pervin Buldan tarafından, Çerkez halkının yaşadığı sorunların araştırılması amacıyla 22/5/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 26 Mart 2015 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin
Yasama Yılı:5
Birleşim:84
Tarih:26.03.2015

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bundan tam yüz elli yıl, on ay ve beş gün önce, 21 Mayıs 1864 yılında yaşanmış bir olay nedeniyle HDP Grubunun verdiği önerge, Çerkezlerin yaşadığı soykırımın tanınması, Çerkez Ethem'in itibarının iade edilmesi, Çerkezlerin ana yurda dönme isteklerinin yerine getirilmesi, Olimpiyat Komitesi kararının, 2014 Kış Olimpiyatları'nın Soçi'de yapılmasına yönelik girişimin önlenmesi, Çerkezlerin yaşadığı sorunların çözümüne dair girişimlerin yapılmasına ilişkin bir önerge. Şimdi, tabii, Olimpiyat Komitesinin kararında sözü edilen 2014 Kış Olimpiyatları geçti. Önerge, sanıyorum, 2013 yılında verildiği için bundan söz ediyor.

Burada, her şeyden önce, sözlerime başlarken şunu söylemek istiyorum: Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, tarihte yaşanmış ve tarihselleşmiş, tarihçilerin araştırma ve soruşturma konusu hâline gelmiş olayların siyasi istismar konusu yapılarak siyasetçiler tarafından bunun kesin hükümle sonuçlandırılmasına -kim olursa olsun- karşı olduğumuzu açıkça söylüyoruz. Mesele, tarihte yaşanmış olayların haklılığı ya da haksızlığının, o çerçevedeki koşullarla değerlendirilmesidir. Bu, her şeyden önce, tabii ki tarihçilerin görevidir. Yüz elli yıl sonra, bugün yaşanan sorunlar vardır, bundan önce de sorunlar vardır.

Değerli milletvekilleri, şimdi, buraya baktığımız zaman yani örneğin, Amerikalıların Kızılderilileri yok etmesi de bir sorun; Fransızlar 2 milyon Cezayirliyi öldürdü, hiç özür dilemedi. Bunlar da bence önemli konular.

Şimdi, burada mesele ne? Mesele şu: 1827-1829 Osmanlı-Rus Savaşları, 1787-1792 Osmanlı-Rus Savaşları sonunda, bu savaşta Osmanlıdan yana olan Çerkezlerin kaderi değişiyor aslında ve radikal biçimde politikalarını değiştiriyorlar, Edirne Anlaşması'yla Çerkesya Rusya'ya bırakılıyor. Çar I. Nikola, Özel Kafkasya Kolordu Komutanı Kont Paskeviç "dağlılar" dediği bölge halkları için sadece iki seçenek olduğunu söylüyor: Bunlardan biri, dağlı halkları ebediyen itaat altına almak, ikincisi itaat etmeyenleri yok etmek.

1837-1839 arasında, Kuban Nehri ve kolları boyunca kale ve karakollar inşa edildikten sonra Batı Adigelerin dış dünyayla irtibatı kesiliyor. Bu nedenle, 1839 kıtlığında bölge halkları gerçekten büyük zarar görüyor ve 1840'larda, baltalı Rus askerleri dağlıların bütün bağ ve bahçelerini yok ediyor. Çerkezler, 1853-1856 Kırım Savaşı sırasında, topraklarını kaptırmamak için Osmanlılardan ve İngilizlerden yardım almaya çalışınca Rusların buna tepkisi iyice sertleşiyor. 1857 yılının kışında, Adagum Rus birliği Natukhay avullarını yakıp yıkıyor; dağlıların mallarını, hayvanlarını yağmalıyor, köyleri harabeye çeviriyor ve binlerce dağlı esir ediliyor. Şeyh Şamil esir düşüyor ve en sonunda da efsanevi ve siyasi lider, gerçekten Çerkezlerin lideri Şeyh Şamil'in esir alınmasından sonra, Rusya bütün dikkatini Adige, Abazya, Ubıhlara çeviriyor.

İlk adım, General Melikov'un 1860'ta İstanbul'a gönderilmesi oluyor. Abdülmecit'le yapılan anlaşma sonucunda, Müslüman Kafkasyalıların küçük grup ve partiler hâlinde Osmanlı topraklarına göç etmelerine ilişkin mutabakat belgesi imzalanıyor. Bu anlaşma, ileriki yıllarda Çerkezlerin ülkelerinden Rusya'nın zorlamasıyla değil, gönüllü olarak ayrıldıkları yönündeki Rus tezine dayanak yapılmak için kullanılıyor.

1861'de ikinci adım atılıyor. Çar II. Aleksandr Çerkesya'ya geliyor ve Çerkezlere 2 seçenek sunuyor: Ya silahları bırakarak Kuban Nehri'nin sol kıyısında bataklık Don bölgesine yerleşecekler ya da Osmanlı topraklarına sürgün edilecekler; onlardan boşalan yerlere de Ruslar ve Kafkaslar iskân edilecekler.

Değerli milletvekilleri, aslında Kefken ve Babalı sahilleri Çerkezlerin ana yurdu. Tarihte yaşanan olayların esiri olmadan bu olaylara baktığımızda, gerçekten Çerkezlerin mal varlıklarının yükte ağır kısmını, asıl olarak da sürülerini yanlarında götürmemeleri için dağlıların kara yoluyla göçleri yasaklanıyor, dolayısıyla sürgünler Karadeniz kıyılarına karşı yöneliyorlar.

Bu anlamda olaya baktığımızda "21 Mayıs" Çerkez halkının yaşama direncinin ifadesi, yani Çerkezler için aslında bir direniş, bir başkaldırı, bir diriliş, tüm zalimlere inat Çerkesya'nın yeniden var olma mücadelesi.

Değerli milletvekilleri, yalnız, baktığımız zaman, ata topraklarını yabancı istilasından korumak için gerçekten kahramanca savaş veren 1,5 milyon Çerkez, hiçbir kusurları olmadığı hâlde doğduğu toprakları terk etmek zorunda bırakılıyor. Bunların yaklaşık üçte 1'i Karadeniz'in hırçın sularında kayboluyor ve güç koşullarda sahile çıktıktan sonra hayatını kaybediyor. Sahillerimize çıkıp da hayatta kalabilenleri de büyük güçlükler, zorluklar bekliyor. Ama onlar bütün güçlükleri aşarak önce bu sahillerde tutunuyor, varlıklarını sürdürüyorlar. Daha sonra da Anadolu'nun çeşitli bölgelerine yerleşerek oraları yeni vatanları yapıyorlar, orada kökleşiyorlar ve Türk milletinin saygın bir parçası hâline geliyorlar.

Yerleştikleri yeni ülkelerde sıkıntı çekmiyor mu Çerkezler? Evet, çekiyorlar. Zorluklarla karşılaşmıyorlar mı? Evet, karşılaşıyorlar. Maalesef, büyük sıkıntılar yaşıyorlar, büyük zorluklar çekiyorlar, hak etmedikleri muamelelere maruz kalıyorlar ama onlar bütün bu sıkıntılarını yüreklerine gömerek bu ülkede iyi insanlar, iyi vatandaşlarımız olarak yaşamlarını sürdürüyorlar.

Millî Mücadele'de ve cumhuriyetin kuruluşunda Atatürk'e destek olan Çerkezlerin yaptıkları katkıları unutmamalıyız. Tarihimizde bazı üzücü olaylar da oldu. Örneğin, Çerkez Ethem olayını bütün Çerkez kardeşlerimiz hatırlar. O olayla ilgili olarak okul kitaplarında yer alan bazı ifadeler elbette ki Çerkez toplumunu üzmektedir, incitmektedir. Ama, o dönemde yaşanan sıkıntıları Çerkez kardeşlerimiz içlerine atma olgunluğunu gösterdiler ve cumhuriyetin iyi birer örnek vatandaşları olma hedeflerinden hiç sapmadılar. Tarihte yaşanan bazı olayların esiri olmadılar. Tarihi tarihçilere bırakarak daima ileriye baktılar. Kin ve nefret duyguları beslemediler. Hiçbir koşulda şiddete başvurmadılar. Haklarını elde etmek için zora başvurma, silaha başvurma yolunu hiç seçmediler. Onlar barış insanlarıydı. Silahlı mücadele onların lügatinde yoktu. Barış yoluyla, düşünce yoluyla, ikna yoluyla, demokrasi yoluyla sorunlarına çare aradılar.

Bizim dileğimiz, beklentimiz ülkemizde hiç kimsenin silah yoluyla çözüm arama yoluna gitmemesidir, silah yoluyla devlete çözümlerini dayatmaya çalışmamasıdır. Medeni ülkelerden hiçbirisi silahla çözüm arayanları hoşgörüyle karşılamıyor. Çare, demokrasi yoludur. Çare, özgürlükleri daha da geliştirme yoludur. Çare, eşitliği artırmaktır. Çare, barış yoludur, silahla değil düşünceyle mücadele etme yoludur. Muhalefetiyle iktidarıyla herkesin, bu ülkeyi yönetenlerin bu ülkede yaşayan kişilerin etnik kökenlerine bakmaksızın, herkesin özgür bir birey, vatandaş olmalarını sağlama görevleri vardır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) - Bu çerçevede, demokrasi ve özgürlüğün egemen olduğu bir toplum yaratmak ve bireyleri gerçekten özgür ve korkusuz vatandaşlar olarak yaşatmak hepimizin görevidir. Ben bu dileklerimle önergedeki düşüncelere katıldığımı ifade etmek istiyorum.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)