| Konu: | Adana Milletvekili Seyfettin Yılmaz ve 19 Milletvekilinin; Kamu İhalelerinde Kamu Menfaatini Korumadığı, İstanbul'da Bulunan Bazı Mesire Yerlerini Rant Alanı Haline Getirdiği ve Orman ve Su Varlıklarını Etkin Bir Şekilde Yönetemediği İddiasıyla Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu Hakkında Bir Gensoru Açılmasına İlişkin Önergesi (11/51) |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 82 |
| Tarih: | 24.03.2015 |
CHP GRUBU ADINA İZZET ÇETİN (Ankara) - Sayın Başkan, şu anda Meclis Genel Kurul salonunda olan değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Adana Milletvekili Seyfettin Yılmaz'ın ve 19 milletvekili arkadaşımızın, kamu ihalelerinde kamu menfaatini korumadığı, İstanbul'da bulunan mesire yerlerini rant alanı hâline getirdiği, orman ve su varlıklarını etkin bir şekilde yönetemediği iddiasıyla Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu hakkında vermiş olduğu gensoru üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Arkadaşlar, işin özüne bakıldığı zaman verilen önerge yerinde bir önerge çünkü sadece tabii ki orman ve su işlerinden sorumlu Bakan değil, hemen hemen Hükûmetin bütün üyeleri hakkında gensoru verilse yeridir şu günlerde. Çünkü daha dün Sayın Arınç "Onunla ilgili 100 şey söylerim, Ankara'yı parsel parsel sattı. İş adamlarına hukuksuz imarlar verdi. 8 Hazirandan yani seçimden sonra konuşacağım." dedi. Yani bu bile başlı başına, Hükûmetin başta Sayın Bülent Arınç olmak üzere hepsinin istifa etmesini gerektirecek, gensoruya mahal bırakmadan istifa etmesini gerektiren ve Türkiye'nin parsel parsel satıldığını ortaya koyan sözcükler.
Tabii, önergenin özüne gelindiği zaman üç ayrı konu, birbirinden karmaşık, birbirinden ilginç konular. Başta, en baş sırada olan, Gazi yerleşkesinde Orman Genel Müdürlüğüne ait, Atatürk Orman Çiftliği'ne ait arazinin kullanımına ilişkin orada Orman Genel Müdürlüğünün fiziki konuşlanmasının ortadan kaldırılması ve şimdi etrafında, sağında solunda hiçbir ağaç dahi olmayan bir yerde Orman Genel Müdürlüğünün faaliyette bulunuyor olmasının bir hicap kaynağı olması gerekir Orman Bakanı tarafından.
AKP'nin orman alanlarını artırdığını -biraz evvel, bu ara boşlukta Sayın Bakanın gönderdiği bir faaliyet raporunu, 2003-2014 yılları arasındaki faaliyet raporunu inceledim kısacık, orada orman köylüsüyle ilgili son rakamlar olduğu için- nüfusun yüzde 9,6'sını, efendim, kırsal nüfusun yüzde 40'ını teşkil ettiğini, 21.427 orman köyünde 7 milyon 296 bin orman köylüsünün yaşadığını rakamlarıyla vermiş ama o faaliyet raporuna baktığınız zaman zannedersin ki orman köylüsü son derece müreffeh, mutlu bir hayat yaşıyor. Oysa ben bir orman köylüsüyüm, köyüm buraya kuş uçumu 100 kilometre yok, orman işçiliği yaptım, orman köylüsü olduğum için orman köylüsünün yaşama ve çalışma koşullarını çok iyi bilirim, o nedenle orman alanlarına duyarlıyım. AKP, orman alanlarını, o broşürde de, artırdığını ve artırmayı planladığını beyan ediyor, her fırsatta vurguluyor, reklamını yapıyor ama bu gerçekçi değil. Her türlü madencilik faaliyetinde, yapılaşmada ormanlar katlediliyor. Sayın Orman Bakanı da bunları çok iyi bilmesine rağmen, gerçekten göz yumuyor, onu görmezden geliyor. AKP döneminde, sadece altın madenleri gibi önemli madenler için değil, taş ocaklarına bile maden ruhsatları verildi. Maden ruhsatı verilen sayı 45 binden fazla belki.
Şimdi, değerli arkadaşlar, AKP'nin temel felsefesine uygun olarak, AKP her zaman doların yeşilini doğanın yeşiline tercih eden bir yaklaşım içinde oldu. Aksi durumu da Goebbelsvari bir propagandayla AKP militanları ve AKP'den beslenenler halka ters yüz edip anlatabildiler.
Demin söyledim, Orman Genel Müdürlüğü, Atatürk Orman Çiftliği içerisindeki yerleşkesinden kovuldu, Bakan seyretti. Çalışan personeli aynı yerleşke içinde lojmanlarda oturuyor idi, şimdi, yapılan protokole göre lojman başka bir yere yapılacak. Tabii, ağaçlar talan edildi, hatta geçtiğimiz yıl, 2013 yılının Ağustosunda, o kaçak sarayın yapımı sırasında bazı ormanların tahrip edilmesine Ankaralının tepki göstermesi nedeniyle olsa gerek, hâlâ -yazılı soru önergeme de cevap verilmiş değil- çıkan bir yangının çıkış nedeni bilinemedi.
Şimdi, Sayın Arınç da burada. Demin sözünü ettiğim, parsel parsel, iş adamlarına kaçak ruhsatları yasal hâle getirirken, o kaçak sarayın da Melih Gökçek ruhsatlandırma işini yaptı. Yani, Sayın Arınç o zaman oranın ruhsatlandırma işinin hukuka uygun olmadığını neden söylemedi, merak ediyorum. Gerçekten, bu konuda pek çok soru sordum, defalarca, Ankara milletvekili olmam nedeniyle. Sayın Mehdi Eker'e... Yine, özellikle, Atatürk Orman Çiftliği'nin sadece arazisi talan edilmedi, gelirlerine de el konuldu. Sayıştay raporlarında gelirlerine el konulmasının doğru olmadığı belirtilmiş olmasına rağmen, hâlâ gelirlerine el konulmaya da devam edilerek Atatürk Orman Çiftliği işlevsiz hâle getirilip âdeta "Atatürk" isminden orada açık rahatsızlık duyulduğunu ortaya koyuyorlar. 2013 yılı Ağustosunda 13 milyon lira, 1 Ağustos 2014 tarihinde de 394 milyon 100 bin lira Atatürk Orman Çiftliği gelirlerinden hazineye aktarma yapıldı. Yani, Atatürk Orman Çiftliğinin orada yapabileceği çok iş vardı esasında.
Şimdi, bizim Orman Bakanlığımız bize bütçe görüşmeleri sırasında 1.001 sulama projesinden bahsetti. Hemen aklıma 1.001 odalı kaçak saray geldi. Bu, Binbir Gece Masalları gibi, hayal âleminde ormanlarda 1.001 tane gölet, Orman Bakanlığının, Orman Genel Müdürlüğünün yerinde 1.001 odalı kaçak saray.
Üzüldüğüm bir noktayı söyleyeyim değerli arkadaşlar: AKP nerede bir rant alanı buluyor... İşte, biraz evvel arkadaşlarımız da beyan etti, İstanbul'da -biraz sonra değineceğim o bölümüne geldiğimiz zaman- özellikle 1.490 dönümlük yerde de olduğu gibi, eğer halk tepki veriyorsa, yöre halkı tepki veriyorsa hemen yanı başına bir cami kondurma. Bu kaçak saray yapılırken de oraya bir kaçak cami yapmaya başladılar, "Efendim, cami halka açık olacak." dediler. Yahu arkadaşlar, hepimiz Müslümanız, halka kapalı olan bir camiden, ibadethaneden söz edilebilir mi? Yani, böyle vurdumduymaz, böyle sorumsuz açıklamalarla kime nasıl mesaj verileceği belli olmuyor.
Yine, bu yangın meselesinden sonra özellikle Atatürk Orman Çiftliği'nin kültürel peyzaj alanı olarak kullanılıp kullanılmayacağı konusunda Erdoğan Bayraktar'a, zamanın Çevre ve Şehircilik Bakanına soru sorduk, verdiği yanıt gerçekten son derece ilginç. Tıpkı, bu 17-25 Aralık yolsuzluk olaylarında olduğu gibi, kendisinin istifası istendiğinde "Ben istifa edeceksem önce Başbakan -zamanın Başbakanı, şimdinin Cumhurbaşkanı- istifa etmeli." dediği gibi, burada da âdeta bu küresel peyzaj alanını niçin yapmadıklarını, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile Orman Bakanlığının iş birliği içerisinde bu rant alanlarını nasıl yaygınlaştırma çabası içinde olduklarını açıkça gösteriyor.
Değerli arkadaşlar, biraz evvel Sayın Seyfettin Yılmaz da söyledi konuşmasında, şu günlerde Orman Genel Müdürlüğü yani Orman Bakanlığı İŞKUR'la iş birliği içerisinde, 130 bin civarında orman işçisi alacak. "Bu işçiler fidan dikimi, ağaç bakımı yapacak." deniyor ama iyi, güzel de gerçekten siz fidan dikim işini zaten ihale ettiniz yani bu işi müteahhitlere verdiniz. Ayrıca, fidan dikim zamanı da geçmiş çoktan. Şimdi, bir yandan, yandaşa fidan dikimi için ihaleyle kaynak aktarma, diğer taraftan da oy avcılığı için bu 130 bin işçiye... "İŞKUR'a müracaat edin." diye Trabzon'da, Of'ta bugün belediye hoparlöründen, camilerden ilan duyuruluyor. "18-50 yaş arasında, kadın-erkek fark etmez, müracaat et, orman işçisi olacaksın." İlk müracaatçılar alındı arkadaşlar Trabzon'da. İşin ilginci, müracaat edip işbaşı yapanlara bir tane de sırt çantası veriliyor. Sayın Yılmaz'ın bu bölümünden herhâlde haberi yoktu. Sırt çantasında da AKP amblemi. Sırt çantasını kadınlar, gençler omuzlarına vurup yol kenarlarında AKP'nin ayaklı propagandasını yapıyorlar.
Değerli arkadaşlar, devlet olanaklarını...
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) - Hem de Of'da mı yapıyorlar bunu?
İZZET ÇETİN (Devamla) - Of'da yapıyorlar, evet, adresini de veriyorum, Trabzon'da, Of'da.
VAHAP SEÇER (Mersin) - Off! Off!
İZZET ÇETİN (Devamla) - Şimdi, böylesi bir siyasal anlayışı, böylesi bir rant anlayışını, böylesi bir oy devşirme, oy çalma anlayışını daha sürdürüyor olmanızı hayretle karşılıyorum. Gerçekten...
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) - Oflular bunu kabul etmezler.
İZZET ÇETİN (Devamla) - Bir başka konu: Şimdi, siz, yol, enerji hattı, içme suyu, mesire yeri, piknik alanı, kent ormanı, eğitim merkezi, sağlık merkezi, dinî tesis gibi gerekçelerle 90 binden fazla yere ruhsat verdiniz Sayın Bakan. Diğer taraftan, 45 binden fazla da taş ocağı ya da maden ocağı ruhsatı verdiniz. Şimdi "Buralarda ağaçlandırma çalışmaları yapılacak." diyorsunuz. Hepimiz kara yoluyla seyahat ediyoruz. Bolu'yu geçerken sağına soluna, o taş ocaklarının doğayı, çevreyi nasıl tahrip ettiğine bir bakın. Yani bir gün de ne olur doların yeşili yerine şu doğanın yeşiline bir sevgi gösterin. Gerçekten, buna Türkiye'nin de ihtiyacı var, ormanların da ihtilacı var, ormanlarda yaşayan canlıların da ihtiyacı var.
Değerli arkadaşlar, gerçekten, devlet ormanları sayılan yerler bu Hükûmet döneminde orman statüsünden çıkartılarak ranta açıldı, pek çok alan bu şekilde talan edilmeye başlandı. Orman Genel Müdürlüğü bu ormanların korunmasından sorumlu olmasına rağmen görevini yerine tam anlamıyla getirebilmiş değil, getirmekten son derece uzak. Bugün Orman Genel Müdürlüğü bünyesinde çalışan bir orman mühendisine bu konuya ilişkin bilgi almak için sorduğumda, "Ne oluyor, bitiyor?" dediğimde bana tek cümle bir şey söyledi: "Çok geç kaldınız." Millet talan yarışında, atı alan Üsküdar'ı geçmiş, ormanlar bitirilmiş. O tahribatı sizin tamir edebilmenizin olanağı yok, bu iş bitti, ormanlar çoktan yok oldu deniliyor.
Değerli arkadaşlar, bir başka önemli konu buna ilişkin olarak, Atatürk Orman Çiftliği arazisine kaçak olarak inşa edilen sarayın maliyetini bütçe görüşmeleri sırasında Maliye Bakanı 1 milyar 370 milyon dolar olarak açıkladı. Ama o günlerden sonra Ankara Mimarlar Odası kaçak sarayın maliyetini TOKİ'ye sordu. TOKİ, "Maliyetinin açıklanması ülke ekonomik çıkarlarına zarar verir." diye cevap verdi ve bunun 5 milyar liranın üzerinde olduğunu, bunun da buz dağının görünen yüzü olduğunu söyledi.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) - TOKİ çok vatanperver davranmış.
İZZET ÇETİN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, şimdi, bütün bunlar olup biterken gerçekten, Orman Bakanının allayıp pullayıp "Ormanlarımızı büyütüyoruz, çoğaltıyoruz, yeniden 21,2 milyon hektarlık orman arazimizi çoğaltıyoruz." açıklamaları inandırıcı değil, tam Goebbelsvari propagandadan başka hiçbir şey değil.
Bir başka konu değerli arkadaşlar, HES'lerle ilgili.
Şimdi, bu HES'lerle ilgili olarak Sayın Bakanın söylemlerini hayretle izliyorum. Gerçekten HES'lerin doğayla barışık olduğunu, doğaya zarar vermediğini, tabiata zarar vermediğini, orman köylülerinin veya o bölge insanlarının bu HES'lerden son derece mutlu olduğunu söylüyor ama Sayın Bakan, bu HES'lerin dere yataklarını ne kadar bozduğunu, erozyona açık hâle getirdiğini, ormanları tahrip ettiğini, su alma yapılarını, nehrin bütünlüğünü bozduğunu, nehirde tüm canlıların yaşam hakkını ortadan kaldırdığını, büyük miktarda ağaç kesimine neden olduğunu herkes biliyor, yani bilmeyen herhâlde sadece sizsiniz. Şimdi, çok açık, sizin deyiminizle HES'ler gerçekten doğanın fıtratını bozuyor ama siz onu görmezden geliyorsunuz.
Değerli arkadaşlar, HES'lerle ilgili olarak Sayın Bakanın açıklamaları son derece gerçekçilikten uzak. Tam olarak bilmiyorum ama bugün edindiğim bir bilgiyle, rakam olarak 2 binden fazla HES'e Türkiye'de şu anda ruhsat verildiğini biliyoruz.
Değerli arkadaşlar, şimdi, burada, esas konu, esas gündeme alınması gereken konu ParkOrman'la ilgili alan. Şimdi, 1.490 dönüm büyüklüğünde Parkorman'a önce 2008 yılında tabiat parkı statüsü kazandırılıyor. Tabii, 2011 yılında, Çevre ve Şehircilik Bakanlığına devlet ormanı niteliğindeki tabiat parklarını imara açma yetkisi veriliyor, İstanbul'da orman içi dinlenme yeri, yani mesire yeri statüsünde halkın kullanımına sunulan 20 değişik yerde toplam 15.140 dönüm büyüklüğünde devlet ormanı tabiat parkı hâline dönüştürülüyor, her şey de bundan sonra başlıyor, böylece Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından imara açılmalarının yasal dayanağı oluşturuluyor.
Şimdi, burada, tabii, müteahhitlerin açıklamaları var, ama ondan daha önemli açıklama, o günün Başbakanı, şimdinin Cumhurbaşkanı tarafından yapılıyor, "Kupon arazileri bana bildirin." diyor. Kupon arazi olarak buralar bildiriliyor. Önce, burada... Parkorman Tabiat Parkı işletme hakkı 10 Aralık 2010 tarihinden itibaren yirmi dokuz yıl süreyle -yani ismini de söyleyeyim- Ege Turizm ve Gayrimenkul Yatırımları AŞ'ye, davetiye yoluyla, pazarlık usulüyle yıllık 740 bin liraya kiralanıyor. Yani, 1.490 dönüm büyüklüğündeki bir arazi 740 bin liraya kiralanıyor. Arazi, kiralama işleminden tam iki yıl sonra imara açılıyor. Şimdi, bu firmanın sahibi oraya neler yapacağını açıklıyor arkadaşlar. Gerçekten mahkeme kararını dinlemeyeceğini... Bakın, diyor ki: "Galataport Projesi'ne şubat ayında, Parkorman Projesi'ne de ocak ayında başlayacağız." Galataport hakkında Danıştay yeniden inceleme istemişken mahkeme kararını takmayacaklarını ifade ediyor iş adamı. Parkorman Projesi için Sarıyer Belediyesinin ruhsat vermeyeceğini açıklamış olmasına rağmen İstanbul Büyükşehir Belediyesinden bu ruhsatı alacağını söylüyor. Gerçekten Sarıyer Belediye Encümeni karar alıyor. "Biz buna ruhsat vermeyeceğiz." diyor. Fakat, ilçe belediyesi iki ay gibi bir süreyle bu işi yasal olarak engelleyebiliyor. Arkasından, Atatürk Orman Çiftliği'ndeki kaçak ruhsatta olduğu gibi oraya da ruhsatı İstanbul Büyükşehir Belediyesi verecek. Müteahhit onu bildiği için burada yasayı da takmayacağını söylüyor.
Şimdi, Başbakanlık Özelleştirme İdaresi Başkanlığı tarafından Şubat 2013'te hazırlanan koruma amaçlı nazım imar planı ile koruma amaçlı uygulama imar planının yürütmesinin durdurulması ve iptali istemiyle Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği, Danıştay 6. Dairesine dava açıyor. Tabii, -Danıştaydan aldıkları karara- bir üst mahkemeye müracaat edince, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu itirazı yerinde görerek yürütmenin durdurulmasının gerekliliğini söylüyor.
Şimdi, değerli arkadaşlar, nasıl bir iş ahlakı, iş adamlarıyla nasıl içli dışlı Hükûmet ki "Danıştayın Dava Daireleri Kurulunun kararını takmayacağız; şubat ayında gereğini yapacağız. Oraya, bilmem şu kadar villa, bilmem şu kadar spor salonu, şu kadar bungalov yapacağız." diye açıklama yapıyor. Burada, Hükûmetten beklenen şudur, Sayın Bakandan beklenen şudur: "Ey iş adamı, biz burada, hukuk devletinde bir Hükûmetiz, böyle bir açıklama yapmaya hakkın yok. Yürütmenin durdurulması davası sonuçlanıncaya kadar bizi bağlar." demesi gerekirken hiç ses çıkmıyor. Tabii, ses çıkmayışının gerekçesini Hükûmetin bütün üyeleri, konuşmamın başında belirttiğim gibi, biliyor. Neden sesleri çıkmıyor? Çünkü karşılıklı al gülüm ver gülüm, havuza hesap...
Yani, bazen vatandaşla konuşurken söylemeden kendimi alamıyorum: Gerçekten, Hükûmetin içerisinde bazı bakanların bu yolsuzlukları açığa çıktıktan sonra ve de vakıflar aracılığıyla, bu tür ihaleler yöntemiyle devletin tüm varlıkları kişilere ya da Hükûmete yakın kurumlara aktarıldıkça, yani Cumhurbaşkanına da, Hükûmet üyelerine de devletin tapusunu versek mezara giderken "Acaba dünyada ne kaldı?" diye dönüp onlara bakacaklar. Yani, bu kadar doyumsuz, bu kadar açgözlü, bu kadar muhteris bir iktidar ne geldi ne görüldü. Allah bizi bunlardan kurtarsın. Seçim yakın, kurtuluş yakın diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)