GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarı ve Teklifleri
Yasama Yılı:5
Birleşim:81
Tarih:23.03.2015

CHP GRUBU ADINA İZZET ÇETİN (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 705 sıra sayılı Kanun Teklifi üzerine birinci bölümde grup adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, Meclisin bu yasama döneminin sonuna doğru yaklaştığımız şu günlerde gerçekten incitici olmak, kırıcı olmak istemeyiz ama AKP klasiklerinden bir türlü kurtulamadı Meclis. Önce tasarı, sonra teklif olarak gelen torba önerileriniz, gerçekten ülkenin ihtiyaçlarına cevap vermekten son derece uzak, son derece karmaşık. Yani birbiriyle benzeşik olmayan hükümleri, bunu, tam anlamıyla "torba" kavramı da açıklamaya yetmez. Yani iki buçuk ay gibi bir süre kaldı, Türkiye seçime gidecek; böyle bir dönemde sizler, sanki son derece önemliymiş, acil sorunlarmış gibi bu tip tekliflerle hem kendinize eziyet ediyorsunuz hem bakanlara ve bize eziyet ediyorsunuz. Gerçekten, ne yaptığınızın farkında değilsiniz.

Bu torba kanun teklifi tabii böyle gelmedi; içeriği daha kapsamlı, daha tepkili olmamızı gerektirecek düzenlemeler taşımaktaydı ancak Plan ve Bütçe Komisyonu görüşmeleri sırasında Komisyondaki arkadaşlarla varılan mutabakatla bazı maddelerin geri çekilmesi sonucunda pek de önemi kalmadı bu teklifin.

Bu teklifte aslolan iki üç tane düzenleme var. Zaten kamunun lehine, kamunun yararına olan, halkın yararına olan; işçinin, memurun, köylünün, esnafın, dar gelirlinin yani korunmaya muhtaç kesimlerin yararına olan hiçbir kanun teklif ya da tasarısına, muhalefet olarak biz tepki vermedik. Burada da öyle oldu. Nitekim, bunun içerisindeki bazı düzenlemeler oy birliğiyle geçti, hatta yetersiz bulduk. İkinci bölümün konusu ama, işte, doğumdur, konuttur, çeyizdir yani bunlar sanki bir şey veriyormuşsunuz gibi düzenlemeler; az, yetersiz, zor, yararlanması imkânsız ve yaklaşan ya da içinde bulunduğumuz kriz koşullarını aşalım diye getirdiğiniz düzenlemeler.

Ama burada aslolan, yine ikinci bölümde var olan ana düzenleme, yani Cumhurbaşkanının sermaye piyasası araçlarına yönelik, özellikle Bank Asyaya, İş Bankasına, Merkez Bankasına yönelik söylemlerini aklamak, onun söylemlerini suç olmaktan çıkarmaya yönelik düzenlemeler.

Birinci bölüme ilişkin düzenlemelere bir bakıldığı zaman, arkadaşlar -burada diğer konuşmacı arkadaşım söyledi, ben de söyleyeyim- dört yıldan bu yana değil, on üç yıldan bu yana atanamayan öğretmenler sorunu var. Bakınız, Millî Eğitim Bakanlığının Türkiye geneli alan bazında ihtiyaç durumunu gösteren hazırlığı var. Buraya bir baktığımız zaman, binleri ihtiva eden belli alanlarda öğretmen açığı var, tamamı 115.875. Bütçe kanununda yapılan bir düzenlemeyle 35 bin öğretmen, 40 bin öğretmen ataması bütçeye konulmuş idi, şimdi bu bölümde denildi ki: "Bunu işte sırasıyla 73 bin ve 77 bin şeklinde düzelteceğiz, atamaların bir kısmını hemen yapacağız, bir kısmını da yıl sonuna kadar gerçekleştireceğiz."

Arkadaşlar, yani, bir ülkenin, eğer kalkınacaksa, eğitimi sağlamadan, eğitimin sorunlarını çözmeden, öğretmenlerin sorunlarını çözmeden, okul ile öğrenciyi, öğrenci ile öğretmeni buluşturmadan hem yetişmiş iş gücünü hem de ülke kalkınmasını sağlayabilmesinin olanağı yok. Yani, eğitim bu kadar siyasi amaçlarla kullanılabilecek bir olgu değil; devletin olmazsa olmazı, devleti ayakta tutacak bir unsur millî eğitim. O nedenle adında "millî" olan bir kurumu biz siyasi emellerimize alet etmek için kullanıyoruz.

Öğretmenler atama bekliyor, platform oluşturdular, milletvekillerini oda oda dolaşıyorlar, ondan zevk alıyor olacaksınız ki "115 bin açık var." diyorsunuz, hâlâ atamaya yanaşmıyorsunuz. Ben büyük rakamlardaki sayıları vereyim: 16.359 İngilizce öğretmeni, 6.604 ilköğretim matematik, 16.430 din kültürü ve ahlak bilimi, 4.904 beden eğitimi. Bunları çoğaltmak mümkün, 10 binin üzerindekileri... Sınıf öğretmenliği 9.605, rehberlik 10.400 yani baktığımız zaman, okul öncesi öğretmen 4.500, özel eğitim 13.861. Yani, bu tarz, bu alanlarda bu kadar büyük boşluklar olmasına rağmen hâlâ bunu siyasette bir oya tahvil aracı olarak kullanmanız kabul edilebilir bir yaklaşım değil.

Değerli arkadaşlar, gerçekten bu kanunun içerisinde, bakıldığı zaman düzenlemelerin içerisine, dişe dokunur bir düzenleme yok. İki tane olay var. Birisi bu, birisi Cumhurbaşkanını aklamanız; biri de hiç kabul edilebilecek bir düzenleme değil, özerk bir kurum, kanunu yapıldı geçtiğimiz yasama döneminde, Anadolu Ajansı. E, Anadolu Ajansı Hükûmetin borazanı. Tabii ki onu kayırmanız, onu kollamanız belki anlaşılabilir bir şey bu kadar tek taraflı çalıştığı için. Hele birisi davulcu, birisi tokmağı almış eline, TRT'yle birlikte sizin borazanlığınızı yeteri kadar yapıyor. Onları kayırmanızı anlarız da yani ticarette var olan ana kurallardan biri rekabetse onu hiç olmazsa bunu düzgün yapın. Yani, bakın, Kamu İhale Kanunu'ndan TRT'nin herhangi bir hizmet sunumunu ihalesiz, doğrudan doğruya Anadolu Ajansından almaya kalkışması hem Kamu İhale Kanunu'nun ne kadar itimat edilmez, ne kadar artık güvenilmez bir yasa hâline geldiğini somut olarak gösteriyor hem de sizin ne kadar yanlı, ne kadar tarafgir, ne kadar ayrıştırıcı -bizden olan, olmayan, kurumlarda bile böyle- yaklaşımınızı görüyoruz.

Değerli arkadaşlar, öyle bir ihale açmadan, doğrudan hizmet alımı yöntemiyle Anadolu Ajansını kayırırsanız uluslararası tahkime giderler. Siz ne yaparsanız yapın götürürler, memleketi rezil edersiniz. Yani, siz Kamu İhale Kanunu'na -2002'de sizden önce çıkartıldı- 2003'ten bu yana en az 38 kerede 170'den fazla müdahale yaptınız, değiştirdiniz. Ben hiç hatırlamıyorum, bu Mecliste bir torba kanun gelsin -ister teklif ister tasarı olarak da- Kamu İhale Kanunu'na atıf yapmasın, onda bir değişiklik yapmasın, ona yönelik bir düzenleme içermesin. Burada da yine onu yaptınız.

Burada bir başka şey daha yapıyorsunuz değerli arkadaşlar, kabul edilemez esasında ama yani bizim ülkemizde nasıl işler yürüyor, hayretler içerisinde kalmamak mümkün değil. Yani, ne dedik orada? İki önemli tanım getirdik Sigortacılık Kanunu'na. Dedik ki o tanımlardan birisinde, "katılım sigortacılığı" 13'üncü maddede, 14'üncü maddede de "yönetici şirket." Katılım sigortacılığına Malezya tipi... Efendim, Malezyalılar gelecek, bizim sigortacılık alanında yatırım yapacaklar. E, biz sigortacılık alanımızı buna göre düzenleyelim, onlara yer açalım.

Diğerinde diyorsunuz ki, yönetici şirket modelinde -biraz evvel Milliyetçi Hareket Partisinden grup adına konuşan arkadaşım da söyledi- "İngiliz şirketi Lloyds böyle istiyor, e, biz yönetici şirket modelini de bize uyarlayalım."

Arkadaşlar, ne bizim ekonomimiz onların ekonomisiyle ne sigortacılığımız ne bankacılığımız... Yani, ekonomik büyüklükleri birbirine uymayan; idari yapıları, ticari yasaları, bankacılık sistemleri farklı ülkeleriz. Yani, Malezyalılar istedi diye bunu yap, İngilizler istedi diye bunu yap; e, tam bir teslimiyet. Ya, bizim yurttaşlarımızın isteklerine bir yanıt verin. Atanamayan öğretmenler kadro bekliyor, taşeron sistem kaldırılsın diye işçiler asgari ücrete, kölelik ücretine muhtaç oldu, kayıt dışında asgari ücrete muhtaç, onlara bir cevap verin. 10,5-11 milyon emekli perişan konumda. Çiftçi topraktan aldığını toprağa yatırıyor, bir türlü kalkınamıyor. On bir yıldan bu yana Tarım Bakanı tarımı şöyle yaptık, böyle yaptık diyor ama bizim halkın bundan haberi yok. Yani, yapmanız gerekenleri... Ülke için yapmanız gerekenler ortada dururken ya sermaye çevrelerinin, çıkar çevrelerinin, havuza para atan sömürgecilerin isteklerine boyun eğerek yasa yaptırmaya kalkıyorsunuz Meclise ya da İngiliz böyle istedi, Amerikalı böyle istedi, Malezya böyle istedi deyip, torba tekliflerle getirip Meclisin gündemini tıkıyorsunuz, halkın gündemini tıkıyorsunuz. Böyle yasalar inşallah son olur, sizin de sonunuz olur.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum, teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)