| Konu: | Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarı ve Teklifleri |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 81 |
| Tarih: | 23.03.2015 |
CHP GRUBU ADINA BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum ama 550 kişilik milletvekili grubumuz, maşallah, 30 kişiyi geçmiyoruz galiba.
Değerli arkadaşlar, geçen hafta 688 sıra sayılı torba Kanun Teklifi'ni görüşmüştük, bitirmedik henüz biliyorsunuz. Geçen hafta 688'i görüşürken biz Plan ve Bütçe Komisyonunda yeni bir torba kanunla karşı karşıyaydık, onun hazırlıklarını yaptık geçen hafta içerisinde alelacele ve şimdi 705 sıra sayılı Kanun Teklifi olarak burada görüşüyoruz.
Hemen seçim öncesi bu tür torba kanun tekliflerinin gelmesi biraz garip. Çok acil olması, çok gerekli olması durumunda gelmeleri gerekiyor ama bunların içerisinde çok acil olan, çok gerekli olan 1 tane, bilemediniz 2 tane dışında hiçbir madde yok. Neden bu kadar alelacele gelir, neden hem Plan ve Bütçe Komisyonu hem burası meşgul edilir, bunları anlamak mümkün değil.
Ayrıca, torba kanunlara Başbakanımızın karşı olduğunu, Başbakan Yardımcımızın, Meclis Başkanımızın karşı olduğunu hepimiz biliyoruz, "Bir daha gelmeyecek." diye de söz verdiklerini biliyoruz ama buna rağmen, maalesef, yine bu tür, tasarı gelmese bile, teklifler gelebiliyor ama bunlar yanlış.
Bu torba teklif de geldiğinde 36 madde diye hatırlıyorum -yanlış hatırlamayayım- ve bunun içerisinde 25-26 tane farklı kanun vardı, farklı kanunla ilgiliydi. Neyse ki bazılarını çok aykırı, çok seçime yönelik olduğu için, çok saçma sapan şeyler olduğu için çıkarttırabildik; bugün 30 maddeyle torba kanun huzurunuzda. Maalesef, sakıncalı, çok sakıncalı bir yasama usulü yürütüyoruz. Zamanlaması da çok yanlış. Bu işi bir türlü bir makule bağlayamadık.
Değerli arkadaşlarım, zamanlama konusunda, hani, sadece bir seçim öncesi olmasından dolayı değil, bir devlet krizinin yaşandığı dönemde de bunları görüşmemizde bir sorun var. Bir devlet krizi yaşıyoruz. Cumhurbaşkanımız ile Hükûmet arasında çok önemli bir sıkıntı var, sorun var; bir devlet krizi var. Yani işin siyasi boyutuyla ilgileniyor herkes, kamuoyu bakıyorum onunla ilgili, "İktidar partisinin içerisinde farklı gruplaşmalar var, birbirleriyle uğraşıyorlar." diye düşünülüyor, o yönü ele alınıyor ama aslında ondan önce -o tarafı bizi ilgilendirmez, iktidar partisinin kendi sorunudur- bir devlet krizi var. Bir Cumhurbaşkanı, bir Hükûmet çok farklı noktalardalar, hem de neyle ilgili olarak? Türkiye'nin en önemli meselesiyle ilgili olarak çok farklı noktalardalar Cumhurbaşkanı ve Hükûmet; Türkiye'nin en önemli, en derin sorunuyla ilgili olarak farklı noktalardalar. Cumhurbaşkanı şimdiye kadar aldığı, yürüttüğü Kürt meselesine, Kürt sorununa "Yoktur." diyor ve şimdiye kadar olan çözüm süreciyle ilgili görüşmelerin yanlış olduğunu söylüyor; şimdiye kadar grup başkan vekilinin katıldığı, Başbakan yardımcılarının katıldığı, bakanların katıldığı, Hükûmetin katıldığı toplantıların yanlış olduğunu söylüyor; açıklamaların yanlış olduğunu söylüyor, İzleme Komitesinin yanlış olduğunu söylüyor, 10 maddenin yanlış olduğunu söylüyor; bunları anlamak mümkün değil. Bu, tam bir devlet krizidir. Bir devlet krizinin olduğu bir ortamda biz burada keyfekeder, ne olduğu belli olmayan -biraz sonra detaylarını da açıklayacağım- bir torba kanunu görüşüyoruz; bu devlet krizini konuşmuyoruz, bu devlet kriziyle ilgili olarak yapılması gerekenleri yapmıyoruz ve bu devlet krizini, bu kadar önemli bir devlet krizini bir siyasi kriz olarak yorumluyoruz; iktidar partisinin kendi içerisindeki bazı sorunlar, kişisel sorunlar gibi yorumlanıyor. Bu, tamamen bir devlet krizidir; burada, böyle bir zamanda ciddi olarak ele alınması gerekir. Madem görüşmeler yapılıyor bir seçim öncesi, madem Meclis açık, bu konunun aslında gündeme getirilmesi gerekir. Devleti önemsiyorsak, geleceğimizi önemsiyorsak konuşulması gereken budur.
Sayın Cumhurbaşkanı bir sistem değişikliğinden bahsediyor, kendisine göre, bir başkanlık sistemi oluşmasından bahsediyor ve özellikle bu parlamenter sistemin yürütülmesini engellemeye çalışıyor. Böyle bir durumla da karşı karşıyayız. Bunlar, tabii ki sıkıntılıdır. Sayın Cumhurbaşkanı bu parlamenter sistemin yürümediğini, Hükûmetin de yürütemediğini ispatlamak için her yola başvuruyor, bunu ispatlamaya çalışıyor, "Efendim, benim dediğim doğrudur, başkanlık sistemine geçelim." diyor. On iki yıl kendisinin Başbakanlık yaptığı, yürüttüğü sistemi inkâr ediyor, değiştirmeye çalışıyor. Bu, çok tehlikeli sonuçlar doğurabilecek bir durumdur değerli milletvekilleri. Bu konuyu, özellikle bu torba kanunlar yerine bunları burada görüşmemiz gerekir, tekrar ediyorum.
Sayın Cumhurbaşkanı geçmişte yaptığı hatalarla ilgili zaman zaman -siyaseten galiba yapıyor- günah çıkarıyor, komutanların tutuklanmalarıyla ilgili, hocalarımızın tutuklanmalarıyla ilgili, iş adamlarının veya gazetecilerin tutuklanmalarıyla ilgili olarak bugün "Biz kandırıldık." diyebiliyor. O zaman, dün kandırıldıysanız Sayın Cumhurbaşkanı, siz, bu meselede de, bu Kürt meselesinde de, çözüm konusunda da kandırılmış olabilirsiniz. O zaman sizin yaptıklarınız yanlıştır, o zaman sizin istifa etmeniz gerekir "Kandırıldık." diyorsanız. Kandırılan bir Başbakanın, bu kadar önemli bir konuda kandırılan bir Başbakanın istifası gerekir.
Bunları konuşmamız gerekir burada değerli arkadaşlar, değerli milletvekilleri.
MİT Müsteşarı apar topar, biliyorsunuz, ayrıldı, milletvekili adayı oldu, tekrar geri gönderildi Hükûmet ile Cumhurbaşkanı arasındaki çekişme dolayısıyla. Hâlâ MİT Müsteşarının kararnamesi imzalanmış değil. Aslında orada oturmaması lazım, o görevi yapmaması lazım. Kararname imzalanmış değil, imzalanmıyor çünkü prosedüre göre eksiklik var, yanlışlık var. Yani bütün bunların konuşulması gerekirken maalesef bunlar konuşuluyor. Sayın Cumhurbaşkanı diyor ki: "Konu mankeni değilim." Konu mankeni değilsin ama sizin anayasal çerçeve içerisinde bir sorumluluğunuz var. O sorumluluk dâhilinde ya da sorumsuzluk dâhilinde görevinizi yapınız.
Ülkede büyük sıkıntılar var ve biz nelerle uğraşıyoruz değerli arkadaşlarım.
Ha, bir de deniyor ki: "Bütün bunlar danışıklı dövüştür, Cumhurbaşkanı ile Hükûmet arasında bir danışıklı dövüş yapılıyor." Eğer böyle bir durum varsa en tehlikelisi de budur çünkü böyle bir danışıklı dövüş yapılarak bu devlet yıpratılıyorsa bu ihanettir, vatana ihanettir değerli arkadaşlar. Danışıklı dövüş yapılarak böyle bir devlet yıpratma söz konusuysa bu, vatana ihanettir; bu, daha tehlikelidir. Çok daha fazla üzülürüm böyle bir durum söz konusuysa.
Şimdi, gelelim bu torba kanuna. Değerli arkadaşlarım da benden önce geneli üzerinde söz aldılar, anlattılar. En önemli, acil olan maddesi Millî Eğitim Bakanlığıyla ilgili kadroların çıkarılması. Biz dedik ki: Tek önemli madde budur, çok acil olan budur; bunu çıkaralım, hiç tartışmayalım -şimdiye kadar da çıkmış olurdu- Genel Kurula gönderelim. Geçen hafta içerisinde çıkarırdık, şimdiye kadar uygulamaya geçirilebilirdi bu madde. Bu maddeyle, bundan sonra, 35 bin öğretmene bu yıl içerisinde kadro verilecek; böyle bir beyanda bulunuldu. Peki, ihtiyaç ne kadar? Millî Eğitim Bakanlığı yetkililerinin bildirdiğine göre -Komisyonda sorduk- bu sene içerisinde 115 bin ihtiyaç var. 35 bin atama yapılacak. Öyleyse 80 bin kadroya daha ihtiyaç var sadece öğretmenler için. Neden onları atamıyoruz? Yani bu, eğitim en önemli konumuz. "Efendim, bu para meselesidir, bütçe meselesidir." Değerli Bakanım, bütçe meselesiyse, para meselesiyse o zaman saray yaptırmasaydınız, ona karşı çıksaydınız. dedik. Eğitim için para harcamıyorsunuz, açık varken kadro vermiyorsunuz, "Bütçe imkânlarımız sınırlıdır." diye gerekçe gösteriyorsunuz ama sarayı yapabiliyorsunuz ya da taşıtlarla ilgili olarak bu kadar harcama yapabiliyorsunuz ya da uçak alabiliyorsunuz. Türkiye'de o kadar lüks var ki bu bir bahane değildi. Madem bu sene 35 bin atama yapılacak yıl sonuna kadar ve ilave olarak 115 bin bizim ihtiyacımız var, o zaman onların da yapılması lazımdı. Biz Komisyonda da önerge verdik, bunların düzeltilmesini istedik, burada da yine sırası gelince bu önergeleri vereceğiz. Bunların düzeltilmesi gerekir arkadaşlar; bir işi yapıyorsak doğru dürüst bir iş yapalım, mantıklı bir iş yapalım, bir anlamı olsun yaptığımız işin. Eğitimle ilgili olarak -en önemli konumuzdur, Türkiye'nin en önemli meselesidir- kadro veriyorsak doğru dürüst bir kadro verelim. Şu anda okullarda ihtiyaç var, bunu halledelim. Böyle saçma sapan, bölük pörçük kadro vererek bu işi halledemeyiz.
Diğer bir konu, değerli arkadaşlarım, TRT'nin Anadolu Ajansından hizmet alması. Şimdi, TRT zaten Anadolu Ajansından hizmet alıyor ve TRT, Anadolu Ajansından hizmet alırken 7,7 milyon liraya kadar Kamu İhale Kanunu'nun 22'nci maddesine göre doğrudan alım yapabiliyor, ihalesiz alabiliyor 7,7 milyon liraya kadar. Araştırdık, Anadolu Ajansının en yüksek paketi... Bu, diğer ajanslar için, Reuters için de geçerlidir, ANKA için de geçerlidir, en yüksek paketler 26 bin dolar civarında. Yani, bir yıl içerisinde TRT'nin Anadolu Ajansından alacağı hizmetin bedeli 2,5 milyon lirayı aşmıyor, böyle bir durum ortaya çıktı. Peki, TRT 7,7 milyon liraya kadar zaten ihalesiz alabiliyor Anadolu Ajansından kamu kuruluşu oldukları için. Nedir bu? Yani bunun üzerinde bir alım söz konusu. Öyle bir hizmeti yok Anadolu Ajansının. Bu nedir? Anadolu Ajansı çok zararlı bir kuruluş, sürekli olarak zarar eden bir kuruluş, kâr etmiyor, iyi çalışmıyor, Hükûmetin borazanı gibi faaliyet gösteriyor bütün bunlara rağmen ve oraya kaynak aktarılıyor. Ve bütün bunlarla beraber, seçimler sırasında da seçimlere yönelik, seçim sandıklarına yönelik Anadolu Ajansında bir kadro oluşturulması ve o kadroların da iktidar partisine hizmet etmesi gibi bir durum da var, bunu da söyledik. Bununla ilgili olarak da maalesef gereken cevapları alamadık. Bu çok ciddi bir suçlama, bakın, biraz önce diğer arkadaşlarım da bunu söylediler, ben de ifade ediyorum ana muhalefet partisi milletvekili olarak: Bu kadar ciddi bir suçlama oluyor ve bunu cevaplamaktan aciz kalıyor değerli arkadaşlarım. Böyle bir usul yok, bu şekilde kanun yapılmaz, bu şekilde yapılan kanunların da butlan olması gerekir.
Diğer taraftan, devletin bir usulü var yani bıraktım öbür tarafını, devlette bir organizasyon vardır. Bazı kuruluşlar yüzde 100 kamu kuruluşudur. Bazıları kamu iktisadi teşebbüsleridir, bunlar piyasada daha rahat çalışabilmek için, piyasa koşullarında mücadele edebilmek için farklı örgütlenmişlerdir. Bağımsız kuruluşlar vardır. Bir de şirket şeklinde örgütlenmişler vardır. Anadolu Ajansı bir anonim şirkettir, anonim şirket şeklinde çalışması gerekir. Siz, onu, Anadolu Ajansını şirket şeklinde çalıştırmayıp tutuyorsunuz, Anadolu Ajansını da bir kamu kurumu gibi çalıştırıyorsunuz, kaynak aktarıyorsunuz. O zaman kamu düzenini -bakın kamu düzeni sadece sokağın düzeni değildir- bozuyorsunuz demektir, kamu düzenini bozmaktır bunların yapılması. Bir kanunu, nizamı, hukuku bozmaktır, devlet düzenini bozmaktır, saçma sapan işler yapmaktır. Bunlara nasıl cevap verecek bundan sonra gelecek olan arkadaşım, merak ediyorum. Herhâlde cevap vermeyecek.
Bir diğer konu, getirilen maddelerden birisi, 12'nci maddeyle Kredi Garanti Fonu'na hazineden 1 milyar lira aktarılıyordu, 2 milyar liraya... Bu kaynağın 1 misli artırılması hedefleniyor. Kredi Garanti Fonu gibi kuruluşlar değerli milletvekilleri, kriz zamanında ortaya çıkmış; kriz dönemlerinde özellikle belli sektörlerin krizlerinde, genel krizlerde normalde bankalardan kredi almakta zorluk çeken, sıkıntısı olan, onlara teminat veremeyen bankalara teminat vermekte zorluk çeken kuruluşlara destek olmak için getirilmişlerdir. Doğru, yapılması gereken bir iştir. Bu da, Kredi Garanti Fonu, 1993 yılında -yanlış hatırlamıyorsam- kurulmuştur bizde. O yıldan beri faaliyettedir, faaliyet göstermesi lazım. Ama, kabul etmek gerekir ki bu değerlerin yani o 1 milyar liranın 1 misli artırılması, bu konuda düzenleme yapılması mevcut ekonomik krizin de kabul edildiği anlamına geliyor. Bu, bir anlamda da Hükûmet tarafından, iktidar tarafından ekonomik krizin önemli boyutlara ulaştığını anlatıyor.
Değerli arkadaşlar, ekonomiyle ilgili söze başlamışken şunu ifade edeyim: Başlangıçtan beri Türkiye'de ekonomiyle ilgili iktidar partisinin mimarisi yanlış çizilmiştir, yanlış yapılmıştır, yanlış bir bina üzerine inşa edilmiştir. Dünyada ekonomiyle ilgili bir değişimin olduğu dönemde, dünya ekonomisiyle, küresel ekonomiyle eklemlenmemiz gereken, birleşmemiz gereken bir dönemde bir eklemlenme söz konusu olmuştur bu iktidar zamanında ama bu eklemlenme, küresel ekonomiye eklemlenme finansal ekonomiyle olmuştur. Gitmişiz, finans ekonomisiyle, sanki bizde çok fazla para varmış, sermayeye çok fazla ihtiyacımız yokmuş gibi, sermayeyi kontrol edebiliyormuşuz gibi, finansı kontrol edebiliyormuşuz gibi finansla -hoşumuza gitmiş, kolaycılığa kaçmışız- eklemlenmişiz; hâlbuki üretimle eklemlenmesi gerekirdi. Biz, dünya küresel ekonomisinin üretim ayağıyla, üretim yönüyle eklemlenmesi gereken bir parçası olmalıydık, dünyaya daha fazla mal üretebilmeliydik, hizmet üretebilmeliydik, inovasyona dayalı yüksek teknoloji ürünleri üretebilmeliydik. Bu yanlış en başından yapıldı, kolaycılığa kaçıldı; dünyada çok fazla para olan, likit olan, kaynak olan bir dönemde kolaylıkla borç alındı, bunlar har vurup harman savruldu. Konya-Eskişehir arasındaki bütün yüksek binalar bugün o borçlarla yapılmıştır, çoğu kamu kuruluşları tarafından kullanılmaktadır. Alınan borçların, artırılan borçların hiçbiri üretime gitmemiştir, maalesef sıkıntı içerisindeyiz. Bugün de ekonomiyle ilgili olarak gelinen noktada büyük bir sıkıntı yaşamaktayız, ne yapacağımızı bilmez durumdayız. Hem dış politikamız hem ekonomi politikamız maalesef açmazdadır, siyaseten de biraz önce anlattığım şekilde bir devlet kriziyle karşı karşıyayız; acınacak bir tablo ve Mecliste hiç kimse yok bu şartlarda bile.
Bir diğer konu: Bu torba kanunun 16'ncı maddesiyle getirilen piyasa dolandırıcılığıyla ilgili madde. Böyle bir madde olamaz, böyle bir saçmalık olamaz. Müsaadenizle, bakın, şunu okuyayım -Sermaye Piyasası Kanunu'yla ilgili getirilmiş bu düzenleme- diyor ki: "Sermaye piyasası araçlarının fiyatlarını, değerlerini veya yatırımcıların kararlarını etkilemek amacıyla..." "Yatırımcıların kararlarını etkilemek amacıyla..." diyor, yatırımcıların kararlarını etkilemek amacıyla yani piyasa dolandırıcılığı yapmak amacıyla bir şeyler yapıp menfaati olmayanlara ceza verilmez diyor. Ya, böyle saçma bir şey olabilir mi? Piyasa araçlarının fiyatlarını, değerlerini ve yatırımcıların kararlarını etkilemek amacıyla siz bir şeyler yapacaksınız; manipülasyon yapacaksınız, söz söyleyeceksiniz, yayında bulunacaksınız, ondan sonra da "Menfaatim yok." diyeceksiniz. Hem amacınız kötü hem "Menfaatim yok." diyeceksiniz, kurtulacaksınız ceza almaktan. Böyle saçma bir şey olamaz. Herhâlde cumhuriyet tarihinin en saçma maddelerinden bir tanesidir bu. Muhakkak bir mantığı vardır, birilerini kurtarmak üzere getiriliyordur; tabii bu daha da acınacak bir durum.
Değerli arkadaşlar, bir diğer konu da bu teklifle seçime yönelik bir yatırım yapılması; çeyiz ve konut hesapları düzenlenmesi, evleneceklere ve konut alacaklara güya yardım yapılıyor olması. Bunlar o kadar yetersiz düzenlenmiş ki... Tutuyorsunuz, örneğin evlenmek üzere para biriktiriyorsunuz, üç sene bir banka hesabında bu parayı biriktirmek zorundasınız, üç sene o banka hesabında da faizsiz tutmak durumundasınız çünkü oraya zaman zaman parayı aktarıyorsunuz. Çok düşük bir faizle tutacaksınız. Mesela, bu dönemde olsaydı, yılbaşında başlamış olsaydınız hesapların birinde bu parayı tutmaya, yılbaşından beri bir kere yüzde 20 dövizden dolayı kaybetmiş olacaktınız. Kim tutar bu parayı orada? Kim güvenir de tutar çeyiz hesabında, konut hesabında ev alabilmek için? En fazla 5 bin lira çeyiz hesabında, 15 bin lira da konut hesabında, en fazla. Bunlar yıla göre artırılacak da yeniden değerleme katsayısı oranında, bir faydası olacak. Bir işi yapıyorsak doğru dürüst yapmak lazım. Evet, Türkiye'de tasarrufların artması lazım ama bunlar tasarrufların artması amacıyla yapılmış değil, bunlar seçime yönelik. Gidip de vatandaşa "Bakın, biz iyi şeyler getirdik, konut alırken size destekte bulunacağız, artık devlet olarak ya da evlenirken destekte bulunacağız." demek için, propaganda yapmak için getiriliyor, hizmet etmek için değil. Samimi değil en azından bu maddeler, kime getirileceği de belli değil; doğru dürüst bir ayrım yapılmadan -ne bölgesel ne demografik bir ayrım yapılmış ne mesleğe göre ne gelir durumuna göre- hiçbir ayrım yapılmadan bütün bunlar getirilmiş.
5018 sayılı Kanun'a göre bir etki analizi yapılır. Bunlar da yok. Ne olur, ne kadar kişi bu hesaplara girer? Geçenlerde Halk Bankası...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla) - ...bir hesap açtı, on beş günde bitmesi gereken kredi bir günde bitti. Ekonomi bu durumda maalesef.
Bu vesileyle saygılar sunuyorum, maddelerde görüşmek üzere diyorum. (CHP sıralarından alkışlar)