| Konu: | TÜRKİYE İNSAN HAKLARI KURUMU KANUNU TASARISI |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 123 |
| Tarih: | 21.06.2012 |
HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; artık yavaş yavaş finale geldik bu kanun maddesinde ama kanun maddesinde finale gelmek bir şey değiştirmiyor, böyle önemli bir kanun bütün muhalefetin de desteğiyle, birlikte çıkartılması gerekirken, iktidar kendine hizmet edecek böyle bir kanun ve bir kurum oluşturarak böylece kurum listesine yeni bir kurum eklemiş oluyor.
Bunu ilk defa yapmıyor, buna alıştık artık. Bakın, bunu daha önce TÜBA'da denediler, TÜBA'da da Bakanlar Kurulu kararıyla yönetimini oluştururken, Genel Kurulunu oluştururken, bilim adamı sıfatı taşımayıp, aynı sıfatı öngörüp buraya, Genel Kurula yolladılar ama akademik çevrelerin, özellikle yurt dışındaki akademik çevrelerin yoğun baskısı sonucunda da bundan vazgeçmek zorunda kaldınız ve TÜBİTAK'ın seçmesini sağladığınız. Ama bu bir aldatmacaydı tabii. Nasıl bir aldatmacaydı? TÜBİTAK'ın da birçok üyesini yine AKP Hükûmeti seçmekte ve sonuç değişmemektedir. Burada da aynı şey yapılmakta, Hükûmet tarafından 7 üyesinin atandığı, Cumhurbaşkanı tarafından seçilen üyelerin oluşturduğu bir kurum teşkil etmeye çalışıyorsunuz. Bu kurumun da çalışabilmesi için? Ki Hükûmet tandanslı bir kurum olacak. Zaten ülkedeki insan hakları ihlali Hükûmetin talimatı ya da devletin organları tarafından yapılmakta, böyle bir kurumun, devletin memurları tarafından oluşturulan bir kurumun da bu amaca hizmet etmeyeceği açıkça bilinmektedir. Peki, ne yapılmalıydı? Özgür bir kurum, Türkiye'deki sivil toplum örgütlerinin ve baroların oluşturacağı bir kurum ve özgür bütçesi olan bir kurum oluşturulmalıydı ve kararlarını da özgürce verebilmeliydi.
Peki, böyle bir kurum Türkiye'de çalışabilir mi? Böyle bir kurumun sadece Türkiye'de değil dünyada da çalışabilmesi için o ülkenin demokratik olması gerekiyor yani demokratik bir yöntemle yönetilmiş olması gerekiyor. Peki, Türkiye demokrasiyle mi yönetiliyor? Hayır, bugün Türkiye demokrasiyle yönetilmiyor, Türkiye'de tek kişilik bir iktidar var ve o iktidarın temsilcileri burada sadece ellerini kaldırıp indirmekle meşguller. Niye bunu söylüyorum? Çünkü akşamdan beri biz arkadaşları bu salonda tutabilmek için büyük gayret sarf ediyoruz ama bir türlü beceremedik, beceremeyeceğiz de herhâlde bu salonda bulunmalarını.
Şimdi, arkadaşlar, niye bunu söylüyorum demokratik bir ülkede? "İleri demokrasi" adı altında on yıl önce halktan onay aldınız ve almaya da devam ediyorsunuz bugünlerde ama bir gün buralara toslayacağınızı her seferinde ifade ediyorum. Niye ifade ediyorum? Çünkü Türkiye'de ifade özgürlüğü yok. Eğer ifade özgürlüğü olmuş olsa, bugün üniversitelerde, bugün sivil toplum örgütlerinde bu yasalar tartışılır, bundan önceki Ombudsmanlık Yasası, bundan önceki 4+4 gibi yasalar tartışılırdı ve o tartışmalar sonucunda oluşan ortak akılla bu Meclise gelir ve Meclisteki muhalefet partilerinin desteğiyle de bu iş sonuçlandırılırdı. Ama bunların hiçbiri yapılmıyor.
Sadece burada mı? Bakın, bir Uludere olayı yaşadık. Dünyanın hiçbir yerinde bir ülke kendi insanını öldürmez, eğer öldürürse de bunun cezasını verir. Siz Avrupa'da, demokrasiyle yönetilen ülkelerde böyle bir olaya şahit oldunuz mu? Olamazsınız. Altı ay geçti, sorumlularını bilmiyoruz. Sorumlularını bilsek de çözemiyoruz. Niye çözemiyoruz? Çünkü ülke, devlet kendi insanını öldürüyor. Peki, bu kurul başvurduklarında buna ne cevap verecek? Veremeyecek, yine günü kurtarmak için birtakım olaylarla geçiştirecekler.
Gözaltı süreleri Türkiye'de bütün Avrupa ülkelerinden çok daha fazla, hatta gözaltı süresi olmayan süreler var. Dünkü İstanbul olayında olduğu gibi, paketleyip götürüyor polis, nerede olduğu belli değil vatandaşın. Önce orada bir haşlıyor, önce orada bir işkence yapıyor, önce orada bir gardını düşürüyor, sonra karakola getiriyor yeni bir olaymış gibi, gözaltı süresi ondan sonra başlıyor. Sadece bu da değil, gözaltı sürelerinin içerisinde bir de işkence var. Karakollara gitmekten korkuyor. Geçen gün bir bayan vatandaş arıyor, diyor ki: "Komiser taciz ediyor, komiser bizi her türlü suçla suçluyor ve dışarı atmakla tehdit ediyor, dövmekle tehdit ediyor." gibi olayları anlatıyor.
Bununla birlikte uzun tutukluluk süreleri, bununla birlikte cezaevi koşulları? Bakın, dünyanın hiçbir yerinde 13 kişi bir cezaevinde öldüğü zaman? Ki bu devletin ihmaliyle ölmüştür. Bizim arkadaşlarımız aylardır cezaevlerinde denetimler yapıyorlar, bu denetim sonuçlarını da gelip bu kürsülerden açıklıyorlar. Bu kürsüden açıkladıkları hiçbir sonuca itibar etmediniz, sizin Hükûmetiniz döneminde 13 tane insanı cayır cayır yaktınız diyorum. Evet, yaktınız; bunun da aksini kimse iddia edemez. Böyle bir olay başka bir ülkede gerçekleşmiş olsaydı, o Ali Dibo oradan istifa eder ya da kendine harakiri yapardı ve bugün o makamı, o koltuğu doldurmazdı. Ama bu ülkeyi -maalesef- sorumluluk sahibi insanlar yönetmediği için, olumsuz olayların hepsinden başka insanlar sorumlu, Türkiye'de yapılan iyi şeylerden de Sayın Hükûmet sorumlu. Sayın Arınç'ın da açıkladığı gibi, iyi şeyler onlardan, Allah vergisi, onlardan yapılıyor ama kötü şeyler hiç bulaştırılmıyor, on yıldır bu ülkeyi sanki başka hükûmetler yönetiyor.
Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.