GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: HDP Grubunun, Grup Başkan Vekili Bingöl Milletvekili İdris Baluken tarafından, grip hastalıklarına karşı alınacak önlemlerin belirlenmesi ve grip aşılarından kaynaklı sorunların önüne geçilmesi amacıyla 23/1/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 17 Mart 2015 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin
Yasama Yılı:5
Birleşim:78
Tarih:17.03.2015

ORHAN DÜZGÜN (Tokat) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Halkların Demokratik Partisinin önerisi üzerinde söz aldım. Sizleri saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, tıp bir bilimdir. Eğer bilimin kurallarını yerine getirmezseniz, bilimin dışına çıkarsanız mutlaka başınız belaya girer, hele de 21'inci yüzyılda bilimi görmezden gelirseniz bu işlerin içerisinden çıkamazsınız. Bakın, tıp fakültesinde okuyan doktor arkadaşlarımız var, doktor milletvekillerimiz var. Bize ilk öğretilen şey şuydu: "Primum nihil nocere." "İlk önce zarar verme." Yani, ilk önce elindeki mevcudu koru, mevcut durumu koru. Nedir mevcut durum? Normalde insanlar sağlıklı doğarlar, genel yapı budur. Bu yapıyı korumak durumundasınız. Tıp biliminin asıl amacı insanları hasta olunca tedavi etmek değil, insanların sağlıklı kalmasını sağlamaktır. Bu nedenle de asıl amaç koruyucu hekimlik dediğimiz hekimlik hizmetleridir.

Bakın, buraya geldiğiniz zaman eleştiriyorsunuz, diyorsunuz ki: "Bu Cumhuriyet Halk Partisi ne yaptı? İşte, 1930'lu yıllarda, 1940'lı yıllarda CHP neredeydi, ne yapıyordu?" Bakın, ne yaptı Cumhuriyet Halk Partisi? O 1930'lu, 1940'lı yıllarda, o savaş yıllarında, o fakir yıllarında bir sosyal sağlık sistemi kurdu. Dağın en başındaki köye bir ebe verdi, o ebeleri bir sağlık ocağına bağladı, o sağlık ocağını bir hastaneye bağladı, o hastaneyi de bir üniversiteye bağladı. Ebeden şifa bulamayan sağlık ocağında şifa aradı, sağlık ocağında şifa bulamayan hastaneye gitti, hastanede şifa bulamayan üniversiteye gitti ve cumhuriyet hükûmetleri bunların tamamını ücretsiz yaptı, dikkatinizi çekerim. İşte, sosyal devlet anlayışı budur, vatandaşına önem vermek budur. O fakir yıllarda bunlar başarıldı. Bakın, sıtma, trahom, Şark çıbanı, tüberküloz yani verem o dönemde eradike edildi. Daha bundan on beş yirmi yıl öncesine kadar Türkiye'de bu hastalıklardan bahsedemiyorduk, yoklardı, yok edilmişlerdi. İşte, başarılı sağlık politikası budur.

Peki, bugün ne oldu, biliyor musunuz değerli arkadaşlarım? Şu anda, Türkiye'de her yıl 13-14 bin yeni tüberküloz vakası tespit ediliyor. Tüberküloz yani verem hastalığı neden önemli, biliyor musunuz? Aynı zamanda ülkelerin kalkınmışlık, gelişmişlik düzeyini gösteriyor. Çünkü tüberküloz düşkün insanlarda, fakir insanlarda, aç insanlarda oluyor. Evet, demek ki Türkiye son on beş yirmi yıldır kalkınmış değil, halk zengin değil, halk iyi beslenemiyor, halk sağlığını koruyamıyor. İşte, cumhuriyet hükûmetleri ile şu anki sağlık sisteminin farkı bu.

Peki, değerli arkadaşlarım siz ne yaptınız? Siz olaya tersten baktınız. Dediniz ki: "Biz hastaneleri güçlendirelim. Hastalar geldiğinde onları tedavi edelim." Tabii ki hastaları tedavi etmek de tıbbın, doktorların görevi. Ancak şunu açıklıkla söylemeliyim: Bir hastaneye çok hasta gelmesiyle, hastaların doktora çok muayene olmasıyla övünmemeliyiz. Bu, doğru bir yaklaşım değil. Eğer hastaneye çok geliyorsa vatandaş, birincisi, ya toplum çok hastalanıyor demektir; ikincisi, vatandaş doktora gidiyordur, derdine derman bulamıyordur demektir yani sürekli doktora git gel, git gel yapıyordur. Bundan sonra, lütfen, buraya geldiğinizde "Efendim, bizim zamanımızda doktora gelen hasta sayısı şu kadar arttı." diye övünmeyin. Bu, doğru bir şey değil. Yani, şöyle söyleyeyim size: Sizin iktidar olduğunuz süreç içerisinde antidepresan ilaç kullanımı yaklaşık 3 katına çıktı arkadaşlar. Demek ki insanların psikolojisini bozmuşsunuz. Bunu, bu rakamları söyleyen ben değilim, Sağlık Bakanlığının rakamları. Depresyon artmış Türkiye'de. Mutlu insanlar niye depresyona girsin arkadaşlar? Demek ki bir sorun var, insanlar birtakım sorunlar yaşıyorlar demek ki.

Değerli arkadaşlarım, tabii, koruyucu hekimlik hizmetleri yok sayılınca problemler de artmaya başladı. Bakın, bugün gripten bahsediyoruz, domuz gribinden bahsediyoruz. Size şunu sormak isterim: Bu ülkeye 2 milyon mülteci geldi Suriye'den. Gelen bu 2 milyon insanın arasında çocuklar var, sokaklarda görüyoruz, hepimiz görüyoruz, dilencilik yapıyorlar maalesef. Tabii ki Türkiye büyük devlet diyoruz, tabii ki Türkiye zorla kalanlara elini uzatmak durumunda diyoruz, komşularına yardım etmeli diyoruz. Bunların hepsine katılıyoruz fakat Suriye'den gelen bu çocukların aşı programlarına hiç baktınız mı? Bunların hangi aşıları yapılmış, hangi aşıları yapılmamış? Siz bunları herhangi bir kontrolden geçirmeden, ülkenin dört bir yanına, Türkiye'nin bütün şehirlerine nasıl dağıtabilirsiniz değerli arkadaşlarım? Siz şu anda, Türkiye'deki her bir çocuğu bu çocuklar vesilesiyle hastalık riskiyle karşı karşıya bıraktınız. Bunların çocuk felci aşısı var mı? Bunların kızamık aşısı var mı? Haberimiz yok. Onun için Türkiye'de her an bunlarla ilgili bir salgın çıkabilir, çok mümkün, tıbben çok mümkün bu. Bir an evvel bu çocukların aşı takvimleri kontrol edilmeli, gereken aşıları yapılmalı ve önlem alınmalıdır, aksi takdirde bunun altından kalkamazsınız.

Evet, bugün Sağlık Bakanlığı Müsteşarı açıklama yaptı, diyor ki: "Türkiye'de domuz gribi nedeniyle 3.117 hasta müracaat etti. Bunun 170 vakası domuz gribi olarak tespit edildi -H1N1 virüsü tespit edildi- ve 11'i öldü."

Değerli arkadaşlarım -Sayın Atıcı az önce söyledi- eğer bir hastalık 1 kişiyi öldürüyorsa, bu, tıp için çok önemlidir. Yani, siz, normal, günlük hayatınızda binde 1'lik bir oranı küçük görebilirsiniz ama tıpta milyonda 1 oran bile, eğer ölümcülse çok önemlidir. O milyonda 1 olan kişi siz olabilirsiniz, sizin çocuğunuz olabilir, sizin anneniz, babanız olabilir. Bu nedenle, tıptaki bu oranlar çok çok önemlidir. 11 ölüm çok ciddi bir rakam ve şu anda bunların hangileri daha bu virüsü taşıyor, hangileri kuluçka döneminde, bilmiyoruz. Onun için mutlaka ve mutlaka bu işi çok ciddiye almalıyız.

Bakın, size bir şey daha hatırlatmak istiyorum: Tokat'ta, Sivas'ta, Amasya'da, Çorum'da Kırım Kongo kanamalı ateşi diye bir hastalık var. Ne oluyor bu ateşte? İnsanlar bir anda -aynen grip oldukları gibi- ateşleniyorlar, halsizleşiyorlar, hastaneye düşüyorlar ve maalesef, ölümcül bir hastalık, aşısı yok. Peki, arkadaşlar, şunu sormak isterim size: Adı üstünde Kırım Kongo kanamalı ateşi. Nereden geldi Türkiye'ye ya da neden? Bizler köylü çocuklarıyız. Köylerde, bizim hayvanlarımızda kene olur. Peki, bu keneler neden hastalık yapmaz da Kırım Kongo kenesi bizde hastalık yapar? Bakın, işte, nereden nereye geliyoruz: Türkiye'de hayvancılığı bitirdiniz, ithal hayvanlar geldi; Afrika'dan geldi, Bulgaristan'dan geldi, Yunanistan'dan geldi, Rusya'dan geldi, onların üstünde gelen keneler bu hastalığı getirdiler değerli arkadaşlarım.

TÜLAY BAKIR (Samsun) - Hangi yılda geldi?

ORHAN DÜZGÜN (Devamla) - 2002 yılında ilk vaka Hocam.

TÜLAY BAKIR (Samsun) - 2002'den önce efendim, ben biliyorum. Kendim Ondokuz Mayıs Üniversitesinde...

ORHAN DÜZGÜN (Devamla) - Ben ilk vakayı bizzat tanıyorum Hocam, bu konuda benimle iddiaya girmeyin, benim hemşiremdi ilk vaka.

TÜLAY BAKIR (Samsun) - Henüz bilmiyorduk Kırım Kongo ateşi olduğunu.

BAŞKAN - Karşılıklı konuşmayalım lütfen.

Sayın Bakır, lütfen...

ORHAN DÜZGÜN (Devamla) - Onu konuşuruz Hocam, meraklanmayın, konuşuruz.

TÜLAY BAKIR (Samsun) - İstediğiniz kadar konuşuruz, hiç çekinmem.

ORHAN DÜZGÜN (Devamla) - Şimdi, değerli arkadaşlarım, evet, az önce de bahsedildi, Kırım Kongo kanamalı ateşiyle ilgili, Bakanlığın bu bölgede, saydığım, işte, Tokat, Sivas, Amasya'da yaptığı işleri size söyleyeyim, vatandaşa diyor ki: "Sokağa çıkarken beyaz pantolon giyin. Pantolonunuzun paçasını içeri sokun. Tarladan eve gelince mutlaka her gün duş alın." Değerli arkadaşlarım, bunlar bir bakanlığın söyleyeceği şeyler değil. Oradaki hekim, oradaki hemşire, sağlık personeli bunları söyleyebilir ama Bakanlık bu işle ilgili daha ciddi önlemler almalı. Maalesef, böyle bir önlem alınmadı.

Bakın, klasik, gene sizin yaptığınız, size özgü bir taktik; ne oldu biliyor musunuz bu Kırım Kongo kanamalı ateşi? Bakanlık bu bölgedeki bütün hastanelere emir verdi, dedi ki: "Bundan sonra bu rakamları kimseye söylemeyeceksiniz, söyleyenin gereğini yaparız." Şimdi, artık ne basın yazıyor ne de bizim, oralarda bu hastalıklardan kimler ölüyor, hiçbir bilgimiz yok. Dolayısıyla, Kırım Kongo kanamalı ateşini hallettik Allah'a şükür!

Sayın milletvekilleri, bu işler yasaklarla olmaz. Sağlık işi ciddi bir iştir, sağlık işi şakaya gelmez.

Domuz gribinden bahsediyorduk, bir şey soracağım, bir hafızalarınızı yoklayalım: Bundan önceki Sağlık Bakanımız domuz gribi aşısı almıştı, hatırlıyor musunuz? Şimdiki Cumhurbaşkanı, o zamanki Sayın Başbakan da demişti ki: "Ben aileme bu aşıyı yaptırmam kardeşim." Basına söylemişti bunu, hepiniz biliyorsunuz. O zaman alınan aşı, Çin'in ihtiyacının, 1,5 milyar nüfusu olan Çin'in ihtiyacının tam 2 katıydı. Peki, bu aşılar ne oldu arkadaşlar? Milyonlarca dolar vererek alınan bu aşılar ne oldu, şu anda nerede, ne yapıldı? Peki, bu aşıları alıp daha sonra yok eden, devletin parasını çöpe atan adamlardan kimse hesap sormayacak mı bu memlekette? Başbakanın yaptırmayı kabul etmediği bir aşıyı Sayın Bakan kime sorarak almıştı o zaman? Bu paralar Sayın Bakanın cebinden çıkmadı, devletin cebinden çıktı.

Değerli arkadaşlarım, bunların hepsini aklımızda tutuyoruz ve bu yaklaşımla Türkiye'nin sağlık sorunlarının çözülmeyeceğini de çok iyi biliyoruz. İnşallah, biz iktidar olduğumuzda bu sorunların hepsini de çözeceğiz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)