| Konu: | Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 77 |
| Tarih: | 16.03.2015 |
HDP GRUBU ADINA DEMİR ÇELİK (Muş) - Teşekkürler Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 688 sıra sayılı Kanun Tasarısı üzerine söz almış bulunmaktayım.
ENGİN ALTAY (Sinop) - Havale, havale yardımcısı!
MEHMET GÜNAL (Antalya) - Aynen öyle, aynen öyle, aynen öyle! Bundan sonra Meclis Başkanı demeyeceğim, size de demeyeceğim. Hepiniz evrak sevk memurusunuz. Evet! 14'üncü madde "Komisyonları denetle." diyor, "denetle.", "Komisyon Başkanının dediğini gönder." demiyor.
DEMİR ÇELİK (Devamla) - Başkanım...
BAŞKAN - Sayın Çelik, yeniden söz veriyorum, buyurun.
DEMİR ÇELİK (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 688 sıra sayılı Kanun Tasarısı üzerine söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; iktidar kirletir, mutlak iktidar ise çürütür. Mutlak iktidara niyetlenmiş olanın tek bir gayesi, çabası, amacı vardır, o da mutlakiyetini korumak ve kollamak adına bütün insanlık değerlerini hiçleştirerek kendi mutlak iktidarını var etme, sürdürebilme çabası içerisinde olur. Günün iktidarları gibi tarihteki binlerce yıllık iktidarcı, devletçi zihniyetin anlayışı bu. Bu nedenle, toplum hiçtir, özgürlükler, hak, adalet ve talepleri göz önüne alınmaz.
AKP iktidarının on iki yıllık pratiğinde gelinen nokta, mutlak iktidarını, kendisini kanun hükmünde kararnamelerle, meşruiyet taşımayan yasal faaliyetlerle kollamaktır. Bir kanun teklifinde meşruiyet evrensel hukuka uygun mudur, demokratik toplum hukukuna uygunluk arz ediyor mu, adalet sağlıyor mu, özgürlük ve barış içerisinde bir arada yaşama ilkesine uygunluk arz ediyor mu kriterlerine bağlı olarak dikkate değer bulunur.
Şimdi, bu manada torba yasalarıyla her bir yanı farklı amaç ve kesimleri ilgilendiren bir kısım kanunları, yasaları aynı torba içerisinde getirip Meclisin gündemini işgal etme alışkanlığı, görünen o ki muktedirlerin ve mutlak iktidara bulaşanların yaptığı iştir. Bundan da imtina etmeyen AKP iktidarı, yangından mal kaçırırcasına fırsatçı, pragmatist, umut vadeden, umudu pazarlayan tacir anlayışıyla günümüzü, kaynağımızı, emeğimizi, zamanımızı çalmaya devam ediyor. Yazıktır, günahtır! Çok daha adil, çok daha demokratik, çok daha özgürlükçü bir ülke ve toplumu inşa etmek söz konusu iken varsa yoksa iktidara, sermayeye yaranan bir kısım yasa ve kanun teklifleriyle günümüzü, güncelimizi kaçırıyoruz.
Değerli Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; bu kanun teklifinde, bu torba yasada göreceğimiz aykırılıkları şöyle sıralamak mümkündür: Öncelikle, Sağlık Bilimleri Üniversitesi adı altında kurulmak istenen üniversite, hiyerarşiye, siyasal vesayete tabi bir kurum ve üniversite olması nedeniyle bilimsel eğitimden, nitelikli eğitimden, ana dilde eğitimden uzak, vesayete tabi, özerk ve özgür olmayan bir üniversiteyle de tahakkümcüdür, hiyerarşiktir. Bu yönleriyle yetinmezmiş gibi, sizin bizim beğenmediğimiz, artık mızrağın çuvala sığmaz olduğu 1982 Anayasası'nın 130'uncu, 131'inci, 132'ni maddelerine de aykırıdır. Böylesi aykırılıklar ihtiva eden bir kanun teklifini bilerek ve isteyerek Meclisin gündemine yasama faaliyetini engellemek adına nasıl getirirsiniz?
İkincisi; sağlığın metalaştırıldığı, ticarileştirildiği, bu manada da kamu, devlet hastanelerinin niteliklerinin ve kapasitelerinin düşürüldüğü yetmezmiş gibi oradaki açmazı, yetmezliği sanki özelleştirerek telafi edecekmişiz algısı yaratılıyor. Kamu arazileri, kamu malları özelleştirmeye tabi tutularak hastanelere peşkeş çekilecektir. Peşkeş çektiğiniz kimdir? Toplumun 78 milyonu olmayacaktır; toplumun 78 milyonunun on binde 1'ine tekabül edecek, yüz binde 1'ine tekabül edecek, sermayeyi elinde tutan, güç olan, erk olan, gücü ve erki palazlandırarak, büyüterek toplum üzerinde yeni kâr alanlarını, mekânlarını yaratmaya çalışandır; bu da yandaştır, iktidara tapandır, iktidardan yana olandır. Toplumun çıkarı var mı? Hayır. Bu yönüyle de Anayasa'nın sosyal devlet olma ilkesine aykırılık arz etmektedir. Sosyal devlet ilkesini çiğniyorsanız, tanımıyorsanız, gelin, bu Anayasa'yı rafa kaldırın, hükümranlığınızı sürdürün.
Bir başka konu kentsel dönüşüm. Bakınız, bölgesel eşitsizlik farkını yaratıyorsunuz. Kırdan kente kontrol edilemez yoğun bir nüfus akımı ve göçü söz konusudur. Göçürttüğünüz insanlardan açığa çıkan talepleri karşılamak adına çevreyi, doğayı, ekosistemi yıkan, tahrip eden bir noktada, kamu yararı gözetmeksizin, betondan çok katlı binalarla "kentsel dönüşüm" adı altında aslında yapılmak istenen ekolojik yıkımdır, toplumsal yıkımdır, toplumun sosyal dokularıyla oynamaktır. Sokakta birbirine dokunan, sokaktaki havayı teneffüs eden insanların temasını kıran, onları bireysel, bencil ve bireyci, kendi dairesine, kendi mekânına hapseden bir anlayışla siz toplumun dokularıyla oynamaya çalışıyorsunuz. Bireyci, bencil kişilikler üzerinden liberal demokrasinin, neoliberal politikalarına bağlı olarak açlığı terbiye etmeyle, yoksullaştırdığınızın iradesini teslim almaya, iradesini çelmeye çalışıyorsunuz.
Bir başka konu elektrikteki kayıp kaçak olayı. Kayıp kaçak evet, vardır, bu ülkenin bir realitesidir. Hırsızlığın, dolandırıcılığın, yüz kızartıcı suçların haddi var, hesabı yok ama en çok da özelleştirme politikalarına tabi tuttuğunuz bu alanlarda boy veriyor, filizleniyor. Elektriği özelleştirdiğinizde ihaleye giren firmaların kârlarını karşılama garantisi ve güvencesini veren bir devlet, vatandaşa bu yükü yükleyerek daha çok ezilmesine, daha çok sömürülmesine, daha çok yoksullaşmasına yol açıyor. Burada adalet var mıdır, burada hukuk var mıdır? Hayır. Daha çok zengin, zenginleşecek; sömürüyü, baskıyı, tahakkümü yoksulun, emekçinin, ezilenin sırtına bindirecek; buradan da biz adalet, hak, hukuk arayışı içerisinde olacağız. Bu da çelişiyor. Tamamıyla bu boyutta devam eden, hak, hukuk, adaletle ilişkisi olmayan bu torba yasa, elbette ki önceki torba yasalardan da anlaşılacağı üzere, AKP iktidarına yaranmak ve hizmet etmek adına organize edilmiş, örgütlenmiş, toplumun ihtiyaçlarını, toplumun gündemini ve güncelini göz önünde bulundurmaksızın, topluma rağmen, toplum üstü, elit siyasetin mekanizmalarıyla, araçlarıyla gündemleştirilerek kârlılığa, iktidara ve de uluslararası küresel emperyal güçlerin hizmetine sunacaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir başka konu, özellikle kamu arazilerinin, orman vasfını yitiren 2/B kapsamındaki arazilerin, yine birçok kamusal alanın, özelleştirme kapsamı adı altında ulusal ve uluslararası finans kurumlarına peşkeş çekilmesi, ranta açık alanlar hâline getirilmesi, derelerimizin üzerine kurulan HES'lerden karşılandığı varsayılan enerji konumu, tamamıyla bir manipülatif ve aldatıcı olmaktan uzak bir konudur. Düşününüz ki şu anda Karadeniz'de, Kürdistan'da, Akdeniz'de yapılması düşünülen 1.500 civarındaki hidroelektrik santralin karşılayabildiği elektrik enerji potansiyeli yüzde 8'dir. Ama bu 1.500 hidroelektrik santralin yanı sıra Keban, Karakaya, Atatürk Barajı ve benzeri barajları da dikkate aldığımızda bu barajların yapıldığı yerlerdeki flora, fauna yani ekosistem ortadan kaldırılıyor, bölge insansızlaştırılıyor. Bölge insansızlaştırılıp metropole, İstanbul'a, İzmir'e göç ettirilen insanlar, bir yanıyla asimilasyonist politikalarla kimliğinden, kültüründen, inancından, toprağından koparıldığı gibi, bu insanları özelliklerinden de yalıtılarak egemen kültüre, egemen dile, egemen kimliğe benzeştirmenin gayreti ve çabası içerisindedirler. Bu yönüyle bu kanun teklifi demokratik değil, adil değil, hukuki değil diyor, saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)