| Konu: | Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 77 |
| Tarih: | 16.03.2015 |
MHP GRUBU ADINA ERKAN AKÇAY (Manisa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 688 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin tümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Yusuf Has Hacib, Kutadgu Bilig'de der ki: "Adalete dayanan kanun, göğün direğidir, kanun bozulursa gök, yerinde duramaz." Bugün Adalet ve Kalkınma Partisi döneminde yerle bir edilen hukuk sisteminin kanuni düzenlemelerinden birini görüşüyoruz. Bu kanunda Anayasa yok, hukuk düzeni yok, vatandaşlarımızın beklenti ve talepleri hemen hemen hiç yok; bunun yerine bazı yandaş sivil toplum kuruluşlarına çıkar sağlayan maddeler, parti uleması, parti üniversitesi hâline getirilen üniversite düzenlemeleri var, yandaş kollama var, rant var, çıkar var ancak hak yok, hukuk yok. Bu kanunda çiftçi yok, emekli yok, esnaf yok, işçi memur yok, garip gureba hiç yok.
Bu vesileyle, 10 Şubat tarihinde, 10 Şubat 2015'te Soma'dan yola çıkan 400 maden işçisinin, Çalışma Bakanlığı ve Türkiye Kömür İşletmeleri önünde, hak mücadelesi vermek için dile getirdikleri sorunlarına ilişkin, tazminat taleplerine ilişkin -iktidarın söz vermesine rağmen- düzenlemeler hâlâ ufukta yok. Meclis kapanmak üzere, 5 Nisanda seçimler nedeniyle çalışmalarına ara verecek. Ancak, 1 Aralık 2014 tarihinde Soma'da 2.831 maden işçisi işten atıldı, cep telefonu mesajlarıyla. O tarihten bu yana yüz altı gün zaman geçti, süre geçti fakat tazminatlarını işçiler hâlâ alamadılar. Oysa, firma, tabii, hakları, hesapları üzerinde tedbir olduğu için ödeme yapamadığını açıkladı.
Önce ve bu süreden sonra çıkan mahkeme kararlarında da asli işveren olarak Türkiye Kömür İşletmeleri işçisi sayıldılar mahkeme kararlarında. Bu mahkeme kararına göre, yeni bir kanuni düzenleme yapmaya da gerek yok ancak tabii, bürokrasiyi ve kurumları belli tereddütten ve sorumluluktan kurtarmak adına da bu yasal düzenleme yapılabilir. Fakat, Mecliste bütün siyasi parti gruplarını bu işçilerle birlikte ziyaret ettik. Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekili Sayın Mustafa Elitaş da buna ilişkin çalışmaların yapılacağını ve bir neticeye ulaşılacağını ifade etmesine rağmen henüz işçilerin tazminatlarını alabilmelerine ilişkin bir niyet dahi ortada göremiyoruz. Oysa, torba kanun tekliflerinin görüşmeleri sırasında bütün grupların mutabakatıyla bu, çok kısa süre içerisinde yapılabilir.
Yine, 1 Aralık 2014'te Hükûmet Sözcüsü Sayın Bülent Arınç, aynen şu açıklamayı yaptı: "Konunun üzerindeyiz, bunu çözeceğiz. Onları aç ve açıkta, işsiz bırakacak değiliz." Aradan geçen yüz altı günde Hükûmet, madencileri, neredeyse, açlığa mahkûm etmiştir, işsiz kalmalarına göz yummuştur, şu anda işçiler aç ve açıktadır, Soma meydanlarında, Soma sokaklarında gece gündüz eylem hâlindedirler. Buradan Milliyetçi Hareket Partisi olarak bütün siyasi parti gruplarına da bir ortak çağrı yapmak istiyoruz: Somalı madencilerin gözü kulağı Türkiye Büyük Millet Meclisindedir. Bunu bir kanun teklifiyle Genel Kurulda rahatlıkla çözebiliriz.
Değerli milletvekilleri, bu torba kanun düzenlemeleri, aynı zamanda Hükûmetin başka telden, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun ayrı telden çaldığını göstermektedir. Akort yok, "Ben ne söylerem, tamburam ne çalar." Misali, herhangi bir uyum yok.
15 Eylül 2014, Hükûmet Sözcüsü Sayın Bülent Arınç, aynen ifade ediyor, Başbakanın talimatı olduğunu belirtiyor yani Sayın Ahmet Davutoğlu'nun talimatını belirtiyor: "Her kanunun bir maddesini değiştiren ve sonunda da maalesef haklılık payı da olan 'torba' gibi bir lafı yasama literatürüne sokma gayreti içinde değiliz. Bunu literatürden çıkaracağız inşallah. Yasama sıfır hata kabul eden bir şeydir. Bundan sonra bu kadar maddeli bir tasarıyı görmeyeceksiniz." Kim söylüyor? Sayın Bülent Arınç söylüyor. Meclis Başkanı Sayın Cemil Çiçek de 29 Eylül 2014'te şu ifadeleri kullanıyor: "Biz yasama faaliyetindeki kanun çıkarma işini verimli yapamadık. O yüzden de garip bir yola saparak torba yasa gibi bir uygulamayı gündeme getirdik." Demek ki hem Hükûmet hem de Meclis Başkanı, torba kanun uygulamasına karşıdır. Demek ki yasama faaliyetleri hata kabul etmemektedir ve kanun çıkarma işinde verimlilik önemlidir ancak verimlilik yoktur. O zaman soruyoruz: Adalet ve Kalkınma Partisi, neden, kendi milletvekillerinin imzasıyla 20 kanun ve 5 kanun hükmünde kararnamede değişiklik öngören toplam 37 maddelik bir torba kanun teklifini Meclis gündemine getirdi? Getirdi çünkü plan yok, program yok, samimiyet hiç yok, ilke hiç yok, orkestrasyon yok, akort yok. Deyim yerindeyse şakul kaymış.
İZZET ÇETİN (Ankara) - Şakulü bozuk!
ERKAN AKÇAY (Devamla) - Evet.
EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - MHP'de ne var?
ERKAN AKÇAY (Devamla) - Belirtmek istediğim bir başka husus: Meclisin yasama faaliyetlerinin temelinde hukukilik ilkesinin olması gerekir. Biz burada, Türk milleti ve Türkiye Cumhuriyeti için yasa yaparken hukuktan ayrılamayız, Anayasa ve İç Tüzük'ten ayrılamayız. Diğer bir ifadeyle, yasaların mutlak surette Anayasa ve İç Tüzük'e göre hazırlanması ve görüşülmesi esastır fakat bu teklifte Anayasa'ya aykırı düzenlemeler bulunmaktadır. Sağlık Bilimleri Üniversitesi kurulmasına ilişkin 5'inci madde, elektrik kayıp-kaçak oranlarının hedeflerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin 17'nci madde, İnternetle ilgili düzenlemelere ilişkin 27'nci madde, Kamulaştırma Kanunu'nun 4'üncü maddesinde değişiklik öngören 26'ncı madde Anayasa'ya aykırıdır ve İç Tüzük'ün 35 ve 87'nci maddelerine aykırı bir komisyon çalışmasıyla bu kanun teklifi Genel Kurula getirilmiştir. Süremizin azlığı nedeniyle de, maalesef, fazla ayrıntıya giremiyoruz. Yalnız, madde görüşmeleri sırasında bu hususa ilişkin görüşlerimizi ayrıntılı olarak ifade edeceğiz.
Değerli milletvekilleri, torba kanun düzenlemeleri, AKP'nin yolsuzluk ve usulsüzlüklerinin, hukuk dışı, hatta suç teşkil eden faaliyetlerinin âdeta bir yasal kılıfı hâline getirilmektedir. Hukuk dışı eylem ve faaliyetler, torba kanunlarla yasal çerçevede meşruiyet içerisine alınmak istenmektedir.
Torba kanun, toplumsal ihtiyaçtan ziyade bireysel ve siyasi çıkarları hedef alan düzenlemeleri içermektedir büyük ölçüde. Bu hâliyle kanun teklifi, Hükûmet iradesinden ziyade, Hükûmet dışında ve Hükûmet üzerinde bazı vesayet odaklarının iradesini ve inisiyatifini yansıtmaktadır. Bu durum, gayrihukukidir, keyfîdir ve şahsidir. Anayasa ve yasa dışı bir iradeye işaret etmektedir.
Ülkeyi şirket gibi yönetmek isteyenler, aslında keyfî ve şahsi bir yönetim arzularını topluma beyan etmektedirler ama sadece kâra ortak bir şirket yönetim anlayışı, zararla hiç alakaları da yok. Ancak bu düzenlemelerden ve uygulamalardan pek çok kamu zararı da meydana gelmektedir.
Teklifin Kızılay ve Yeşilaya ilişkin düzenlemeleri içeren altı maddesi, kayırmacılığa ve yolsuzluğa zemin hazırlayan düzenlemelerdir. Yeşilay Vakfına Sağlık Bakanlığı bütçesinden 2015 yılı için 15 milyon lira ve takip eden yıllar için de yeniden değerleme nispetinde artırılacak ödenek aktarılmasının düzenlemesi var. Üstelik Yeşilay Vakfı için bu düzenleme yapılırken 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu da çiğnenmektedir. 5018'e göre, herhangi bir vakfa, kamuya yararlı derneğe, bir yere kaynak aktarılırsa devlet bunu denetleyecektir. 5018 sayılı Kanun bunu emrediyor. Ancak Yeşilaya aktarılacak 15 milyon lira bu denetimin dışına çıkarılıyor. Neden denetim dışına çıkarıyorsunuz? İşte, yolsuzluklara, hukuksuzluklara zemin hazırlıyorsunuz. Bunun başka bir anlamı yoktur.
Yolsuzlukların zemini olabilecek bir başka madde 25'inci madde. Bu maddeyle de Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumuna ait binaların, her türlü tesislerin yapım, yaptırma, donatım, bakım ve onarım işlerinin kurum tarafından da yürütülebilmesi hüküm altına alınıyor. Oysa, bu işler zaten 351 sayılı Kanun'un 20'nci maddesine göre Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından yapılmaktadır. Eğer bu Bakanlık görevini yerine getirmiyorsa zaten kanuna aykırı bir durum var demektir. O hâlde, maddede dikkatinizi çekmek istediğim bir ibare var. "Yapma"nın dışında "yaptırma" ibaresi var. Deniliyor ki: "Kuruma ait binaların, her türlü tesislerin yaptırma işleri kurum tarafından da yürütülebilir." 20'nci maddenin ilk hâlinde bu ibare yok. Yani Çevre ve Şehircilik Bakanlığı yaptırmıyor, yapıyor. İşte, bu ibare yolsuzluk dosyalarının en önemli kısımlarından birisini oluşturan inşaat sektöründe yandaş sermayeye yeni bir alan açmanın ibaresi ve ifadelerini görmemek için kör olmak lazım.
Bu maddeyle ilgili bir başka husus da "Minareyi çalan kılıfını hazırlar." misali. Mevcut kanunlara açıkça aykırı olmasına rağmen, 7 Şubat 2015 tarihinde kamuoyuna yansıyan bilgi ve haberlere göre, Kredi Yurtlar Kurumu on beş yıl kira garantili yurt yaptırmak için onlarca iş adamıyla protokol imzalamıştır. Bu protokoller 351 sayılı Kanun'un mevcut hâline açıkça aykırıyken teklifin 25'inci maddesi Komisyonda bir önergeyle metne eklenmiştir.
Bir diğer madde 13'üncü madde. Bu teklifte 10'uncu madde olarak yer almıştı. Çok uzun tartışmalardan sonra ilk hâliyle alakası olmayan bir hâle getirildi -biraz evvel Sayın Zozani'nin de ifade ettiği gibi- Komisyonda, Maliye Bakanlığı Millî Emlak Genel Müdürlüğü temsilcisinin uyarısıyla. Çünkü iktidar partisinin, muhalefetin ve bizlerin uyarılarını hiç dikkate almaya niyeti yok. Daha sonra şimdiki hâline getirildi. Bu da hiçbir derde derman olmayacak garip bir düzenleme. Denildi ki: Sultanbeyli'de 200 bin vatandaşın arsalarının, binalarının imar sorunu var ve bu da 9 bin dönümlük bir araziyi, arsayı da kapsayan bir düzenleme. Trampa yoluyla kamulaştırılan taşınmazların hazineye devrinden doğan kazançlara ilişkin düzenleme yapılarak, 31 Aralık 2015'e kadar bu işlemlerle ilgili ve teslimlerle ilgili "Kazanç oluşmaz." diyerek katma değer vergisinden istisna getiriliyor. Oysa öğreniyoruz ki böyle satır aralarından kaçırılan, ağızdan kaçırılan ifadelerden, şirketler kurulmuş, arsalar alınmaya, biriktirilmeye, bazı ellerde, bazı şirketlerde toplanmaya başlamış; trampa konusu yapılacak, ondan sonra hazineye mal edilecek, yine AKP'li belediyelere, bir bedel ve komisyon elde etmek suretiyle belediyeye verilecek, bu bedel ve komisyon mukabili de vatandaşlardan bu gayrimenkuller edinilecek. Tam bir muamma ve yani âdeta yolsuzluk yapılması için düzenlenmiş bir teklif görüntüsü var. Yani artık bunu açıkça ifade ederiz: Birincisi, Adalet ve Kalkınma Partisinin bir düzenlemesi varsa burada acaba nerede bir yolsuzluğa kapı aralayan, ranta yol açan bir düzenleme var, mutlaka buna bakmak gerekiyor.
Bir diğer düzenleme 17'nci maddede. Elektrik kayıp kaçak oranlarının yüksek olduğu bölgelerde kayıp hedeflerinin belirli süreyle yeniden tespiti öngörülüyor. Burada ilginç bir durum var. Madde gerekçesinde, kayıplarla etkin mücadele edilmesi ve kayıpların düşürülmesi için ek önlemlerin alınması gerektiği söylenmektedir. AKP için kayıp kaçakla mücadele demek, masum vatandaştan daha fazla kayıp kaçak parası tahsil etmek demek hâline geldi. Bu düzenlemelerle kayıp kaçakla mücadele edilemez, sadece kayıp kaçağı teşvik edersiniz. Getirilen bu 17'nci madde aslında kayıp ve kaçağı teşvik eden bir düzenlemedir. Bu düzenleme, dağıtım şirketleriyle yapılan sözleşmelerin kayıp kaçak oranlarının belirlenmesi suretiyle değiştirilmesi anlamına gelmektedir. Oysa bu durum 4735 sayılı Kamu İhale Sözleşmeleri Kanunu'nun 10'uncu ve 15'inci maddelerine aykırıdır.
Ayrıca altını çizmek istediğimiz bir husus, bu düzenlemeler Hükûmetin elektrikte kayıp kaçak hedefini tutturamadığının bir itirafıdır ve bu elektrik dağıtım şirketlerinin özelleştirilmesinin de ne kadar yanlış olduğunu ortaya koyan bir durum ortaya çıkmaktadır. Elektrik kayıp kaçak hedefleri ile gerçekleşmeler arasındaki farktan kaynaklanan zarar mevcut durumda şirketlerin üzerine yüklenmektedir ancak teklifteki düzenlemeyle şirketler aleyhine olan bu zarar tamamen vatandaşların omuzları ve cepleri üzerine yüklenecektir. Oysa Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Sayın Taner Yıldız 13 Kasım 2014 tarihinde bir yazılı soru önergesine şu cevabı vermiştir, diyor ki: "Nitekim, düşük performanstan dolayı gerçekleşen yüksek kayıp kaçak düzeyinin oluşturduğu ek maliyeti, 2006-2010 döneminde olduğu gibi 2011-2015 döneminde de dağıtım şirketleri üstlenecektir. Bu ek maliyetler hiçbir şekilde tüketicilere yansıtılmamaktadır." Oysa bu 17'nci madde, değerli milletvekilleri, Sayın Bakanı -çok affedersiniz ama- yalancı konumuna düşürmektedir.
Bu düzenlemenin ayrıca rant kısmı da vardır fakat süremiz elvermediği için onu da inşallah madde görüşmelerinde dile getirmek üzere hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)