| Konu: | MHP Grubunun, 25/11/2014 tarih ve 2311 sayıyla Adana Milletvekili Seyfettin Yılmaz ve arkadaşları tarafından, Atatürk Orman Çiftliği'nin birinci derece tarihî doğal sit alanından üçüncü derece sit alanına dönüştürülmesinin nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 16 Mart 2015 Pazartesi günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin Genel Kurulun 16 Mart 2015 Pazartesi günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 77 |
| Tarih: | 16.03.2015 |
BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisi lehine söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum bu vesileyle.
Konu, önergede de yer aldığı üzere, öncelikle bu tarihî alanın, doğal sit alanının, birinci derece olan doğal ve tarihî sit alanının 2011 yılında ani bir kararla üçüncü derece sit alanına dönüştürülmesi; ondan sonra da yapılaşmanın önünün açılarak üzerinde bir saray yapılması. Bu açıdan bu konunun incelenmesi lazım, araştırılması lazım.
Bu alan sonuçta Ankara'nın doğal bir alanıydı, tarihî bir alanıydı, önemli bir alanıydı kent olarak da. Bu alanın birdenbire şekil değiştirmesi, bu konunun mutlaka araştırılması gerekir Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisinde belirtildiği üzere ama bunun haricinde de konunun bir kere hukuki yönü var, bakın, çok önemli olan bir hukuki yönü var, bu yönden de araştırılması gerekiyor. Tarihî bir yönü var işin, tarihe bir saygımızın olması gerekir. Kültürel yönü var, doğal bir alan, bu yönü var ve kentle ilgili, başkentle ilgili, en önemli kentimizle ilgili bir yönü var, bu yönden de araştırılması gerekir. Bütün bunlarla ilgili olarak, bir bütün olarak konuyu ele almamız, araştırmamız gerekir. Onun için, konuyu bu yönlerden de düşünmemiz lazım.
Şimdi, işin hukuki yönü şu: Hukuk her şeyin üstündedir. Geçmişte de bazı yanlışlar yapılmış olabilir, bu, mazeret değil. Ben Plan ve Bütçe Komisyonundayım, biraz önce yukarıda bazı konuları tartışıyoruz, efendim, mesela Kamu İhale Kanunu'yla ilgili olarak bir tane daha istisnai madde getirilmiş, deniyor ki: "TRT'nin Anadolu Ajansından yapacağı alımlarla ilgili olarak bir istisna daha getirelim." Zaten alım yapabiliyor. Niye istisna getiriyoruz? "Zaten bir yığın istisna var, bir tane daha getirsek ne olur?" Böyle bir hukuk mantığı olamaz. Burada da Sayın Kahveci, dediniz ya: "Geçmişte daha önce yapılmış." Bunlar yanlış şeylerdir. Daha sonra 2011'de yapılmasının bir mantığı yok ki, bir hukuksuzluğun üzerine başka hukuksuzlukların yapılmasının bir mantığı, gerekçesi olamaz ki, o gerekçe değil, doğru değil çünkü, geçmiştekiler de doğru değildi, bu da doğru değil. Bunlar sonuç olarak yanlış işlerdir, işin hukuki boyutuyla ilgili olarak da bizim oturmamız, bu konu üzerinde çalışmamız lazım.
Ayrıca, konuyla ilgili ne kadar dava var biliyor musunuz? 50'ye yakın dava var, konuyla ilgili olarak aşağı yukarı bütün ilgili kuruluşlar, meslek kuruluşları dava açmışlar, konu davalık ve büyük bir hukuk garabeti ortaya çıkmış bütün bu davalar sonucunda. Geçen, birkaç ay önce konuyla ilgili olarak tartışırken Adalet Bakanı bizim Grup Başkan Vekilimiz Sayın Gök'le ilgili bir iddia üzerine burada özür dilemek zorunda kalmıştı. Biliyorsunuz, mahkemenin konuyla ilgili verdiği bir yürütmenin durdurulması kararı da var ayrıca.
Hukuk açısından da tam bir rezalet durum söz konusu olmuş, eskiden beri. Yani sadece AKP dönemi değil, geçmişten gelen bütün dönemleri ayrıca araştırmak gerekir, bu yanlışlıkların neden olduğunu, nasıl yapıldığını ortaya koymak gerekir. Sadece bir dönemle ilgili olarak değil bütün dönemlerle ilgili bunu yapmamız lazım. Başkentimizde bir 90 hektarlık alan söz konusu oluyor, burası tarihî bir alan, kültürel bir alan, başkent için bir nefes alma yeri, bu alanı biz koruyamıyoruz. Öyle veya böyle, yıllardan beri bu noktaya kadar getiriyoruz. Bunun araştırılması lazım, örnek olması lazım. Bir daha buna benzer bir hadisenin Türkiye'de tekerrür etmemesi lazım. Nasıl biz bu yanlışları yapıyoruz? Nasıl böyle bir sıkıntı söz konusu olabiliyor? Bunu hep beraber ortaya koyabilmemiz lazım.
Biraz önce Değerli Yusuf Hocam diyor ki: "Orada traktör fabrikası yapıldı." Hakikaten yapılmaması lazım, niçin yapılır? "Bira fabrikası" dediniz, yapılmaması lazım. Bu alan çok daha farklı olarak projelendirilip günümüze aktarılabilirdi, başkent için çok daha farklı bir alan olabilirdi örnek bitkileriyle, bitki örtüsü çok değerli. Bütün bunları yapabilirdik, niçin yapmadık? Bunların araştırılması ve bize bir ders çıkarılması lazım, yol gösterici olması lazım. Bunun için...
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) - Yeni yeri güzel Sayın Kuşoğlu, yeni yeri çok güzel yani. Sarayın yani çok güzel oldu şu anda yeri.
BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla) - Sarayın güzel olduğu, o konu tartışılır.
Bakın, işin bir de o yönü var. Biraz önce söyledim, devlet yönetimi boyutu da var işin. Bir devlet durup dururken böyle bir karar almaz, durup dururken bir saray yapmaz. "Başbakanlık binası yapıyorum." diye ortaya çıkıp daha sonra dünyanın parasını... Bakın büyük projeler, o tüp geçit ya da üçüncü köprü gibi projeler kadar bedeli var bu sarayın ama ne kadar olduğunu bilmiyoruz. Bakın, ben Plan ve Bütçe Komisyonu üyesiyim, sorduğum soruya Maliye Bakanının verdiği cevap "1 milyar 370 milyon liradır." oldu ama bunun haricinde ithalatla ilgili, yurt dışından gelen lüks mallar, içindeki granit, mermerler, içindeki mobilyalar, "Bunların ilave maliyeti nedir?" dediğimde "Onu biz bilmiyoruz, onlar ayrı kalemlerden alınmış." demek zorunda kaldı. Yani, 1 milyar 370 milyonun çok üzerinde maliyeti olan bir bina bu ve bunu Maliye Bakanlığı bilmiyor, işin böyle bir garabeti var, devlet adabı yönü var, devlet idaresi yönü var.
BEDRETTİN YILDIRIM (Bursa) - Türkiye'nin ihtiyacını giderecek yüz yıl.
BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla) - Bir devlet durup dururken "Ben Başbakanlığa bina yapıyorum." diyecek -öyle bir ihtiyaç yok, öyle bir ihtiyacı bildiren bir rapor yok- ondan sonra, bu bina daha sonra dönüşecek, Cumhurbaşkanlığına verilecek.
Bugün gazetelerde haberler var, Cumhurbaşkanlığında çalışan kişi sayısı 2 bin 700 küsura çıkmış, 700 kişi ilave olarak konmuş. Böyle bir ihtiyaç var mıydı? Yoktu, daha dün yoktu. Eğer Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan bu seçimleri kazanmayıp da Sayın İhsanoğlu kazansaydı bu bina Cumhurbaşkanlığına tahsis edilecek miydi ihtiyaç vardır diye? Edilmeyecekti; siz de biliyorsunuz, ben de biliyorum çünkü böyle bir ihtiyaç yok.
Bakın, bir devlet idaresinde, aklı başında, oturmuş devlet idaresinde, Türkiye gibi binlerce yıllık devlet geleneği olan bir ülkede bir günde böyle bir karar alınamaz. Bu çok yanlıştı. Devlet idaresi açısından da orada yapılan saray bir garabettir. Hiçbirimiz itiraz edemeyiz. Tutup "Başbakanlık için yapıyorum." diyeceksin, ihtiyaç yokken "Yapıyorum." diyeceksin, sonra da Cumhurbaşkanlığına tahsis edeceksin. Cumhurbaşkanlığına da değil, kişiye tahsis yapacaksın. Bu keyfî bir şeydir, böyle bir rezalet olamaz. Bunu geçmişte...
AHMET YENİ (Samsun) - Muhtarlar memnun, muhtarlar.
BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla) - Bakın, bizim geçmişte çok güzel örneklerimiz var, devlet yönetimiyle ilgili çok güzel örneklerimiz var; Cumhuriyet Dönemi'nde de var, geçmişte de var.
Yavuz Sultan Selim Edirne'den yol almış ordusuyla birlikte, devlet erkânı da kendisini uğurluyor. Dönüşte Şeyhülislam Zembilli Ali Efendi bir grup görüyor; elleri kolları bağlanmış, götürülüyor. "Nedir, ne oluyor?" demiş Şeyhülislam Zembilli Efendi, sormuş. Demişler ki: "Bunlar ipek ticaretiyle ilgili padişahın fermanını dinlemediler. Bunların hepsi -400'ü de- boğdurulacak, idam edilecek." "Nasıl olur?" Yani, sonuçta ipekle ilgili bir emri dinlememiş. O tarihlerde de Türkiye tabii bir ipek cenneti, Türkiye üzerinden, Türkiye'den ipek Batı'ya götürülüyor ve dengeler sarsılıyor. Padişahın böyle bir yasak kararı olmuş. Şeyhülislam Zembilli Ali Efendi hemen atını sürmüş, geri çevirmiş, gitmiş Yavuz Sultan Selim'i yakalamış. At üstünde, inmeden demiş ki: "Padişahım, böyle böyle bir grup gördüm, 400 kişi. Böyle bir ferman vermişsiniz, doğru mudur?" "Doğrudur." demiş. "Bu yanlıştır, uygun değildir." demiş. "Mevlâna'nın dediğine göre benim böyle bir yetkim vardır." "Yok. O, normal zamanlar için değildir, böyle bir zamanda böyle bir yetkiyi kullanamazsın." demiş, herkesin ortasında, diğer devlet ricalinin de ortasında bunu söylemiş. "Buna benim ferman vermem, icazet vermem mümkün değildir, yanlış iş yapıyorsunuz. Bu dünyada da, öbür dünyada da vebal üzerinizedir." demiş ve atını sürmüş, geri dönmüş. Daha sonra Yavuz Sultan Selim -tabii, büyük padişah- düşünmüş, bunun yanlış olduğuna karar vermiş ve o idam fermanını geri almış o 400 kişiyle ilgili olarak.
Devlet yönetimi, hep beraber yapılması gereken, bir geleneği olan, bir mantığı olan, mantalitesi olan konudur. Böyle, bir günde verilen kararlarla devlet yönetilmez, yönetilmemelidir. İşin devlet boyutunu gündeme getirdiğiniz için bunu anlattım.
Bunun haricinde, Ankara'yla ilgili olarak da belirteyim. Ankara Türkiye Cumhuriyeti'nin başkenti. Bir güzel alan ayrılmış, nefes alınabilen bir yerdi Ankara için, Ankaralıların nefes alabildiği bir yerdi. Biz orayı, öyle veya böyle bugün yok ettik. Bugün o tarafa bir de güvenlik gerekçesiyle kimse giremiyor. Bir başkentin, bir doğal alandan, bir tarihî alandan mahrum edilmesi çok çok büyük bir yanlışlıktı, bunu da yaptık.
Kent açısından büyük bir yanlışlıktı...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla) - ...bunu da yaptık hep beraber.
Çok teşekkür ediyorum dinlediğiniz için.
Saygılar sunuyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)