| Konu: | Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarı ve Teklifleri |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 74 |
| Tarih: | 11.03.2015 |
İZZET ÇETİN (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; gecenin bu saatinde hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii, güvenlik paketi mi, yoksa parti devleti oluşturma tasarısı mı, bu konuda artık tartışmaya mahal yok. Kesinlikle AKP, bir yandan Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu'nda, diğer yandan Jandarma Genel Komutanlığı Teşkilat Kanunu'nda ve Sahil Güvenlik Komutanlığı Teşkilat Kanunu'nda yaptığı değişikliklerle görüyoruz ki artık demokratik bir rejim yerine, çağdaş bir demokrasi yerine bir kabile devleti gibi, bir klan gibi ülkeyi yönetmeyi kendisine şiar edinmiş. Hiç kimse kusura bakmasın ama milletvekili arkadaşlar da buna alet oluyorlar.
Ben Silahlı Kuvvetlerde gerçekten -Gölcük Tersanesinde başladım çalışma yaşamına- iç içe yirmi sekiz yıl geçirdim. Komuta kademeleriyle de toplu sözleşme dönemlerimde çok sıkça teşrikimesai yaptım. Sivilleşmeye "evet" Silahlı Kuvvetler içerisinde, demokratikleşmeye de "evet" ama siyasallaşmaya "hayır".
Şimdi, siz, siyasallaşmadan da vazgeçiyorsunuz, düzenlemelerinizle, tam anlamıyla Silahlı Kuvvetleri çökertiyorsunuz. Yani Sahil Güvenlik Komutanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı gibi İçişleri Bakanlığına bağlı bir birimimiz ama görev, yetki... Örneğin sıkıyönetim dönemlerinde İçişleri Bakanlığının, savaş hâlinde de doğrudan doğruya Deniz Kuvvetleri Komutanlığının emrine giren, onun himayesinde görev yapan bir güvenlik birimi. Dolayısıyla buradaki atama, yer değiştirme, özlük hakları, 59'dan 65'inci maddeye kadar baktığınız zaman görürsünüz ki bu düzenleme, bir güvenlik sorununu bertaraf etmek değil...
Kaldı ki Türkiye'de şu anda, içinde yaşadığımız dönemde bir güvenlik zafiyeti yok, bir iç güvenlik sorunu yok. Yani, elbette, Türkiye terörden muztarip ama sadece poşu bağlayan ya da sapanla taş atanlara ceza yazacağız mantığıyla getirdiğiniz bir düzenleme gösteriyor ki sizin asıl derdiniz bir iç güvenlik düzenlemesi, iç güvenlik sorunlarını halletme değil, doğrudan doğruya parti devletini kurumsal hâle getirme; sesini çıkaran, demokratik hakkını arayan yurttaşa, işçiye, hak ve özgürlük peşinde koşan herkese şiddetle karşılık verme. Bunu gerekçe yapıp arkasında da, özellikle Sahil Güvenlik Komutanlığını ve Jandarma teşkilatlarını da valilerin, kaymakamların emrine sokarak tam anlamıyla onların -ki her zaman yer değiştirmeleri mümkün- atama, yer değiştirme, özlük hakları, hatta haklarında düzenlenecek raporlara göre bile terfi işlemlerini yapma yoluna gidiyorsunuz ki bu yol yol değil değerli arkadaşlar.
Şunu söylemeliyim: Gerçekten şu anda Türkiye'nin iç güvenlik sorunu yok ama iş güvenliğine şiddetle ihtiyacı var. Daha dün 4 işçi yine yaşamını yitirdi. Sadece 2014 yılında 1.886 işçi iş cinayetlerinde yaşamını yitirdi. İki ay içerisinde resmî kayıtlara göre 206 işçi iş cinayetlerinde yine yaşamını yitirdi. İş güvenliğine ilişkin düzenleme yukarıda bekliyor, belki kadük yapacaksınız ama iç güvenlik sorunu varmış gibi Türkiye'de "iç güvenlik tasarısı" adı altında Türkiye'nin kurumlarıyla, düzeniyle, yönetimiyle ciddi şekilde oynuyorsunuz. Bundan hiçbir şekilde yarar sağlayamayacağınızı bilmenizi isterim.
Gerçekten, şimdi, burada, bu siyasallaştırmadan, özellikle Sahil Güvenlik Komutanlığı ve Jandarma Genel Komutanlığından başlayarak giden siyasallaştırmadan ya da parti devleti yaratmaya onları alet etmeye davet ederek yapılan bu düzenlemeler giderek diğer kurumlarda da kendini hissettirecek. Ve bir kez daha söylüyorum, bakın, göreceksiniz yakın gelecekte bu bumerang sizleri de vurduğunda diyeceksiniz ki: "Mecliste üç muhalefet partisi birden bizi uyardı ama biz kapıdan koşa koşa geldik, oy verdik, dışarı çıktık, televizyon izledik, bir daha geldik, bir daha koştuk. İşimiz, milletvekilliği görevimiz sadece el kaldırmak, oy vermekten ibaretti." deyip üzüleceksiniz.
Ben çalışan milletvekillerini saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)