GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: HDP Grubunun, Kars Milletvekili Mülkiye Birtane ve arkadaşları tarafından, kadın işsizliğinin nedenlerinin araştırılması amacıyla 17/12/2012 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 11 Mart 2015 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin
Yasama Yılı:5
Birleşim:74
Tarih:11.03.2015

SEDEF KÜÇÜK (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Halkların Demokrasi Partisi Grubunca verilen öneri üzerine söz almış bulunmaktayım.

PERVİN BULDAN (Iğdır) - Demokratik Sayın Vekilim, Demokratik...

İDRİS BALUKEN (Bingöl) - Halkların Demokratik Partisi.

BAŞKAN - Halkların Demokratik...

SEDEF KÜÇÜK (Devamla) - Halkların Demokratik Partisi Grubunca verilen öneri üzerine söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Konuşmama başlamadan önce, bir yıl önce hayattan koparılan güzel yüzlü, güzel gülüşlü Berkin Elvan'ı ve katledilen tüm çocukları, tüm gençleri bir kez daha saygı ve rahmetle anıyorum.

Değerli milletvekilleri, ülkemiz kadınlarının genel olarak yaşadıkları şiddet, ayrımcılık, çarpık toplumsal algı gibi sorunlar silsilesine ek olarak, oldukça ciddi ve kalıcı hâle gelmiş bir iş gücüne katılım ve istihdam sorunu bulunmaktadır. Bu durum, sosyal ve siyasal hayatta olduğu gibi, ekonomik hayatta da kadınların dezavantajlı konumunu pekiştirmektedir.

İktidarın söylem ve uygulamalarında varlığını giderek hissettiren ve kadını ikinci sınıf gören yaklaşım, kadının asıl yerinin evi olduğunu, eşi ve çocuklarına bakmanın ise temel görevi olduğunu sürekli vurgulamaktadır.

Öyle bir ülke düşünün ki o ülkenin Cumhurbaşkanı "Kadın-erkek eşitliği fıtrata aykırı, kadının önceliği annelik olmalı." diyebiliyor. O ülkenin Başbakan Yardımcısı "Kadın iffetli olacak, herkesin içinde kahkaha atmayacak." diyebiliyor. O ülkenin Sağlık Bakanı "Kadınların annelik kariyerinin dışında bir başka kariyeri merkeze almamaları gerekir." diyebiliyor. E, Sayın Cumhurbaşkanından başlayarak neredeyse tüm yürütmenin böylesi ayrımcı bir dil kullandığı bir ülkede, o ülkenin Dil Kurumu da "müsait" kelimesinin karşılığı olarak "flört etmeye müsait kadın" saçmalığını yerleştirebiliyor ya da İslam medeniyetini kuracak öncü nesiller yetiştirmek için çalıştığını iddia eden bir vakfın kurucusu "Annen de olsa diz kapağının altından göbeğine kadar ve sırtına bakamazsın, annen de olsa diz kapağının üstü tahrik eder." diyebiliyor ya da "Hamile kadınların sokakta gezmesi doğru değil." diyen kerameti kendinden menkul birisine devletin televizyonunda program yaptırılabiliyor.

E, bunlar oluyor da aileden sorumlu Bakan veya yetkili bir Allah'ın kulu "Yahu, siz ne saçmalıyorsunuz?" demiyor. İşte, sorun da burada başlıyor zaten; sorun, kadının ikinci sınıf görüldüğü yerde başlıyor; sorun, kadını yalnızca, iyi bir eş, iyi bir anne, iyi bir ev kadını olduğunda makbul gören zihniyetin kendini açığa vurduğu yerde başlıyor. Bu zihniyet kadınlarımızı öylesine kuşatmış durumda ki nefes alacak yerleri yok.

Kadını koruyacağını düşündüğümüz yargıya ve onun sağladığı sözde adalete bakacak olursak -daha önce bu kürsüden yine örnek vermiştim- İzmir'de polis tarafından vahşice dövülen Fevziye Cengiz hakkında savcılık, polise mukavemet ve hakaretten sekiz yıl dokuz ay, Fevziye Cengiz'i döven polislere ise bir yıl bir ay istiyor. İskenderun'da eski sevgilisinin taciz ve ölüm tehditlerine maruz kalan kadına, savcı "E, niye ilişkiye girip de bizi uğraştırıyorsun?" diyebiliyor. Bu kan dondurucu örnekler bu ülkede yaşanıyor.

Değerli milletvekilleri, inanın kafayı kuma gömmekle bir yere varılmıyor. Sonrasında, hunharca katledilen genç kızlarımızın arkasından timsah gözyaşları dökünce de bu sorunlar ortadan kalkmıyor. Eğer, günde 1 kadınımızı böylesi cinayetlere kurban veriyorsak sorunumuz ciddiden de öte demektir.

Bakınız, "2014 Türkiye'de Kadına Yönelik Aile İçi Şiddet Araştırması"nı yapan ekibin Proje Sorumlusu Sayın Doçent Doktor İlknur Yüksel Kaptanoğlu siyasetçilerin söylemlerine dikkat çekiyor ve "En üst düzeyde 'Kadın ve erkek eşit değildir.' derseniz, sokaktaki insanda bunu pekiştirmiş olursunuz." diyor. Bu, yabana atılacak bir saptama değildir. Eğer kadınların kaç yaşında evlenmesi gerektiğinden başlayarak kaç çocuk doğuracağına kadar her şeye müdahil olunuyorsa, zaten toplumda var olan cinsiyetçi algı körükleniyorsa e bunun sonuçları da kaçınılmazdır. Aslında her şiddet olayında bu sonuçlarla yüzleşiyoruz ama kimileri bunu görüyor, kimileri de görmekten imtina ediyor, kimileri bu zihniyetle mücadele edilmesi gerektiğini anlatmaya çabalıyor, kimileri de "Boş verin bu sorunları, cambaza bakın." diyor, böyle dediği için de her cinayetin, her şiddetin ortağı oluyor.

Değerli milletvekilleri, önce bu cinneti yaratan zihniyetle hesaplaşmak gereği vardır. Bu zihniyet değişmeden ne şiddet sorununu çözebiliriz ne istihdam sorununu. Araştırmalar göstermektedir ki kadının eğitimi ve ekonomik hayata katılımı arttıkça şiddete uğrama oranı da azalmaktadır. Yani, biraz önce sözünü ettiğim zihniyeti kırmanın yanı sıra kadınlarımızın eğitim hakkından tam olarak yararlanmasını sağlamalı ve ekonomik hayata katılımlarını artırmalıyız.

Ama görünen odur ki hem eğitimde hem iş gücüne katılımda ülkemizin durumu hiç de iç açıcı değildir. Bu kürsüden Dünya Ekonomik Forumu'nun Küresel Cinsiyet Uçurumu Raporu'na muhalefete mensup milletvekillerince defalarca atıf yapıldı, rakamlar ve oranlarla özellikle iş gücüne katılım ve istihdam oranları karşılaştırıldı, ekonomik katılımda 142 ülke arasında ancak 130'uncu olabildiğimize, birçok Asya ve Afrika ülkesinin bile gerisinde kaldığımıza ilişkin oranlar verildi. Zaten OECD ülkeleri arasında son sırada olduğumuzu ve bu sırayı da hiç kimseye kaptırmadığımızı biliyorsunuz. Hemen her AB ilerleme raporunda kadın istihdamında Türkiye'nin hâli ortaya konulmaktadır. Avrupa Birliği Komisyonu raporlarında işaret edilen ekonomik katılım ve fırsat eşitliği, eğitime erişim, sağlık ve siyasi gücü elinde bulundurma açısından kadın ve erkekler arasındaki farkın önemli düzeyde devam etmekte olduğuna her yıl vurgu yapılmaktadır. Bu söylenirken kadın-erkek eşitliğini garanti altına alan hukuki düzenlemelere rağmen, eşitliğin sosyal bir gerçekliğe de dönüşmediği ifade edilmektedir. Bu, önümüzde duran bir gerçektir. Yani, kanunlar, yönetmelikler, teşviklerde sorun yok; sorun, bunları hayata geçirecek idarenin yeterince istekli olmamasında ve idarecilerin kadını ikinci sınıf algılayan zihniyetinde.

Değerli milletvekilleri, kadınlarımızın iş gücüne dâhil olmama sebeplerinin başında, ev işleriyle meşgul olmaları gelmektedir. TÜİK toplumsal cinsiyet istatistiklerine göre, kadınlarımızın yüzde 58,7'si bu nedenle iş gücüne katılamamaktadır. Burada ev işlerinden kasıt, yaşlı ve çocuk bakımını da kapsadığından, bu açıdan önlem alınmasının son derece faydalı olacağı kanısındayız. İş gücüne dâhil olmayan kadın nüfusun iş gücüne katılabilmesi için bu işlerin bir kısmının kamusal hizmetler kapsamında verilmesi, merkezî ve yerel yönetimlerin girişimleriyle açılacak kreş, yuva ve bakımevleriyle karşılanması gerekmektedir ama ne devlet ne yerel yönetimler ne de işverenler bu bakım hizmetlerinin yaygın olarak sağlanması için istekli görünmemekte ve maliyet üstlenmemektedir. Özel sektör işletmelerinde çocuk bakımına yönelik tesislerin sınırlılığının yanı sıra, bu tesislere sahip bazı işletmelerdeki hizmetlerin niteliğinde de sorunlar vardır. Bu sorunlar ortadan kaldırıldığında kadın istihdamında birtakım gelişmeler olacağı inancındayım ama önce zihniyet, zihniyet, zihniyet diyorum.

Özellikle idarenin zihniyetinin değiştirilmesi gerektiğinin altını bir kez daha çiziyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP ve HDP sıralarından alkışlar)