| Konu: | Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarı ve Teklifleri |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 73 |
| Tarih: | 10.03.2015 |
SEDEF KÜÇÜK (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 684 sıra sayılı Kanun Tasarısı'nın 52'nci maddesi üzerine söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, önümüze gelen tasarı ve teklifleri değerlendirirken topluma, hayatımıza ve geleceğimize ne katıyor, neyi düzeltiyor diye bakmamız lazım ama aynı zamanda, bu değerlendirmeyi yaparken söz konusu tasarı ve tekliflerin neleri getirdiğinden öte neleri götürdüğüne de bakmak gerekir. Bu açıdan ele alındığında, bu tasarının bazı maddelerinin insanlarımıza daha demokratik, daha özgür, daha müreffeh bir Türkiye vadetmediğini, insanlarımızın hayatını kolaylaştıracak, onları daha iyi yaşatacak düzenlemeler içermediğini rahatlıkla görebiliriz.
Mesela bu maddede, görevden uzaklaştırılacak jandarma subay ve astsubayları için sıralı amirinin öneride bulunması hiyerarşik olarak daha uygun olmasına rağmen düzenleme öyle değildir. Aslında bu tasarı, abartılmış bir güvenlik anlayışının insanların temel hak ve özgürlüklerinden daha değerli kılındığı bir rejimi dayatmaktadır. Hem de niçin? Birileri iktidarını kaybetmekten korktuğu için; birileri sokakları, meydanları tehdit olarak gördüğü için; birileri hak arama mücadelelerine tahammül edemediği için. Hiç lafı uzatmaya gerek yok. Böyle bir rejim otoriter bir rejimdir, getirilen bu tasarıyla kurulmak istenen devletin adı da "polis devleti"dir.
Bu tasarıyla yaratılmak istenen Türkiye nereye savrulacaktır? Her muhalifi, her aykırı ses çıkaranı böyle bir yasayla, bu yasanın getirdiği baskıyla susturabileceğinizi mi zannediyorsunuz? Bunu, başarabilseydi, 12 Eylülde sıkıyönetim yasalarıyla ülkeyi idare edenler, bu yasalarla sessiz bir Türkiye yaratmaya çalışanlar başarırdı. Bunu, başarabilseydi, vatandaşlarına ibret olsun diye bu ülkenin gençlerini darağacına yollayan cuntacılar başarırdı. Bugün ibretlik olanlar, o gün o baskıyı uygulayanlar, gencecik fidanları hayattan koparanlardır. Bugün tek bir Allah'ın kulu bile o günleri hayırlarla yâd etmiyorsa bundan alınacak dersler çoktur. Emin olun, bu tasarı yasalaşırsa, toplum 12 Eylül günlerine benzer bir cendereye yeniden sokulursa geleceğin Türkiye'si de bu günleri asla hayırla yâd etmeyecektir.
Değerli milletvekilleri, bu topraklar üzerinde yaşayan insanlar çok acı gördü, darbeler gördü, işkence altında yaşadı, baskı ve yıldırma politikaları gündelik hâle getirildi. İhtiraslarına ve güç zehirlenmesine yenik düşmüş yöneticilerin insanları kamplaştırdıklarına tanık oldu bu ülke insanları. Eğer ülkeyi bir açık hava hapishanesine çevirecek bu tasarı hayata geçirilirse inanın insanlarımız daha çok acı görecek. Buna izin vermemek bir hak olmanın ötesinde onurlu bir görevdir. Bu, yalnızca muhalefetin değil, yalnızca Cumhuriyet Halk Partisinin değil, MHP'nin ve HDP'nin de, aslında her bireyin de asli görevidir.
Şunu hatırlatmak isterim ki aidiyetiniz neye, sadakatiniz kime ait olursa olsun eninde sonunda vicdanınızla baş başa kalırsınız, gün gelir yaptığınız seçimler, verdiğiniz kararlar karşınıza dikilir. Şimdi kaldırdığınız bu parmaklar yüzünden incinen insanları göreceksiniz. O insanların incinmesinde, zarar görmesinde payınız olduğu gerçeğiyle yüzleşmek zorunda kalırsınız. İnanın bu kolay taşınacak bir yük değildir, vebali de çok ağır olur.
Değerli milletvekilleri, kamu düzeniyle bireysel mağduriyet arasındaki sınır çok incedir ve giderek sizin de yapmak istediğiniz tam olarak budur. Önce basını baskı altına aldınız, yetmedi; toplumu senden benden diye böldünüz, yetmedi; muhalif her sesi baskıladınız, bu da yetmedi. Şimdi, bu tasarıyla otoriter bir yönetim kurmak istiyorsunuz ama bunu başarmaya gücünüz yetmeyecek diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)