| Konu: | Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarı ve Teklifleri |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 69 |
| Tarih: | 04.03.2015 |
İZZET ÇETİN (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, yani maddenin özüne mi gireyim yoksa tasarının bütününe yönelik bir şey mi söyleyeyim diye epey düşündüm. Gerçekten, biraz evvel Hasip Kaplan'ın da söylediği gibi, polisi parti polisi, devleti de polis devleti hâline getireceğinden, bırakın Türkiye'yi, bütün dünyanın hemfikir olduğu bir tasarıyı, bir aya yakın zamandan bu yana Meclisi de kilitleyerek, hepimizi de burada gece sabahlara kadar uykusuz bırakarak getirdiniz. Ben düşünüyorum, acaba AKP'li milletvekili arkadaşlar -tabii seçim zamanı yakın olduğu için yukarıya çok bağımlı olmalarını belki anlarım ama- hiç gazete ya da makaleye "Bu yasa konusunda yerli yabancı aydınlar ne diyor?" diye bir bakmıyor mu? Acaba, şöyle iki satır bir yazı okumuyor musunuz? Gerçekten hayretler içerisindeyim.
Şimdi, bir kere, bakınız, polisle, polisle de değil esasında, cemaatle olan hesaplaşmanızın prototip yansımaları bu maddede mevcut. Yani, maddenin içine bir bakıldığı zaman, diyorsunuz ki: "Efendim 'diğer polis yükseköğretim kurumlarında veya' ibaresini çıkardık." Bunu atmadınız, (e) fıkrası olarak eklediniz. Ne yaptınız? (e) fıkrasında, eskiden öğretim elemanlarının oluruyla yapılan atamayı ortadan kaldırarak, bu cemaatle hesaplaşmanız sırasında 50 binden fazla polisi, polis şefini yerlerinden ettiniz ya, o özellikle üst düzeydeki yöneticilerinin tamamına yakını yargıdan göreve iade kararı aldı ya, sizin bütün rahatsızlığınızın özü orada gizli.
Arkadaşlar, gerçekten bütün devletlerde güvenlik kurumları vardır, iç güvenlik, dış güvenlik, özellikle polis iç güvenlikle ilgili. Bu da, bu maddede yaptığınız değişiklik -Polis Yüksek Öğretim Kanunu'nun 22'nci maddesinde yapıyorsunuz değişikliği- tam anlamıyla bir sürgün maddesi. Yani, siz daha evvel, dokuz yıl boyunca, on yıl boyunca beraber yürüdüğünüz, o Sayın Arınç'ın deyimiyle "Güzel Allah'ım verdikçe veriyor." diye övündüğünüz yapıyı beraber kurdunuz. Şimdi de onlardan intikam almak için onları perişan ediyorsunuz. Aynı Arınç, geçtiğimiz haftalarda da, 24 Temmuz 2014 tarihinde ne diyor? "İki tarafı da çok iyi tanıyorum. İçim yanıyor ama yaşadığımız olaylar var, bu olayları görmezden gelemeyiz. Bir şeylerin ortaya çıkması lazım. 'Biz bunları yaptık ama kusura bakmayın, bizi affedin.' demeleri lazım." Yani "Bize biat ederlerse bir şeyler yapabiliriz." diyor. Tabii, gün geçtikçe de yaşına, o özgül ağırlığına itibarınız ortadan kalkmış olacak ki önüne gelen de burnunu sürtmeye başladı.
Değerli arkadaşlar, bakınız, demokratik ülkelerde polis, kamu düzeni ve kamu yararı için hukukun üstünlüğü ilkesine bağlı ve şeffaf bir şekilde hareket eder, yurttaşın haklarını korumakla görevlidir ama antidemokratik ülkelerde yani sizin yaratmak istediğiniz devlette ise polis, rejimin verdiği görevleri hukuka uygunluğuna bakmadan yerine getirir. Onun için, sokağa çıkan işçiye, hakkını arayan emekçiye kimi zaman biber gazı, kimi zaman cop, kimi zaman silah ya da herhangi bir şekilde, hukuk devletinde olmazsa olmaz haklardan toplanma ve gösteri yürüyüşü hakkını kullanan gencecik çocuklara doğrudan doğruya kurşun sıkar. Polise o kurşun sıkma emrini veren ne yazık ki fiilen iktidardır, iktidardan güç alan kişilerdir.
Şimdi, değerli arkadaşlar, polisi gerçekten perişan konuma getirdiniz. Tabii ki sadece polisi değil, cumhuriyetin bütün kurumlarıyla hesaplaşmaya girdiniz. Bu yasadan sonra, benim de uzunca süre görev yaptığım ve içini bildiğim Silahlı Kuvvetlerin okullarıyla da oynayacağınızdan hiç kuşku duymuyorum. Türkiye bir ailenin, bir şahsın çiftliği değil. Eğer demokrasiye inanıyorsanız, bu yasa tasarısında ısrar edip hem kendinize hem millete hem de bu Parlamentoya eziyet etmekten vazgeçin, tasarıyı geri çekin diyorum.
Yüce Meclisin değerli üyelerini saygıyla selamlıyorum.
Teşekkürler. (CHP sıralarından alkışlar)