| Konu: | TÜRKİYE İNSAN HAKLARI KURUMU KANUNU TASARISI |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 122 |
| Tarih: | 20.06.2012 |
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Dün akşam burada İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Yasası'nı görüşürken Sayın Süleyman Çelebi bir konuya dikkat çekti, hatta bunun insan haklarına aykırı olduğunu söyledi, dedi ki: "Burada çalışan arkadaşlar, stenograf arkadaşlar ve kavas arkadaşlar sabahlara kadar çalışıyorlar, yarın da gelip burada çalışacaklar." Sayın Grup Başkan Vekili Nurettin Canikli söz aldı ve aynen tutanaklardan aktarıyorum, dedi ki: "Biraz önce yapılan bir konuşmada, gece çalışmaları nedeniyle Mecliste görev yapan arkadaşlarla ilgili bir husus ifade edildi ve arkadaşımızın çok üzüldüğü görülüyordu. Kendisini rahatlatmak için -takaza yapıyor Süleyman Çelebi'ye- hem düzeltmek hem de bilgilendirmek gerekir. Gece saatlerinde çalışan arkadaşlarımız yirmi dört saat izinli sayılıyorlar Türkiye Büyük Millet Meclisinde, izin kullanıyorlar yani." O bunu söyleyince hiçbir konuya tepki vermeyen stenograf arkadaşların bile şöyle bir "Yok artık" dediğini hissettik biz. Sonra kavaslara sorduk, zaten 7 tane kavas var, 3'ü burada gözümüzün önünde, 3'ü burada, 1 tanesi de Başkana hizmet ediyor. Nasıl olur bu yirmi dört saat izin? Ve bugün bir baktık ki kavaslar burada, stenograflar aynen burada ama Sayın Canikli yok.
MUHARREM İNCE (Yalova) - Vekiller de burada.
ALİM IŞIK (Kütahya) - Vekilleri de dâhil et.
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) - Vekiller burada, Cumhuriyet Halk Partisi burada ama Sayın Canikli kayıp. Bunu tutanaklarda yer alması açısından ifade edelim. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Başkan, partimizin cezaevi inceleme komisyonu olarak yirmi beşten fazla, ağırlıklı olarak F ve L tipi olmak üzere, yüksek güvenlikli cezaevlerine gittik. Orada yaptığımız araştırmalar zaman zaman bu kürsülerden, zaman zaman da kamuoyuyla diğer araçlarla paylaşıldı ama genel bir tespit ve bir özet yapacak olursak eğer, samimiyetle şunu ifade etmek gerekir ki, ülkemizde cezaevlerinde Mussolini'nin icat ettiği devlet intikamı mantığı hâkim. Devlet cezaevindeki tutuklu ve hükümlülerden intikam alma mantığı üzerine her şeyi kurmuş durumda ve Türkiye'de tutukluluk artık bir ön infaz yöntemi olarak kullanılıyor ve cezaevleri açıkça hasta üretiyor, hastalık üretiyor ve cezaevlerinde, sağlıklı giren herkes süreç içinde ciddi rahatsızlıklara sahip oluyor. Hemen hepsi göz rahatsızlığından şikâyet ediyor, hemen hepsinde hemoroit var, tamamına yakını ülserden şikâyet ediyor. Hipertansiyon hastaları, şeker hastaları, karaciğer hastalarına, hepsine ortak tek bir diyet yemeği çıkıyor. Düşünebiliyor musunuz, diyet yemeği patates yemeği olabiliyor ve şeker hastalarının en çok uzak durması gereken yemek şeker hastalarına diyet yemeği olarak veriliyor. Eklem rahatsızlıkları bu cezaevlerinde kalan herkesin hemen ortak şikâyetleri hâline gelmiş durumda.
Bu kapsamda daha önce Pozantı Cezaevindeki sizlerin duymadığı, Adalet Bakanının dokuz ay boyunca duymadığı çığlığı bizler Cumhuriyet Halk Partisi duymuştuk. Daha sonra bize "Üç gün gitmeyin." diye bir yeni derin devlet dayanışması teklif edilmişti, reddedip gittiğimizde gördüğümüz manzara Pozantı Cezaevinin kapatılması sonucunu doğurmuştu. Benzer şekilde Osmaniye'de bir felaketle karşılaştık.
Geçtiğimiz günlerde Aliağa Cezaevine gittiğimizde Aliağa Cezaevinde, Şakran Cezaevinde özellikle kadın tutuklulara inanılmaz, insanlık onuruna aykırı muameleler yapıldığını gördük, onlara şahit olduk. Cezaevi Müdürü cezaevinin girişinde çıkışında ortalıkta yoktu, sorularımızı yanıtlamaktan kaçtı. Biz açıklama yaptıktan sonra Adalet Bakanlığı hiç utanmadan, sıkılmadan bir cevap verdi. Biz dedik ki: "Burada çıplak arama yapılıyor. Burada çok kötü şeyler oluyor." Ve o bir açıklama yaptı "Cezaevinde çıplak arama yok." diye. Kendisine şunu söylüyorum: Gidelim birlikte, o cezaevindeki bütün kadın mahkûmlara soralım, eğer çıplak arama yoksa? Demiş ki: "Her yerde kamera var, toplu yerlerde." Ben kendisine o odayı göstereceğim, eğer o odada kamera varsa ayrı bir tartışma yapacağız, o odada kamera yoksa ayrı bir tartışma. Ama geçen sefer de "Öyle bir oda yok." dediği odada, kamerasız bir odada Cezaevi Müdürünün kendi odasında bile bulunmayan bir müzik setinin niçin orada olduğunu, o kadar yüksek ses gücüne sahip olduğunu Adalet Bakanı yine açıklayamamıştı ve açıkça şunu söylemek lazım ki? Adalet Bakanı dedi "Burada Robocop diye bir şey yok, A Takımı diye bir şey yok."
Sayın Adalet Bakanına bunu gösteriyorum, Adalet Bakanlığı armalı bu kişilere kendi Osmaniye Cezaevi Müdürü "Robocop" diyor, Aliağa'da bu çocuklar kendilerine "Biz A Takımı'yız." diyorlar. Bunların görevi firar olursa müdahale etmek, kavga olursa müdahale etmek, ama bunlar eğer bir mahkûm çıplak aramayı reddederse 5 kişi o mahkûma saldırıp onların çıplak aranmasında işlev görüyorlar.
Ben bunu buraya bırakacağım, çıksın desin ki "Bu resimler montajdır, bunlar Robocop değil, bunlar A Takımı değil."
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) - Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.