| Konu: | Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarı ve Teklifleri |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 68 |
| Tarih: | 03.03.2015 |
DEMİR ÇELİK (Muş) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 684 sıra sayılı Polis Vazife ve Salâhiyet Kanunu'nun 35'inci maddesi üzerine söz almış bulunmaktayım, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Polisin, temel bilimler ve sosyal bilimlerde lisans ve lisansüstü eğitimine tam da vurgu yapan bu maddenin, beraberinde, bizim de topluma ve devlet ilişkisine bakışımızı zorunlu kıldığına inanmaktayım.
Devlet, bir hükümranlık ve hegemonik araçtır. Askerî ve sivil bürokrasiyle toplumu yönetmenin, toplumu yönlendirmenin, algı operasyonlarıyla toplumu şekillendirmenin aygıtıdır. Devlet, sömürü ve baskının aracıdır; devlet, hükümranlık aygıtlarıyla her gün toplumu hiçleştirirken, kendisinin toplum üzerinden mutlak ve kudret sahibi bir güç olduğunu dayatan güçtür. Bu manada, kültür, sanat, edebiyat ideolojik aygıtlarıyla yetinmez, din, inanç ve aynı zamanda kadim kültürlerin birikimlerini de topluma yeniden empoze ederek onu yönetmenin araçsallaştırıldığı, sömürü ve baskının hükümranlığının sürdürüldüğü bir siyasal organizmadır. Bu siyasal organizmanın toplum karşısındaki görev ve sorumluluklarını ifa edeceğine, toplumun ihtiyaçlarını karşılayacak bir mekanizmaya dönüştürüleceğine toplumun üstünde bir hükümranlık aracına dönüşmeye başladığından itibaren toplum özgürlüklerini kaybeder. İhtiyaçlarından, temel gereksinimleri beslenme, korunma, barınma ihtiyaçlarından yoksun bir toplumla karşı karşıya bıraktırmış olursunuz ki, oradan da siyasal ve sosyal travma yaşanır.
Bakınız, iki yılı aşkın bir zaman dilimidir çözümden bahsettiğimiz ülke gerçekliği tam da bizi nitelikli bir müzakereye, onurlu bir barışa, bu manada da toplumun kendi özgürlükleriyle buluşmasına fırsat vereceğine, toplumun elindeki hakları da alan, onları ceberut, otoriter zihniyetin hükümranlığına mahkûm kılan bir anlayışla bu kanun -yasa- Meclisin gündemine bir ayı aşkın bir zamandır getirilmiştir ve yirmi günü bulacak olan bir zaman diliminde de Meclis âdeta kitlenmiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 90'lı yıllarda olağanüstü hâlle yönetilen Güneydoğu ve Doğu Anadolu Bölgelerinde hepimizin yüreğini acıtan nice acı tablolar, nice acı olaylar ve vakalarla karşılaşmışızdır. 4 bin köy boşaltılıp yakılmıştır, 4 bin köyden göçürtülen 2 milyon 500 bin insanımız, metropollerin varoşlarında yaşama tutunmak adına sürgüne tabi tutulmuş, göçürtülmüştür, açlık, yoksullukla terbiye edilmek istenmiş, asimilasyonist politikalarla etnik kimliğinden uzaklaştırılarak topluma, rızası olmadan, sisteme, rızası olmadan entegrasyona tabi tutulmuştur.
Biz, 1990'ın ölüm kokan, kan kokan tecrübelerinden hareketle daha özgür, daha demokratik, daha şeffaf ve daha katılımcı bir yönetimin arzusunu taşıyor iken, bu tecrübelerden hareketle böylesi bir sistemi halklarımıza, toplumumuza armağan etmenin tarihsel misyonuna sahip milletvekilleri pozisyonunda bu görevi ifa etmemiz gerekirken, oradan ne yazık ki doğru tecrübeler çıkarmadığımızdan hareketledir yeni acılar yaşansın istiyoruz. Olağanüstü hâli belki ilan etmiş olmayacağız, sıkıyönetime ihtiyaç duymuyor olabileceğiz ama fiilî ve defakto noktada olağanüstü ve sıkıyönetimi yürütmekle mükellef olan valilere önüne geçilmez, sınır tanımaz yetkilerle polisi de, jandarmayı da, askeri de bağlamakla yetinmeyeceğiz, yargıyı da siyasal vesayete tabi valilerin yetkisine kuşatarak, valinin otoritesini Cumhurbaşkanlığının yereldeki iz düşümü bir otoriteye dönüştürerek, halkları, toplumları, inançları, kültürleri üzerinde bir biat, bir rıza gösterme, rıza üretme mekanizmasına dönüştürmüş olacağız.
O nedenle, bu madde dâhil olmak üzere bir bütün olarak bu iç güvenlik paketinin geri çekilmesi gerektiğini ifade ediyor, saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)