GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun çalışma gün ve saatlerinin yeniden düzenlenmesine; gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında bulunan 688, 687, 673, 658 ve 686 sıra sayılı Kanun Teklif ve Tasarılarının bu kısmın sırasıyla 6, 7, 8, 9 ve 10'uncu sıralarına alınmasına ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; bastırılarak dağıtılan (11/45) esas numaralı Gensoru Önergesi'nin 2 Mart 2015 Pazartesi günkü gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmına alınmasına ve Anayasa'nın 99'uncu maddesi gereğince gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmelerin bu birleşimde yapılmasına; 687 sıra sayılı Kanun Tasarısı ile 688 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin İç Tüzük'ün 91'inci maddesine göre temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin
Yasama Yılı:5
Birleşim:67
Tarih:02.03.2015

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adalet ve Kalkınma Partisinin grup önerisi hakkında söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Yine Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun klasik bir çalışma takvimiyle karşı karşıyayız. Burada, bugünden başlayarak 5 Nisana kadar aralıksız çalışma takvimini ortaya koyan bir çalışma planlanmış.

Şimdi, Meclisin çalışmasının ana sorumlusu, yürüten, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu çoğunluk partisi olması hasebiyle.

Şimdi, elimizi vicdanımıza koyduğumuzda çoğu zaman Meclisin aç-kapa yaptığı ve herhangi bir görüşmenin yapılmadığı sürede, on üç-on dört gündür "iç güvenlik yasa tasarısı" diye adlandırdığımız bir yasa tasarısını görüşüyoruz. Yine, seçim arifesine girdiğimiz bu dönemde, Milliyetçi Hareket Partisinin Olağan Büyük Kongresi'nin olduğu tarih de dâhil olmak üzere, Cumhuriyet Halk Partisinin birçok ilde ön seçim yaptığı bir süreçte bunların hiçbirisi dikkate alınmadan sadece ve sadece Adalet ve Kalkınma Partisinin kendi anlayışına göre Meclisi çalıştırmaya yöneldiği bir süreçten geçiyoruz. Yani demokrasi anlayışınız da bu zaten, demokrasi sadece kendiniz için var.

Cuma, cumartesi, pazarı tatil yaptınız çünkü Adalet ve Kalkınma Partisinin illerde temayül yoklaması vardı, cuma gününden itibaren tatil yaptınız. Peki, Mecliste grubu bulunan diğer partilerin çalışmaları ne olacak? Bunları niye dikkate almıyorsunuz? Demokrasi sadece sizin için mi geçerli? Türkiye'de uyguladığınız demokrasi de bunu gerektiriyor yani kendinize demokrasinin bütün sınırları sonuna kadar açık ama bu ülkede muhalefet yapıyorsanız yok olmaya mahkûmsunuz, bütün yasalarınız, bütün uygulamalarınız bunu gösteriyor. Şimdi buradan soruyorum: On iki-on üç gündür bu Mecliste "iç güvenlik yasa tasarısı" diye bir tasarı görüştük, gün geldi on dokuz-yirmi saat aralıksız çalıştık, on üç saat, sabah namazlarına kadar bu çalışmalarımız devam etti.

Peki, şimdi, Adalet ve Kalkınma Partisine buradan soruyorum: PKK'yla anlaşmaya varacaktınız, bu yasalarda birtakım düzenlemeler yapacaktınız, bu yasa ve düzenlemeleri PKK'nın talepleri doğrultusunda, terör örgütü oluşturmaktan İmralı'da yatan Abdullah Öcalan'ın talimatıyla iç güvenlik yasa tasarısını düzenleyecektiniz de bu Meclisi on üç gündür aralıksız niye çalıştırıyorsunuz, niye çalıştırma gereğini hissediyorsunuz? Yani bu milleti zorlayarak... Yazık değil mi bu milletin ışığına, elektriğine, suyuna, burada çalışanların fazla mesaisine? Bu on üç günde, bu memlekette iş bekleyen, aş bekleyen, atanamayan öğretmenlerden esnafına, çiftçimize kadar, o kadar sorun varken on üç gün boyunca bu Meclisi geceli gündüzlü, alınan talimat gereğince "Bu yasa ya çıkacak, ya çıkacak." deyip de 7 milletvekilinin yaralandığı, milletin burada birbirini kırdığı, döktüğü süreci yok yere yaşatmaya ne hakkınız vardı Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu olarak?

Şimdi, Abdullah Öcalan'la yapılan görüşmelerde tehdidi ve talimatı aldınız, açık söylüyorum, bu bir tehdit ve talimattır seçim öncesinde ve bugün, 28 Şubatta, Dolmabahçe'de açıklanan süreçte ne deniyor? Denilen şudur: "İç güvenlik yasa tasarısındaki bazı maddeler, bizim istemediğimiz maddeler geriye çekilecek. Hatta burada kavga dövüş geçen maddelerin de görüşmeleri yeniden yapılacak ve düzenlenecek." Yani neye el kaldırdınız? Bugün akşam görüşeceğimiz ve bundan sonra yapılacak düzenlemelerde neye el kaldıracak Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu? Ve buradan, Adalet ve Kalkınma Partisinin çıkan sözcüleri, Sayın Başbakan, Sayın Cumhurbaşkanı diyordu ki: "Milliyetçi Hareket Partisi HDP ile beraber olmuş, bonzaiyi, molotofkokteylini savunuyor." Şimdi, gelip buradan -Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna sesleniyorum- sözcüleri, Başbakan ve Cumhurbaşkanı Türk milletinden özür dilemelidir. "Evet, biz milleti yanılttık, biz millete yanlış söyledik, biz millete yalan ifadede bulunduk. PKK'yla görüşen, Öcalan'la görüşen biziz, HDP Grubuyla bu görüşmeleri yapan, pazarlığı yapan biziz." demesi gerekmez mi? Bu bir ahlaki tutum olmaz mı? Siyaseten ahlaki tutumu gerektirmez mi?

Şimdi, kendi içinizde istikrar yok değerli milletvekilleri. Hükûmetin içerisinde istikrar yok. Şimdi burada İçişleri Bakanı oturuyor, ben buradan soruyorum: 26 Şubatta Başbakan Yardımcısı, bu süreçten sorumlu, PKK'yla yapılan görüşmelerden sorumlu Başbakan Yardımcısı siz bu açıklamaları yapmadan önce açıklama yapıyor. Ne diyor sayın milletvekilleri? Hükûmet adına konuşuyor bu, bu Hükûmetin söylemidir, bu Hükûmetin ifadesidir: "Bunları yazmak kolay, birtakım ifadeleri ortaya koymak kolay. Biz hiçbir zaman için HDP'yle bir araya gelerek aynı masanın etrafında açıklama yapmayız." diyor. Kim diyor bunu? Başbakan Yardımcısı ve Hükûmet Sözcüsü Bülent Arınç.

Şimdi buradan İçişleri Bakanına soruyorum, İçişleri Bakanı olarak buradan cevap versin: Siz, bu HDP'yle yaptığınız açıklamayı, Abdullah Öcalan'ın mesajlarını Hükûmet olarak mı yaptınız Sayın İçişleri Bakanı? Ama, bunu dinleme gereği de duymuyorlar yani bu milletin gözünün içine baka baka yalan söyleniyor, bu milletin gözünün içine baka baka kandırılıyor. Üç gün önce, dört gün önce Sayın Cumhurbaşkanı Malatya'da kükrüyordu, Elâzığ'da kükrüyordu, "Bölücü terör örgütünün Meclisteki uzantıları." diyordu HDP'ye, "Onlar terörün önlenmemesi için orada direniş gösteriyorlar." diyordu. Bugün ne oldu?

Değerli milletvekilleri, ben size soruyorum: Hani terör örgütü vardı, hani onun uzantıları olan HDP vardı? Bunu kim söylüyor? Bunu Cumhurbaşkanı Erdoğan söylüyor. Bugün ne değişti? Dün ona da "Evet." diyorsunuz, dün yapılana da "Evet." diyorsunuz, bugünküne de "Evet." diyorsunuz. Bu ülkeyi getirdiğiniz son noktadır.

Değerli milletvekilleri, her seçimden önce algı yönetimiyle şunu oluşturuyorsunuz: 2+2 4'tür ama siz algı yönetimiyle 2+2'yi 7 gösteriyorsunuz, 8 gösteriyorsunuz. 2013'ün nevruzundan önce yine Abdullah Öcalan Diyarbakır meydanlarında mesaj verdi: "PKK silahı bırakacak." dedi. Dönemin Başbakanı Erdoğan, Hükûmet sözcüleri bir bahar havası estirdiler, dediler ki: "Silahlar bırakılıyor. Türkiye'de otuz yıl sonra barış geliyor." Nerede barış? 2013 yılından 2015 yılına geldik, PKK silah bıraktı mı değerli milletvekilleri? PKK, bırakın silah bırakmayı, gittikçe silahlandı. Dağdaki silahlı adamların yanı sıra, KCK yapılanmasıyla beraber şehirdeki militanlarını yapılandırdı ve hatta -iddiaların içerisinde- ellerinde 500'e yakın uçaksavar olduğu iddia ediliyor. Bugün siz inanıyor musunuz PKK'nın silah bırakacağına? PKK terör örgütünün silah bırakacağına nasıl inanabilirsiniz? Ben buradan İçişleri Bakanına soruyorum -arkada oturuyor- "Ey İçişleri Bakanı, Abdullah Öcalan ne diye içeride?" Abdullah Öcalan terör örgütü kurmak ve yönetmekten içeride. Peki, siz ne yapıyorsunuz? İçişleri Bakanı da yargılanacak, açık söylüyorum çünkü bu ülkede terör örgütü kurmak ve yönetmekten dolayı ömür boyu hapse mahkûm olan Abdullah Öcalan'a İmralı'dan terör örgütünü yönettiriyorsunuz Sayın İçişleri Bakanı. Yani, bu ülkeyi bir kaosun içerisine sokuyorsunuz, bu ülkeyi çıkmaz bir yola sürüklüyorsunuz, bu ülkede dün yaptığınız gibi yarın da aynısını yapacaksınız. PKK paralel devletini kurdurdunuz Hükûmet olarak.

Bu Hükûmetin üyelerine sesleniyorum: Doğuda, ülkemizin belli bir bölümünde PKK terör örgütü paralel yapılanması vardır. Orada güvenlik güçlerini kurdular, kendi asayiş birimlerini kurdular, kendi hukuk sistemlerini kurdular, mahkemeler oluşturdular, vergi topluyorlar, asayişi sağlıyorlar ve silahlı güçlerini oluşturdular. Bırakın silahların bırakılmasını, bu ülkede 6-7 Ekim olaylarında da gördük ki Kobani bahane edilerek bir iç isyan hazırlığı vardır. PKK, hiçbir dönemde olmadığı kadar sizin döneminizde güçlendi. PKK silah bırakmaz, bunu aklınızın bir tarafına koyun, PKK toprak almadan silah bırakmaz. Bunu kim söylüyor? Karayılan söylüyor, "Çünkü, silah bizim tek güvencemizdir. Biz hayatta silah bırakmayız." diyor. Bunu görmeyenlerin bu ülkede Hükûmet olması doğru değildir. Bu ülke sizin babanızın malı değildir, bu ülkede şehitlerin kanı vardır. Açık söylüyorum, yarın pişman olacağınız hiçbir olayın içerisine girmeyin. Bu sıralarda oturanların dedeleri de bu bayrak için, bu vatan için canlarını vermiştir, kanlarını dökmüştür.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SEYFETTİN YILMAZ (Devamla) - Bugün 3-5 kişinin yanlış öngörüsüyse, ihtirasları nedeniyle bu ülkeyi bir çıkmaza sürükleyemezsiniz. (MHP sıralarından alkışlar)