GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: HDP Grubunun, İstanbul Milletvekili Abdullah Levent Tüzel ve arkadaşları tarafından, Cizre olayları ve 6 kişinin ölümü nedeniyle 28/1/2015 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, Genel Kurulun 26 Şubat 2015 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin
Yasama Yılı:5
Birleşim:65
Tarih:26.02.2015

VAHAP SEÇER (Mersin) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Halkların Demokratik Partisinin vermiş olduğu, öncelikli olarak Cizre'de meydana gelen olayların ve bu olaylarda meydana gelen ölümlerin, yaralanmaların ve hepimizi üzen neticelerin araştırılmasıyla ilgili bir Meclis araştırma komisyonunun kurulmasıyla ilgili önergeyle alakalı söz aldım.

Değerli arkadaşlarım, tabii, geçtiğimiz yılın sonunda, bu yılın başında Cizre'de meydana gelen olaylar ve o olaylarda özellikle çocuk yaştaki vatandaşlarımızı kaybetmemiz bizi derinden üzüntüye sevk etti. Ancak, çocuk yaştaki ölümler, bu tip -tırnak içerisinde söylüyorum- provokatif olaylar sadece Cizre'de ya da doğuda, güneydoğuda meydana gelen olaylarda olmuyor. Gezi olayları sırasında ve süregelen birtakım toplumsal olaylarda birçok çocuk yaşta vatandaşımızı kaybettik. Berkin Elvan'ı kaybettik, çocuk yaşta bir yurttaşımızdı; Ali İsmail Korkmazları, Abdullah Cömertleri, Ahmet Atakanları hep daha hayatlarının baharında kaybettik. Ancak, Cizre'de meydana gelen olaylarda 6 yurttaşımız hayatını kaybetti, bunun 4'ü çocuktu. 27 Aralık 2014'te 19 yaşındaki Yasin Özer, 15 yaşındaki Barış Dalmış genç yaşta hayatlarını kaybettiler. 6 Ocakta 14 yaşındaki Ümit Kurt öldürülmüştür. Son olarak da 14 Ocakta 12 yaşındaki 6'ncı sınıf öğrencisi Nihat Kazanhan bu çatışmalarda hayatını kaybetti. Yine, 25 Şubatta, dün, Şırnak Cizre'de çocuk yaştaki yurttaşımızın yaralanmasıyla sonuçlanan bir olay var.

Bugün, cezaevlerindeki çocuklara uygulanan şiddeti, istismarı, cinsel istismarı konuşuyoruz ve gündemin en önemli konularından biri olan bu konuları konuşurken, Cizre'de ve daha önceki toplumsal olaylarda hayatını kaybeden çocuklarla ilgili bir komisyon kurulmasını da Mecliste tartışıyoruz. Aslında Sayın Cumhurbaşkanının 2006 yılında, o dönemde -Başbakanlığı döneminde- Diyarbakır'daki olaylar karşısında "Kadın da olsa, çocuk da olsa gözlerinin yaşına bakmayacağız." söylemi birçok şeyi ifade ediyor. Aslında, işte o, AKP'nin -bana göre- çocuk avı politikasının başlangıcı oluyor.

O günden bugüne bu tip olaylarda, devlet güçlerinin yaptığı saldırılarla, bombaların patlamasıyla, silahlı saldırılarla, gaz fişekleriyle kaç çocuk öldürülmüş, yıllara göre bir envanterini çıkardım. 2006 yılında 18 çocuk, 2007'de 3, 2008'de 1, 2009'da 12, 2010'da 14, 2011'de yine 31 çocuk -bunun içerisinde Uludere'de öldürülen 22 çocuk var- 2012 yılında 10, 2013'te 1 ve 2014'te de 3 çocuk öldürülmüş. Yine bu yılın başında, az önce de söylediğim gibi, 2 çocuk yurttaşımızı kaybetmişiz.

Cizre'de meydana gelen olaylar manidar. En son öldürülen, 14 Ocakta Yafes Mahallesi'nde kafasından vurularak hayatını kaybeden Nihat Kazanhan'ın kamyon şoförü babası olaydan hemen sonra şöyle bir ifade veriyor: "Nihat ve 3 arkadaşı oyun oynarken zırhlı araçtan inen bir polis Nihat'a ateş edip kafasından vurmuş. Hemen ardından da yerdeki mermi kovanını alarak zırhlı araçlarla olay yerinden uzaklaşılmış. Nihat polis tarafından öldürüldü. Sonuna kadar davacı olacağım. Oğlumun katillerinin bulunmasını istiyorum." Bu bir babanın feryadı, diyor ki: "Oğlumu polis öldürdü."

Hemen arkasından, İçişleri Bakanı Efkan Ala diyor ki: "Bugün orada polis silah da kullanmamış, herhangi bir gaz da kullanmamış dolayısıyla açık bir provokasyon." Her zaman olduğu gibi Hükûmetinizin sığındığı liman, provokasyon. Ve Davutoğlu, Sayın Başbakan -daha da acı bir ifade, daha da manidar bir ifade- diyor ki: "Buradan net olarak ifade etmem gerekir ki bunun herhangi bir şekilde emniyet görevlilerimizin kurşunuyla öldürülmesi söz konusu değil. Orada ne fiilî bir müdahale ne de gaz kullanımı söz konusu oldu."

Ama bakın, tutuklanan özel harekâtçı polis memurunun -bugün basında da yer aldı- ifadesi var. Kamera kayıtlarından, olaydan sonra bu "H.V." isimli -baş harflerini veriyorum isminin ve soy adının- polis gözaltına alınıyor ve ifadesinde diyor ki: "Bu çocuğu yani Nihat'ı Mehmet Nurbaki Göçmez adlı polis öldürdü." Ve olayı anlatıyor: "Biz, oraya aşırtmalı gaz atmamız söylendi, bunu yaptık. Ama bir pompalı tüfek vardı, av tüfeği vardı, Mehmet Nurbaki bunu aldı, hedef gözetmeksizin çocukların olduğu tarafa, kalabalığa ateş açtı ve bir çocuk orada yere düştü, çocuğu alıp götürdüler." diyor. Ama asıl manidar olan ne biliyor musunuz bu ifadede? Diyor ki: "Biz bu dosyada kimsenin tutuklanmayacağını düşünüyorduk." Yani diyor ki: Çünkü, bugüne kadar birçok böyle ölüm oldu, polis kurşunuyla birçok çocuk öldürüldü, vatandaş öldürüldü ama kimse bunun arkasını aramadı, aradıysa da bir sonuç elde edilemedi. Hani Ali İsmail Korkmaz'ın annesi de mahkemeden sonra "Lanet olsun böyle adalete!" dedi. Şimdi, bu vurguyu yapıyor polis memuru.

Peki, o dönemde Sayın Cumhurbaşkanı ne diyor? O da "Provokasyon var." diyor. Diyor ki: "Cizre'de bugün tezgâhlanmaya çalışılan oyunu biliyoruz. Bu devletin resmî giysileri içerisinde olan, zırhlı araçlarıyla caddenin kenarına bombayı koyanları görüyor musunuz?" Yani, bu bir provokasyon: Polis var, devletin kolluk güçleri var, emniyet güçleri var ama bunlar da kendi içerisinde bölünmüş; bir kısmı provokasyon yapanlar, bir kısmı da "Bizim polisimiz, AKP'nin polisi." diyor. Devletin polisi ortada yok. Diyor ki: "Arkasından yine, devletin başka görevlisi bunu yakalayabiliyor." Yani, birisi bombayı koyuyor, bir diğer polis geliyor, bunu yakalayabiliyor.

Bülent Arınç da yine "Provokasyon var." diyor, o da çözüm sürecine bağlıyor; "Çözüm sürecini akamete uğratmak için yapılan provokasyonlar." diyor. Mealen söylüyorum. "Bu sadece bir asayişsizlik olayı değil, aynı zamanda çözüm sürecini de yakından ilgilendiriyor."

Şimdi, ne hikmetse bu Hükûmet, meydana gelen bütün olayları... Aslında, sadece asayişle ilgili değil, bakın, Merkez Bankasıyla ilgili çok önemli gelişmeler oldu dünden bu yana; Merkez Bankasından sorumlu Başbakan Yardımcısı istifanın eşiğine geldi, Merkez Bankası Başkanı "Yeter artık, işime karışıyorsunuz." dedi, istifanın eşiğine geldi ama Cumhurbaşkanı dedi ki: "Bunlar, bu yapılanlar, Merkez Bankasının aldığı kararlar bir anlamda provokatif kararlar." Yani, birilerinin vesayetinde yapılan, birileri tarafından yönetilen, birileri tarafında emir ve sevk edilen...

Şimdi, bir tarafta barış süreci, Türkiye'nin kanayan yarası, Kürt sorunu; mutlaka çözüme ihtiyaç var. Gerçekten, keşke samimi olduğunu bilsek hem iktidarın hem diğer tarafların. Ve bunun Meclis çatısı altında olmasını defaatle dile getirdik, buna inanabilsek biz de katkı sunalım diye. Böyle bir süreç işliyor ve birtakım provokatif eylemler var. Hükûmet diyor ki: "Bu yapılanlar provokasyon." Peki, bunu kim önleyecek, bu provokasyonu kim önleyecek? Emniyet kimin elinde, İstihbarat Teşkilatı kimin emrinde, jandarma kimin emrinde? Şimdi, Hükûmet olarak siz bunları şikâyet etmeyeceksiniz, kimse bu provokasyonları yapanlar ortaya çıkartacaksınız.

Dolayısıyla, gerçekten, doğuda, güneydoğuda çözüm sürecine yönelik birtakım olaylar oluyor, bunu yok sayamayız ama demokratik hakkını kullanan, gerçekten devletin herhangi bir konudaki politikalarına karşı demokratik hakkını kullanan, anayasal hakkını kullanan, barışçı gösteriler yapan insanlara da, maalesef, polis hedef gözetmeksizin o demokratik hakkı önlemek adına şiddet kullanıyor. Bunu da buradan açıklıkla ifade etmek zorundayız ve verilen önerge son derece doğru bir önergedir.

Bizim bu önergeye "evet" oyu kullanacağımızı ifade ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP ve HDP sıralarından alkışlar)