| Konu: | MHP Grubunun, Adana Milletvekili Seyfettin Yılmaz ve arkadaşları tarafından, Suriye'de devam eden iç savaştan dolayı ülkemize sığınan Suriyeli göçmenler ve Osmaniye'de bulunan Cevdetiye Türkmen kampında yaşayan soydaşlarımızın sıkıntılarının ve çözüm yollarının derinlemesine incelenmesi, eksikliklerinin giderilmesi, destekleme yollarının araştırılması, idari ve kurumsal yasal düzenlemelerin yapılması amacıyla 20/1/2015 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 25 Şubat 2015 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 64 |
| Tarih: | 25.02.2015 |
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; verdiğimiz Meclis araştırma önergesiyle ilgili Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Konuşmama başlamadan önce şunu ifade etmek istiyorum: Geçen hafta Adana'da bir gazetenin sahibi ve kendisi de gazeteci olan Koza Yardımcı Hanımefendi Nevşehir'de gittiği otelde sabahın beşinde göz altına alınıyor. Koza Yardımcı bir gün önce Adana Adliyesine gidiyor, milletvekilliği adaylığına müracaat etmek üzere sabıka kaydı alıyor. Orada kendisine herhangi bir işlem yapılmamasına karşılık, ta yedi ay önce Vali Coş'u Twitter üzerinden eleştirdiği için bir bayan Nevşehir'de gittiği otelde, sabahın beşinde göz altına alınıyor. Yani bu, Türkiye'nin hukuk olarak insan hakları açısından hangi noktaya geldiğinin bir göstergesidir. Bunu öncelikle belirtmek istiyorum.
İkinci husus: Bugün Sayın Başbakan grup toplantısında, Sayın Genel Başkanımız Devlet Bahçeli'nin Necdet Özel'in, Genelkurmay Başkanının tırnağına kurban olması gibi bir ifadede bulunmuştur. Bu talihsiz bir ifadedir. Burada, Süleyman Şah Türbesi'nin, vatan toprağının, ata yadigârının oradan alınarak kaçırılan bir operasyonu yürüten Genelkurmay Başkanının tırnağına kurban olunmaz. Eğer tırnağına kurban olunacaksa şunu ifade ediyorum: 1973 yılında Süleyman Şah Türbesi'nin bulunduğu alanın yapılan baraj neticesinde sular altında kalması sonucunda Suriye ekibi Türk heyetine diyor ki: "Burası sular altında kalacak, buradaki türbeyi alın, Türkiye'ye götürün." Türk heyetinin verdiği cevap şudur, bu heyetin başında bulunan Albay Necabettin Ergenekon aynen şu ifadede bulunuyor: "Burası Türk toprağıdır. Edirne, Kars, Ardahan, Adana neyse burası da aynıdır, burası bizim toprağımızdır." Onun üzerine, "Biz size bir başka yer gösterelim, oraya bu türbeyi kaldırın." dendiği zaman da aynen şu ifadelerde bulunuyor: "Burası Türk toprağıdır. Burası sular altında kalacaksa biz burayı, bu türbeyi Suriye'de istediğimiz yere koyarız ve inşa ederiz. Eğer bunun gereğini yapmazsanız bunu Ardahan'ın, Kars'ın, İstanbul'un işgaliyle aynı konuma sokarız ve gereğini yaparız." ifadesinde bulunmuştur. Bunun üzerine toplanan Suriye Hükûmeti ve heyeti, Türk heyetinin, dönemin Türk Hükûmetinin bu tutarlı tavrı ve bu heyetin başındaki Albay Necabettin Ergenekon'un bu kararlı duruşu karşısında Türk heyetine istediği noktada ve istediği yerde bu türbenin taşınması noktasında görüş belirtmiş ve izin vermiştir. İşte bir tarafta vatan toprağını IŞİD terörüne karşı bile koruyamayan, bir başka terör örgütünden destek alarak o türbeyi bir gecede PYD'nin önderliğinde ve rehberliğinde oradan kaçıran bir Hükûmet ve Genelkurmay Başkanlığı, diğer tarafta da Türk milletinin, Türk devletinin itibarını koruyan bir anlayış. Şimdi burada eğer tırnağına kurban olunacaksa Sayın Başbakan, bu dönemde Türk milletinin haysiyetini, onurunu kıran bu Hükûmete ve bu Hükûmetin Genelkurmay Başkanı Özel'e değil, işte o anlayışı ortaya koyan hükûmete ve o heyetin başındaki Albay Necabettin Ergenekon'un tırnağına kurban olması gereken Sayın Davutoğlu'dur, bunu açıkça ifade etmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri, Suriye'den ülkemize yaklaşık 1,5 milyona yakın sığınmacı gelmiştir. Bu süre içerisinde bu şunu gösteriyor ki dönemin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, yine dönemin Başbakanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın Orta Doğu'da yaşanan süreci görememesi, o coğrafyada planlanan oyunu görememesi veya bu oyunun uygulanmasının bir parçası olarak Orta Doğu'nun yeniden şekillenmesi, Irak'taki Türkmenlerin, Suriye'deki Türkmenlerin yerlerinden, yurtlarından edilerek o bölgelerin başka yapıların ve güçlerin eline geçmesi oyununu göremeyecek şekilde şunu ifade etmişlerdi: "İki hafta sonra Emevi Camisi'nde cuma namazı kılacağız." diyen, söylemlerde bulunan bu Hükûmete şunu söylüyorum: Siz, iki hafta sonra Şam'da Emevi Camisi'nde cuma namazı kılamadınız ama ne yazık ki bugün Türkiye'yi getirdiğiniz nokta şudur: Suriye'den kaçan sığınmacıların Türkiye'de cami önünde dilencilik yaptıkları bir süreci yaşattınız. Bugün "Emevi Camisi'nde cuma namazı kılacağız." dediğiniz noktadan Suriye'deki mültecilerin Türkiye'de cami önünde dilencilik yaptığı bir ortam sizin yanlış politikalarınızın eseridir.
Bakın, değerli milletvekilleri, yine Suriye'den gelenler 1,5 milyona yakın, Adana'da da resmî rakamlara göre 120 bin, gayriresmî rakamlara göre 180 bin civarında. Burada bu sığınmacılara kucak açmak, onları kucaklamak bizim geleneğimizde, örfümüzde var, bundan dolayı teşekkür ederiz. Ama gelinen nokta şudur: Şu anda bir kaos ortamı vardır, Suriye'den gelen Adana'daki mülteciler için söylüyorum. Bakın, suç çetelerinin eline geçmiştir, kızları fuhuş bataklığının içerisinde suç örgütlerinin eline düşmüştür. Orada iş barışı bozacak birçok gelişme vardır. Bundan dolayı Adana neredeyse sosyal patlamaya hazır bir kent hâline gelmiştir.
Buradan, Suriye'den gelen Türkmenlerle ilgili meseleye geçmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri, bundan yaklaşık birkaç ay önce Osmaniye Cevdetiye'deki Türkmen kampını ziyaret ettim. Burada yaklaşık 9.500'e yakın Türkmen yaşamaktadır, bu kamplarda. Osmaniye ilinde kamp dışında da 18 bine yakın Türkmen yaşamaktadır. Bu Türkmenler, Halep'te, Şam'da, Suriye'de bin yıldır, Osmanlının emanetleri olarak, bizim aynı soydan, aynı boydan, aynı kandan geldiğimiz Türkmen kardeşlerimizdir. Bunlara sahip çıkmak Türk devletinin borcudur. Bunları bu kampa almaktan dolayı teşekkür ediyoruz ama kampı gezdiğimde şunu gördüm: Kamp gerçekten içler acısı. O kamplarda yaşayan 9.500 Suriyelinin(*) hayattan bezmiş bir vaziyette, geleceğe endişeyle bakan bir durumla karşı karşıya olduklarını görüyoruz. Bakın, 15 metrekarelik çadırları 8 kişi, 10 kişi, 12 kişi -aynı çadırı- paylaşmak zorunda kalıyorlar. Tamamı çadırlarla kaplı olan bu yerde yazın sıcaktan -Osmaniye'nin sıcağını hepiniz bilirsiniz- kışınsa soğuktan ciddi manada sıkıntı yaşıyorlar. Gittiğimdeki manzara tüylerimi ürpertmiştir. Lağımlar ortada akıyor, duş alabilecekleri, banyo yapabilecekleri banyoları mevcut değil, suları sık sık kesiliyor. Yetmiş iki saat elektriğin verilmediği, neredeyse Belene Kampı'nı andıracak şekilde birtakım uygulamaların olduğunu görüyoruz. Zaten, Suriye'de uygulanan politika neticesinde eğitimsiz bırakılan Türkmen çocukları Türkiye'de buna benzer sıkıntıları yaşıyor. Burada, Libya müfredatına göre sayıldığı için, üniversiteye girişlerde çok ciddi sıkıntılar yaşıyorlar. Bu çocuklar eğitimlerini alamıyorlar. Bunlar Türkmen çocukları, bizim akrabalarımız; aynı kandan, aynı boydan geliyoruz. Edirne'deki, Kars'taki, Adana'daki, Trabzon'daki Türkmenler neyse onlar da aynıdır. Buradan Hükûmete sesleniyorum: Dört yıldır buradalar; bu çocuklara sahip çıkmamız gerekiyor. Bu çocuklarımızı Türkçe müfredata göre eğitime alarak, bu çocuklarımızın baba gördükleri, her zaman için gurur duydukları Türk devleti tarafından sahipsiz bırakılmadıklarını göstermemiz lazım. Sağlık hizmeti alma noktalarında orada çok ciddi sıkıntıları var. Orada saatlerce kaldım, toplantı yaptım. Türk devletine her zaman sahip çıkıyorlar ama kendilerini ötekileştirilmiş, ihtiyaçlarının giderilmediğini, sıkıntılarla baş başa gördükçe ciddi sıkıntıyla karşı karşıya kalıyorlar.
Bu araştırma önergemize destek vererek, başta Cevdetiye olmak üzere, Türkmen kamplarında yaşayan bu soydaşlarımızın, kardeşlerimizin, akrabalarımızın sıkıntılarını el birliğiyle beraber çözmemiz lazım. Bin yıldır bu devletin bir mensubu olan, çeşitli vesilelerle Suriye'ye, Irak'a giden Türkmen kardeşlerimize sahip çıkmak Türk milletinin, Türk devletinin ana görevidir. (MHP sıralarından alkışlar)