| Konu: | Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarı ve Teklifleri |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 63 |
| Tarih: | 24.02.2015 |
MHP GRUBU ADINA FARUK BAL (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir haftayı aşkın bir süreden beri, polis devleti inşasına yönelik bu tasarıyla ilgili olmak üzere Mecliste görüşmeler yapılmaktadır. Bunun en ağırı 21 Şubat günü cereyan etmiştir. 21 Şubat günü Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu muhalefet partilerinin İç Tüzük'te yer alan birtakım haklarını gasbetmiş ve kaba kuvvet kullanmıştır. Bu gasbın ve kaba kuvvet kullanmanın neticesinde, sadece demokratik ülkelerde olan muhalefetin söz söyleme, kanunlar hakkında genel görüşlerini beyan etme, yürütmeyi sorularla denetleme, önergelerle kanun maddelerine yön verme gibi hakları olduğu gibi ortadan kaldırılmıştır. Böyle gelen bir kanunun polis devleti inşasına yönelik olduğu ortaya çıkmıştır.
Değerli arkadaşlarım, muhalefetin sadece demokrasilerde olduğunu hepimiz biliriz ve muhalefetin sözünün kısıldığı, hareket alanının daraltıldığı yerin de demokrasi olmadığını hepimiz biliriz; Türkiye'nin gidişatı da buraya doğrudur ve üzerinde söz aldığım ikinci bölüm de tam bu noktayla ilgilidir.
Şimdi, ikinci bölümde, polislerle ilgili birtakım düzenlemeler yapılmaktadır. Bu düzenlemeleri ayırdığımız zaman, birinci olarak ifade edilen şudur: 17, 25 Aralık yolsuzluk operasyonunda delilleri elde etmiş olan polisler, mensup olduğu inanca veya düşünceye bağlı olmak üzere, "İnlerine kadar girilip hesap sorulacak" lafıyla bir muameleye tabi tutulmaktadır. İşte, o muamelenin neticesinde de bu kanunda polis okulları, polis koleji ve akademisi külliyen kaldırılmaktadır.
Değerli arkadaşlarım, bunun adı olduğu gibi "intikam alma amacıyla devlet organlarının kullanılması"dır. Yasama meclisi abesle iştigal etmez, yasama meclisi intikam aracı olarak kullanılamaz.
Yine, suçlarda şahsilik ve cezalarda kanunilik prensibi gereği, her kim ne suç işlemiş ise o suçun cezasını elbette ki hukuk önünde verecektir. Varsayalım ki polis okullarından kaynaklı, polis kolejlerinden ve akademisinden kaynaklı ve varsayalım ki Hükûmeti ortadan kaldırmaya yönelik bir çalışma yapılmıştır, o zaman bu, kanun indinde suçtur. Bunun delillerini bulun, bağımsız ve tarafsız mahkemede yargılayın. Onun yerine, tamamen aşiretçilik, kabilecilik hukukunun geçerli olduğu dönemde olduğu gibi bir düşünceye mensup olanların tamamını suçlu sayıp onlara karşı yasa çıkarmak müktesep hak kuralını ihlal etmek demektir.
Değerli arkadaşlarım, bu bir tasfiye kanunudur. Bu tasfiye edildikten sonra boşalan yere bileşik kaplar misali AKP polisi gelecektir. İşte AKP polisinin gelmeden önce eline sözlerimin başında ifade ettiğim gibi demokratik toplum gereğine inanmış hiçbir ülkede bulunmayan aşırı yetkileri veriyorsunuz. İfade hürriyetini, fikir hürriyetini, toplu gösteri hürriyetini, siyasi faaliyet hürriyetini, adil yargılanma hakkını, mahkemelerin bağımsızlığını, kuvvetler ayrılığı ilkelerini halk ile yeksan edecek şekilde polise büyük güç veriyorsunuz. Polisin elde etmiş olduğu bu güç ile sizin siyasi yönlendirmelerinizin neticesinde polis devletinin inşası için tüm malzemeler hazır bulunmaktadır. Oysa polis, maaşında, fazla mesaisinde, kadro ve ilerlemelerinde, emekliliğinde, ek göstergesinde AKP Hükûmetinden bir adım atmayı beklemektedir. Başpolisler rütbe ve statü beklemektedir, rütbeli Emniyet mensupları, emeklilikleriyle ilgili birtakım düzenlemeleri beklemektedir. Bunların hiçbiri yok; aksine, polisleri AKP polisi hâline getirecek yeni bir terfi sistemi getirilmekte ve bu terfi sistemi de polis teşkilatını karakolundan Genel Müdürlüğüne kadar AKP'nin ilçe ve genel merkez teşkilatlarına kadar bağımlı hâle getirecektir.
Değerli arkadaşlarım, konuşmamızın bu bölümünde size bir fotoğraf göstereceğim. AKP milletvekilleri, lütfen buna iyi bakın: Bu fotoğrafta, şu görmüş olduğunuz, sizin Süleyman Şah Türbesi için yeni bulduğunuz yerdeki diktiğiniz bayrak. Şu görünen, orayı koruyan Türk ordusunun tankı, üzerinde Türk Bayrağı var. Şuradakiler ise PKK işareti yapan -şu bayrak da Abdullah Öcalan posteri- ellerinde kalaşnikof... Ne yaptığınızın farkında mısınız siz?
Değerli arkadaşlarım, bunları aklı başında olarak dinleyin. 1921 yılında bu devlet yeni kurulurken Suriye topraklarına bir bayrak dikebilmek için Ankara Anlaşması'yla Süleyman Şah Türbesi üzerinde hak iddia edilmiş ve alınmıştır. O bölge bir Türkmen bölgesidir, Türkmen bölgelerinin Türkiye Cumhuriyeti devletinin güvencesi altında olduğuna ilişkin bir bayraktır bu. Daha sonra, bir baraj yapımı nedeniyle, bunun tabii bir nedenle nakli gerektiğinde yine -şimdi sizin naklettiğiniz yer bir Türkmen bölgesidir- Türkmen bölgesine nakledilmiştir Süleyman Şah'ın Türbesi ve onun etrafında 16 tane Türkmen köyü vardır. Onlar, o türbeyle birlikte kendilerinin Türkiye'nin teminatı altında olduğunu hissetmektedirler. Şimdi, siz naklettiğiniz bölgenin PYD kontrolü altında olduğunu gördünüz. Yine, siz PYD'yi, Cumhurbaşkanı başta olmak üzere, Başbakan olmak üzere "Kandil'den farkı yok, terörist." olarak ilan ettiniz ve siz Osmanlı İmparatorluğu'nun kurucusunun dedesinin naaşını bulunduğu yerden getirebilmek için "terörist" ilan ettiğiniz kişilerin eskortluğunda türbeye kadar gittiniz(X), onların korumasına ihtiyaç duydunuz. Onların koruması bittiğinde dünya âlemin terörist ilan ettiği IŞİD'çilerin koruması altında gittiniz ve bulunan türbeyi hâk ile yeksan edip yıktınız. Arkasından, aynı korumayla gelip terörist ilan ettiğinize, Osmanlı Devleti'nin kurucusunun dedesinin naaşını bu PKK terör örgütlerine emanet ediyorsunuz. Ne anlama geldiğinin farkında mısınız? Bu şu anlama geliyor: "Ben Suriye'de oluşturulabilecek olan yeni bir oluşum için şimdiden 'evet' diyorum." Bunun anlamı budur. AKP Hükûmetini kastediyorum, ben asla onu kabul etmem. Bu, AKP Hükûmetinin şimdiden Süleyman Şah'ın türbesini oraya gömmekle, orada oluşmuş olan fiilî hâkimiyeti uluslararası hukuk açısından tanıyacağına işarettir ve bu, değerli arkadaşlarım, herkesin övündüğü, Cumhurbaşkanının, Başbakanın kolları sıvayıp beyaz gömleklerle operasyon filan yönettiği bir iş değildir. Aha, burada askerler var, bir tanesi de burada. Sorun bakayım askerlere...
Ordunun 3 tane harekâtı vardır: 1) Hücum, 2) Savunma, 3) Ricat. Ricatın en önemli özelliği de bulunduğu yerden çekilirken oradaki malzemeleri, binayı, aracı gereci yok etmektir; işte, sizin yaptığınız. Türbeyi yok etmekle ricat hareketi yaptınız. Bu, asla bir başarı değil, asla bir zafer değildir, olduğu gibi bir hezimettir ama boyalı basın, emrinizdeki "Alo Fatih"lerle Türkiye'ye bunu dünyanın gözünün kamaştığı bir zafer olarak sunabiliyorsunuz. Yani, söyleyecek laf bulamıyorum, söyleyecek laf bulamıyorum içine düşülen kepazelikle ilgili, içine düşülmüş olan millî, manevi değerlerin çukur içerisinde, irin içerisinde erimesiyle ilgili diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)