GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarı ve Teklifleri
Yasama Yılı:5
Birleşim:63
Tarih:24.02.2015

SEDEF KÜÇÜK (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 684 sıra sayılı Kanun Tasarısı'nın 18'inci maddesi üzerine söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Konuşmama başlamadan önce şehit pilotlarımıza Allah'tan rahmet, yakınlarına ve ülkemize sabır diliyorum.

Değerli milletvekilleri, haklar ve özgürlüklerin yasal korunmaya alınmasının ve hukukun üstünlüğünün en temel metinlerinden birisi olan Magna Carta'da "Özgür hiç kimse kendi benzerleri tarafından ülke kanunlarına göre yasal bir şekilde muhakeme edilip hüküm giymeden tutuklanmayacak, hapsedilmeyecek, mal ve mülkünden yoksun bırakılmayacak." denilmektedir. Magna Carta'nın bu maddesi tam sekiz yüz yıl önce yazılmış. İnsanlık o günden bu yana özgürlük mücadelesinde daha fazla mesafe kat etmiş, özgürlüklerin alanını genişletmiş ve insanı merkeze alan bir bakış açısı gerçekleştirmiş. Bu sözleşmenin akdedilmesinden tam sekiz yüz yıl sonra, insanlık hak ve özgürlükler konusunda bu kadar mesafe almışken, 21'inci yüzyıl Türkiye'sinde insan haklarını askıya alan böyle bir tasarıya ilişkin temel soru şudur: Bu tasarıyla amaçladığınız nedir? Çağdaş dünya toplumları özgürlükleri genişletmeye çalışırken, bütün bu demokrasi ve insan hakları birikimini yok sayan bu tasarıyla ülkemizi hangi karanlığa doğru sürüklüyorsunuz? Ya da bunun farkında mısınız? Aslında bu karanlığın sonunda ne olduğu sorusunun yanıtı hiç de zor değil. O karanlığın sonunda polis devleti var, o karanlığın sonunda korkunun, baskının ve kontrolün olağanlaştığı, suskun bir toplum var; o karanlığın sonunda devlet eliyle uygulanan terör var. İşte biz buna karşıyız diyoruz, işte biz buna geçit vermeyeceğiz, karanlığa suç ortağı olmayacağız diyoruz. Biz bu karanlığa, geçtiğimiz günlerde tanıklık ettik. Milletvekillerine bile pervasızca saldıran zorba zihniyeti gördük. Kendi sesinden başka bir sese tahammül edemeyen bir ilkellik geçtiğimiz günlerde bu çatı altındaydı. Bu, yaratılmaya çalışılan topluma dair açık bir ipucuydu, geçirilmeye çalışılan bu kanunun aleni bir provasıydı. Farklılıkları kabullenemeyen, "Ya benden olursun, benim gibi düşünürsün ya da yok olursun." zihniyetinin bir yansımasıydı bu çatı altında olanlar. Ama yalnız bu çatı altında değildi ki bu zihniyet? Geçtiğimiz haftalarda protesto hakkını kullanan kadınlarımızı sokakta sürükleyen de aynı zihniyetti, geçtiğimiz yıllarda Uludere'de kendi halkına bomba atan da, sokakta çocukları vuran ve cenazelerini yuhalatan da aynı zihniyetti. Demokrasiye tahammülü olmayan, şiddetin dilini konuşan bir zihniyetti bu çatı altında olan. Bu çatı altında olanlar yalnızca bir şiddet zihniyetinin yansıması değildi, aynı zamanda dehşetli bir korkunun tezahürüydü. Kendi toplumundan, her kıpırtıdan, farklı her sesten duyulan bir korkunun ifadesiydi. İşte bu korku yüzündendir ki birileri insanlarımızı bu kadar kamplaştırıyor, bu yüzden "Senden, benden" diye ayırıyor, toplumu yüzdelere bölüyor; işte bu yüzdendir ki kendini korumak için kardeşi kardeşe düşman ediyor, işte bu yüzden komplo teorilerinin ardına saklanıyor bu zihniyet. Korkuyla ve komplo teorileriyle gerçeklikten uzaklaşan, gerçeklikle bağını koparan bir yönetim anlayışının da toplumu nereye götüreceği açıktır. Bakın bütün otoriter ülkelere, güvenlik adına özgürlükleri askıya alan iktidarlar göreceksiniz; baskıyla bunalmış toplumlar ve eninde sonunda sosyal bir patlama olması kaçınılmaz ülkeler göreceksiniz; mutlak bir iktidar kurmak için demokrasiyi, insan haklarını kurban veren keyfî yöneticiler göreceksiniz.

İşte bu kanun tasarısının amacı budur, ülkenin sürüklendiği yer de burasıdır, bunun yükü de çok ağırdır, taşınamaz diyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)