| Konu: | CHP GRUBU ÖNERİSİ |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 122 |
| Tarih: | 20.06.2012 |
DEMİR ÇELİK (Muş) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin çalışanların toplu sözleşme ve grev hakkına ilişkin araştırma önergesi aleyhine söz aldıysam da lehine ifadelerimi dile getirmek üzere huzurlarınızdayım. Saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ister özel ister tüzel konumda olsun sermayeyi elinde biriktirenin, sermaye birikimine dayalı iktidarı elinde tutanın egemenlikçi ve hükümranlık ilişkisine bağlı olarak halkı, toplumu ezen, mahkûm eden, onun insani, vicdani, sosyal ve siyasal haklarını gasbeden konumda olması kabul edilebilir bir durum değildir. Kaldı ki, günümüz dünyasının, hukuk devletine dayalı, insan hak ve özgürlüklerine dayalı bir hukuk devletini işaret ettiği, buna dair önemli ve ciddi düzeyde değişmelerin ve gelişmelerin yaşandığı günümüz dünyasında Türkiye'nin de değişmek durumunda olduğu, dolayısıyla da 1960 Anayasası'nı da, 1982 Anayasası'nı da aşan niteliksel bir kısım değişimlere öncülük etmesi de açık olan bir realitedir. Ama ne yazık ki son dönemlerde ve zamanlarda yaşadığımız, gözlemlediğimiz, bu, böylesi bir süreçte kendisine dair olumlu noktada beklenen değişimin aksine, gerici, tutucu, muhafazakâr, toplumun temel çıkar ve menfaatini gözetmeyen, erkin, iktidarın ve devletin kutsanmışlığına dayalı olarak kendisini topluma dayatan bir zihniyet de gözlemlenmekte, tarafımızdan izlenmektedir.
Yakın zamanda Türk Hava Yollarında çalışanların toplu sözleşme ve grev hakkı yerine getirilmediği hâlde, bunu kullanmak isteyen insanların mağduriyeti orta yerdeyken, 305 çalışanın işine keyfî bir noktada son verilmişken, bu keyfiyeti hukuk devletinde bulmamızın mümkün olmadığı -buna dair bir kısım yasal yaptırımların beklentisi içerisinde toplumun temel talebini karşılamak varken- yine aylardır toplu sözleşmeyi bekleyen çalışanların, emekçilerin, kamu emekçilerinin beklentilerinin yerine getirilmediği, onların insani koşullara kavuşturulması yönlü bir duyarlılığın iktidar tarafından yerine getirilmediği bir gerçek olmaya da devam ediyor.
İster devlet olsun ister özel kurum ve kuruluş olsun, emeğiyle geçinmek zorunda olan kişinin yasal güvencesi olan grev ve toplu sözleşme sosyal ve siyasal bir haktır, sosyal ve siyasal hak olan bu hakkın yerine getirilmesi onun insani sorumluluğunun gereğidir. Hâl böyle iken, insanların insani yaşam koşullarına ulaştırılması, insani yaşam koşullarının sağlanması da hukuk devletinin göreviyken, bundan kaçınmak, bu görevi ifa etmemek, aksine hak gasbına yönelmek de hukuk devletinin işi değil.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; düşününüz ki Türkiye'de 25 milyon civarında vatandaşımız yoksulluk sınırıyla karşı karşıya. Yoksulluk sınırının 2.800 lira civarında olduğu ülkemizde birçok çalışanımız hâlâ asgari ücretten, asgari ücrete yakın bir seviyede yani açlık sınırının da altında bir maaşla çalışmak ve çalıştırılmak durumunda. Emeklilerimizin, BAĞ-KUR, SSK emeklisinin 700-800 lira aldığı, memurlarımızın 1.500-2 bin lira civarında bir maaşa tabi tutulduğu, özlük haklarının her geçen gün elinden alınarak yoksullaştırıldığı bir Türkiye'de devlete düşen, toplumu mutlu kılmaktır, özgür kılmaktır. Hele hele devlet, her seferinde dünyanın gelişmiş 16'ncı ekonomik gücü olduğu iddiasıyla övünürken, bu gelişmiş ekonomik düzeyini toplumla paylaşamıyorsa, adilane bölüştüremiyorsa, adil ve sosyal devlet olmanın gereği olarak onlara eşit mesafede duramıyorsa elbette ki burada bir kaos vardır, çelişki vardır, buradan da çatışmanın, çelişkilerin, huzursuzluğun ortaya çıkması muhtemeldir.
İşte, adaletsizliği gidermek, toplumu huzura kavuşturacak bir kısım sosyal ve siyasal tedbirleri devreye koymak da devletin bizatihi görevi olduğu gibi, onun yanında bu işi yürüten yasama organının da görevidir. Yasama organı yani Millet Meclisi her türlü hukuksuzluğun, adaletsizliğin ve eşitsizliğin olduğu yerde toplum lehine, birey lehine, insan lehine çözümleri öngören, ona dair araştırma önergeleri, yasal değişiklik teklifleri, kanun değişiklikleri teklifleri ve ilgili yasal, anayasal düzenlemeleri yapmak ve denetlemekle mükelleftir. Çalışanlarımızın milyonlarcasının yoksulluk sınırının altında bir gelire sahip olması, onların toplu sözleşme ve grev hakkından yoksun bırakılması, nasıl ki bir hukuk devletinin görevi değilse, aynı zamanda insanın da, insan dediğimiz sosyal varlığın da bizatihi sorumluluğu dâhilinde yerine getirmesi gereken bir koşuldur.
Biz en nihayetinde emekçinin ve ezilenin hem psikolojik hem sosyal varlık olmaktan ileri gelen temel ihtiyaçlarını karşılamadığımızda, hem onu üretimden ve üretimdeki aktivitesinden almış hem de toplumsal dayanışma, toplumsal etkinlik ve verimlilikten de alıkoymuş oluruz.
Günümüz dünyasının iyi yönetişimden anladığı sürdürülebilir, etkin, verimli, şeffaf ve adilane bir yönetişimse, bu herkesten çok toplumun hak ettiği, toplumda da ezilenin, emekçinin, yoksulun hak ettiği bir gerçektir. Bunu toplumdan esirgeyemeyiz, bunu halktan, ezilenlerden, emekçilerden esirgeyemeyiz, onların hakkı olanı gasbederek sermaye birikimine, iktidar birikimine yol açacak bir kısım yasal düzenlemelerden kendimizi uzak tutamayız. O anlamıyla, toplumu esas alan, devlete karşı, sermayeye karşı, iktidar odaklarına karşı tek ve meşru hakkı olan grev hakkını, toplu sözleşme hakkını emekçiden esirgeyemeyiz. Emekçinin ve ezilenin insani olan bu hakkını yerine getirme noktasındaki duyarlılık bu açıdan da herkesten çok Meclisindir, Meclisin içinden çıkan yürütme organınındır ve ilgili bakanlıklarınındır.
Bakanlıkların ve iktidar partisinin Meclisin bu ve benzeri hukuksuzlukları araştırmasına fırsat veren, onu kolaylayan bir duyarlılık içerisinde olması da elbette ki yapılması gerekendir. Hele hele 2012'nin kamu emekçileriyle ilgili toplu sözleşmelerinin, altı ay sonrasına ötelenmiş olmasına rağmen, onları insani koşullara kavuşturacak nitelikte ve içerikte olmayışı, yüzde 4+4 şeklinde, âdeta onların var olan sorunlarını hiçe sayan, dalga geçer bir yaklaşımla onları memnuniyetsizliğe sevk eden bir anlayış da yine bizim olmamalıydı.
Ne yazık ki bütün bu adaletsizliklerin, hukuksuzlukların diz boyu olduğu ülkemizde, on yıllık AKP İktidarıyla yapılmak istenenin çok da demokratik, meşru olmadığı, antidemokratik uygulamalarıyla toplumun temel taleplerini ortadan kaldıran, onları yok sayan, esasına almayan bir anlayış, giderek toplum dinamiklerini ötekileştirmiştir; Kürtlerin, Alevilerin, emekçilerin, yoksulların, kadınların ve çocukların ve en nihayetinde cezaevindeki mahkûmların isyanına neden olacak, onların artık bedenini yakmaktan başka bir çaresi olmadığı durum ve gerçeklikle karşı karşıya bırakmıştır.
Bu yönüyle de yapılması gereken ertelenmeden her türlü araştırmanın açığa çıkarılması yönlü önergenin dikkate alınması gerektiğini belirtiyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.