GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: HDP Grubunun, Grup Başkan Vekili Bingöl Milletvekili İdris Baluken tarafından, AKP Hükûmetinin sağlık politikaları alanında uygulamaya koyduğu özelleştirme politikalarının araştırılması amacıyla 18/2/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak Genel Kurulun 23 Şubat 2015 Pazartesi günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin
Yasama Yılı:5
Birleşim:62
Tarih:23.02.2015

DEMİR ÇELİK (Muş) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son otuz yıldır küreselleşmenin açığa çıktığı neoliberal politikaların bütün dünyayı kasıp kavurduğu bir sürecin Türkiye'deki son on üç yıllık versiyonunu ya da siyasal travmalarını tartışmak üzere gündeminize bir araştırma önergesi taşımış bulunmaktayız.

AKP'nin on üç yıllık tarihi, iktidara ve sermayeye hizmeti esas alan, toplumun ve toplum dinamiklerinin ihtiyaçlarını ise göz ardı eden bir yaklaşım ve zihniyetle geçmiştir. Neoliberal politikaların piyasalaştırma, taşeronlaştırma ve metalaştırma anlayışı ve zihniyeti, AKP'nin Türkiye'de on iki yıl boyunca savunduğu, 13'üncü yılında da savunmaya devam ettiği bir politik hat ve çizgi olmuştur. Özellikle sağlık gibi, insanın da, toplumun da olmazsa olmaz, temel ihtiyaçlarına metavari ya da alınıp satılan bir mal olarak yaklaşıyor olması kabul edilmezdir. Sağlıksız birey sağlıksız toplum demektir, sağlığından yoksun toplum ise hem siyaseten hem kültürel ve sosyal politikaları itibarıyla da üretkenlikten alıkonulmuştur. Türkiye Cumhuriyeti devletinin 1982 Anayasası'nın 2'nci maddesindeki sosyal ve hukuk devleti olma vurgusuna rağmen -özelleştirmenin haddi var, hesabı yok, önüne geçilmez- özelleştirme politikalarıyla da insanlar, toplumlar ve topluluklar sağlık gibi temel ihtiyaçlarından alıkonulan bir noktada kalmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dünya literatüründe sağlık denilince, ruhsal, bedensel olduğu kadar insanın siyasal, sosyal ve kültürel iyi hâli olarak anlaşılmalıdır. Düşününüz ki ülkemizde dillerin yok sayıldığı, inkâr edilip asimilasyonist politikalara tabi tutulduğu bir süreçte ruhsal, kültürel ve sosyal iyi hâl olabilir mi? Yine, ülkemizde birçok dinin yanı sıra birçok inancın olması gerçeğine karşın inançların inkâr edilip asilimisyonist politikalara tabi tutulduğu ve bu manada birçok inancın, kültürün mevcut var olan taleplerinin karşılanamadığı ortamda iyi hâlden, sağlığın iyi hâlinden bahsedilebilir mi? Ruhsal, sosyal ve kültürel haklarından mahrum kalmış kitlelerin taleplerini karşılamak var iken, Sağlıkta Dönüşüm Politikası adı altında ve buna da "reform" söylemini ve yaftasını yapıştırarak bizler, halklar, inançlar aldatılmıştır. Sağlıkta Dönüşüm Politikası adı altında yapılmak istenen bir reform değil, aksine sosyal devletin yerine getirmesi gereken görev ve kamusal hizmet özelleştirilerek parayla alınıp satılan bir metaya dönüştürülmüştür. Parası olanın hizmeti görme hakkına sahip olduğu, parası olmayanla birlikte sosyal güvenlikten yoksun olanlarınsa ölüme terk edildiği bir anlayış hem sosyal devlet hem de hukuk devletiyle bağdaşmaz. Ama görünen o ki bu uygulamayı devam ettirmekte beis görmeyen AKP, mevcudu da süsleyerek elmalı şekerler olarak bize sunmaya da devam ediyor. Son iç güvenlik paketinden de anlaşılacağı gibi, özgürlük ve barış yanlısı olunması gereken bir süreçten geçiyor olmamıza karşın, yetkilendirilmiş ve vazife salahiyetiyle toplum üstünde önemli bir erke sahip olan polise yeni görevler, yeni sorumluluklar, yeni haklar verilerek var olan, kadim olan??? haklara da el konuluyor, gasbediliyor. Bunu en çok sağlıkta hissetmek mümkündür.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kamu hastanelerinin hiçleştirildiği, özel sağlık hizmetlerinin de kutsandığı bir süreçte sağlık ve sosyal güvenlikten yoksun insanların, parasız, mülksüz insanların bu hizmeti almadığı gerçeğini ne zaman göreceksiniz? Parası olmayanın sağlık güvenlik hakkı ve sağlık güvenlik sahibi olmasına karşın, üç aydan daha uzun süreyle buna erişmeden yoksun kalan insanlarımız var. Röntgen, MR çekimi, ultrason başta olmak üzere, insanlara eğer referansı yoksa, eğer torpili yoksa üç aydan daha kısa bir süre verilemez; kanser gibi, şeker hastalığı, kolesterol, tansiyon gibi önemli hastalıklarda, anın, dakikanın ve saniyenin bile önemli olduğu bu hastalıkların tedavisinde göz ardı ediliyor. Parası olmayanın sosyal güvenlikten yararlanma hakkına sahip olması gerekirken Abdullah amcanın Ayşe kızı Ankara'da tedavi görecek, yatacak hastane bulamadığı için ölüme terk edilmiştir. Üç yıl öncesinde Van'ın Gürpınar ilçesinde hava nakil aracıyla ulaştırılması, nakledilmesi gereken Muharrem çocuğumuz babasının sırtında 16 kilometre boyu saatlerce taşınıp ölüme terk edilmiştir. Yakın zamanda birçok insanımız İstanbul'da, İzmir'de yatacak ve tedavi görecek hastane bulamadığı için ve aynı zamanda acil müdahaleye maruz kalan hastalık sahibi olmasından kaynaklı mağduriyetler yaşamıştır, yaşıyorlar.

Sağlıkta dönüşüm olacaksa parasız olmalı, sağlıkta dönüşüm olacaksa ana dilde sağlık hizmeti olmalıdır, sağlıkta dönüşüm olacaksa, sağlık reformu yapılacaksa herkesin kimliğine, diline, dinine, ırkına, mezhebine ya da zengin yoksul olduğuna bakmaksızın, sosyal devlet olmanın, hukuk devleti olmanın gereği bu sağlık hizmetinin yapılmasıdır; erişilemeyen, ulaştırılamayanın da eriştirilmesi, ulaştırılması hakkıdır.

Bakınız, kış ayı içindeyiz. Ardahan'da, Kars'ta, Ağrı'da, Muş'ta, Van'da, Hakkâri'de hüküm süren ağır kış şartlarında doğum hastası kadınlar maalesef hava nakil araçlarıyla ulaştırılamadığı, yollar da kapalı olduğu için ilkel araçlarla, kızaklarla ya da omuzdaki bir kısım araçlarla taşınmak durumunda kalmışlardır. Bu insanın kendisiyle birlikte taşıdığı can hiçe sayılmıştır, ölüme terk edilmiştir.

Yine, görüyoruz ve izliyoruz ki birçok hastanenin kalorifer sistemi, ısıtma sistemi felç olmuş, ısıtılamamış olmaktan dolayı yoğun bakım ünitesi hastaları ve serviste birçok yatan hastalar buz ve donmayla karşı karşıya kalmışlardır ama iş saraya gelince, elektrik faturası 1 milyon 150 bin olduğunda, doğal gaz harcamalarında 10 binin üzerinde evin ısınmasına yetecek bir faturayla karşı karşıya kaldığında onu harcamakta, bu kaynağı oluşturmakta beis görmüyor devlet. Devlet sadece Cumhurbaşkanı için, Başbakanı için, Meclisi için yoktur, devlet iktidar dışı kalmış, yönetim dışı kalmış tüm emekçilerin, ezilenlerin, yoksulların devletiyse onlara karşı da adil olup bu haklarını kullanma fırsatını vermelidir. Devlet kimliklere, inançlara, siyasal düşüncelere karşı nötr olacağına tarafgir olmuştur, tarafgir davranmaya devam ediyordur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu manada, herkesi ama herkesi adalet, eşitlik, hukuk arayışı içerisinde duyarlılığa davet ediyoruz. Bu duyarlılığın gereği olarak, sağlıkta dönüşümün, radikal dönüşümün olabilmesine fırsat veren ama buna rağmen de AKP iktidarı tarafından yürütülen bir kısım hukuk dışı uygulamalarla emekçilerin, sağlık çalışanlarının özlük haklarından yoksun bırakılıp sürgüne ve mağduriyete tabi tutuldukları bu süreci göz önünde bulundurarak herkesi AKP'nin sağlık politikalarının araştırılması yönlü verdiğimiz araştırma önergesine desteğe davet ediyor, saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)