| Konu: | İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ KANUNU TASARISI VE TEKLİFİ |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 121 |
| Tarih: | 19.06.2012 |
MEHMET ALİ EDİBOĞLU (Hatay) - Sayın Başkan, değerli üyeler; 277 sıra sayılı Yasa Tasarısı'nın 32'nci maddesinin (c) bendiyle ilgili önergemiz üzerine söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bilindiği üzere, insanlık tarihinin geçirdiği evreler sonu çalışma hakkı temel insan hakkı olarak kabul edilmiştir. Çalışanın beden bütünlüğünü ve sağlığını bozacak etkilerden iş yerinin arındırılması ve bu hakkın korunmasında devlet asli sorumludur. Ülkemizde günde ortalama yüz yetmiş altı iş kazası oluyor. Bu kazalarda her gün 4 kişi ölüyor, 5 kişi de sakat kalıyor ve ne yazık ki ciddi bir önlem de alınamıyor. Bu ülkenin Başbakanı da çalışma koşullarının Uluslararası Çalışma Örgütü standartlarına çıkarılmasını talep eden çalışanlara "Memlekette işsiz çok, bu koşullarda çalışacak adam da çok." diye cevap verebiliyor ise ortada samimiyetsizlik, ciddiyetsizlik ve yaşanan ölümlü iş cinayetlerine yardım ve yataklık var demektir.
Ülkemiz, AKP'nin sermayeden yana, işçiyi yok sayan politikaları sayesinde on beş Avrupa Birliği ülkesi ortalamasının 7 katından daha yüksek bir iş kazası değerine sahiptir. Ülkemizde iş kazalarının tırmanmasının ardındaki temel neden kuralsız, güvencesiz, sendikasız ve kayıt dışı çalışma biçimlerinin hızla yaygınlaşmış olmasıdır. Artan iş kazaları AKP'nin rant odaklı ekonomik büyüme anlayışının da sonucudur. Örneğin, kişi başına düşen yıllık gelirin 10 bin doları aşması, ancak işçi, memur, emekli, dul ve yetimlere bu rakamların yansımaması rantiyecilere yönelik bir büyümenin somut göstergesidir. Buna karşılık biz, üretim odaklı ve hakkaniyete dayalı yeni bir ekonomik büyüme modeli önermekteyiz. Taşeronlaşma aşırı boyutlara ulaşmış, en önemlisi ise iç denetim ortadan kaldırılmıştır. Ayrıca, Hükûmet, İşçi Sağlığı ve Güvenliği Tüzüğü'nü de yürürlükten kaldırmıştır.
Sonuç olarak, işçi sağlığı ve iş güvenliği alanında yeterli ve kalıcı sonuçlara ulaşabilmek için işten kaynaklanan kazaları, hastalıkları ya da sağlıkla ilgili diğer sorunları önlemeye dönük ulusal düzeyde bu tasarıdan farklı bir yaklaşımla sistematik bir politikanın yaşama geçirilmesi de zorunludur. Tehlike ve riskleri minimum düzeye indirgemeye çaba sarf edecek bu yaklaşım, kaza ve hastalıkların neden olduğu yıkımları azaltacak, iş ile ilgili ortam ve koşulları da iyileştirecektir. Tasarı bu hâliyle kabul edilirse çalışanların sağlığı ve güvenliği alanında yaşanan sorunları çözebilmesi ve arzu edilen normlara ulaşabilmesi de mümkün olmayacaktır, var olan sorunların da derinleşmesine neden olacaktır.
Değerli milletvekilleri, çalışanların sağlığı ve güvenliği konusunda piyasa koşullarına bağlı ekonomik ve faydacı yaklaşım terk edilerek çalışanların sağlığı ve güvenliği yasası sivil toplum kuruluşlarının görüşlerinin yansıtıldığı bir çerçevede yeniden düzenlenmelidir. Yapılacak düzenlemede çalışanların ve toplumun sağlığı ve güvenliği merkeze konulmalı, sistemin en önemli ayaklarını oluşturan iş yeri hekimi ve iş güvenliği uzmanlarının meslek kuruluşlarıyla bağları da güçlendirilmelidir. Ayrıca, ağır ve tehlikeli işlerde çalışanların çalışma koşullarıyla ilgili düzenlemeler yürürlükten tamamen kaldırılmak istenmektedir. Sonuçları itibarıyla kadınlar ile on sekiz yaş altı gençlerin ve çocukların ağır ve tehlikeli işlerde çalışmasının önünü açacak niteliktedir.
Saygıdeğer milletvekilleri, yine DİSK'in bir araştırmasına göre de Türkiye'de 958 bin çocuk işçi var. Geçen yıl yapılan bir araştırma da Türkiye'de 630 bin çocuk işçinin ise ağır koşullarda çalıştığını ortaya koyuyor. Bu rakamlar çocuk işçilerin sayısının ülkemizde hızla artmakta olduğunu da gösteriyor. Hatta 4+4+4 Yasası ile çocuk işçi sayısının daha da artacağı öngörülüyor.
Ayrıca, 1999'da kabul edilen Uluslararası Çalışma Örgütünün dünyada çocuk işçiliğinin en kötü koşullarının ortadan kaldırılması için düzenlediği sözleşmeye Türkiye taraf da oldu ve bu çerçevede de ülkemizde on beş yaşından küçüklerin çalışması da yasaklanmıştı. Ancak Çocuk Hakları Sözleşmesi'nin 1'inci maddesine göre on sekiz yaşından küçük herkesin çocuk olarak kabul edildiği de biliniyor. Dolayısıyla, on sekiz yaşından küçük, aslında, hiçbir çocuğun çalışma ortamı içinde bulunmaması da gerekiyor. Gelin görün ki hayat başka türlü akıyor Türkiye'de, özellikle mevsimlik tarımda ve küçük işletmelerde sürekli çocukların çalıştırıldığı biliniyor. Sokakta çalıştırılan çocuklar da tıpkı üçüncü dünya ülkelerinde olduğu gibi görmezden geliniyor.
Çocuk işçiler emek sömürüsüne en fazla maruz kalan kesim çünkü neredeyse hepsi sigortasız çalıştırılıyorlar ve ucuz emek gücü olarak tercih ediliyorlar. Anlaşılan o ki kaybettiğimiz onca cana ve yitirilen sağlığımıza rağmen, çalışanların sağlığı ve güvenliği, sermayenin baskısı ve taşeron firmaların kâr hırsına kurban edilmiştir. Yine, bu tasarının ruhu, daha çok kâr ve yine kârdır.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.