GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: HDP Grubunun, 21/1/2015 tarihinde Bitlis Milletvekili Hüsamettin Zenderlioğlu ve arkadaşları tarafından, Türkiye'deki IŞİD terör örgütü faaliyetlerinin araştırılması ve engelleyecek politikaların belirlenmesi amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak Genel Kurulun 20 Şubat 2015 Cuma günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin
Yasama Yılı:5
Birleşim:59
Tarih:20.02.2015

REFİK ERYILMAZ (Hatay) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar, dört gündür biz burada bir kanun tasarısını, iç güvenlik paketini konuşuyoruz, tartışıyoruz. Bu kanun tasarısıyla aslında ülkede güvenliği sağlamak ve barışı sağlamak amacıyla bir tasarı getirmediğiniz çok açık. Burada, AKP'nin daim kılınması, AKP iktidarının kalıcı kılınması adına bir kanun tasarısı hazırlandığını görüyoruz. Eğer gerçekten Hükûmet, AKP iktidarı bu ülkede iç güvenliği sağlamak istiyorsa, bu konuda samimiyse öncelikle, üç buçuk yıldır her türlü iş birliğini yaptığı, her türlü desteği verdiği, her şekilde koruyup kolladığı uluslararası terör örgütleriyle olan ilişkisini kesmesi ve bunlarla bir mücadele içinde olması gerekiyor.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, Orta Doğu cayır cayır yanarken Hükûmet maalesef tek adamın hırs ve korkularına teslim olmuş bir dış politika izlemektedir. Bugün, Hükûmet izlediği dış politikayla ülkenin güvenliğini tarumar etmiştir, ülkenin sınırları kevgire dönmüştür. Bu, ülkemizde ciddi bir terör tehdidiyle karşı karşıya kalmamıza neden olmuştur. Bu terör gruplarıyla mücadele etme adına hiçbir çalışmanın olmadığını görüyoruz. Biz hep üç buçuk yıldır Cumhuriyet Halk Partisi olarak izlenen bu dış politikanın ne bölgemize ne de ülkemize barış, huzur getirmeyeceğini, aksine, bölgede ciddi bir güvenlik sorunu, ciddi bir kaos yaratacağını ifade ettik. Nitekim, bu dört yıllık süreç içerisinde bölgede yaşadığımız olaylara baktığımız zaman bu uyarılarımızda ne kadar haklı olduğumuz ortaya çıkmıştır. Hatırlayın, 2013 yılında 11 Mayısta cumhuriyet tarihimizin en şiddetli terör saldırısını yaşadık ve o saldırıda 52 vatandaşımız hayatını kaybetti, onlarca vatandaşımız yaralandı. Ondan önce, yine 11 Şubatta Cilvegözü'nde bir terör saldırısı oldu, orada da 14 vatandaş hayatını kaybetti. Ondan önce, Gaziantep'te yine aynı yıl bir terör saldırısı yaşandı, orada da onlarca vatandaşımız hayatını kaybetti. Bu saldırılar "geliyorum" diyen saldırılardı, istihbarata rağmen, Jandarmanın raporlarına rağmen bu saldırıların önüne geçilmemiştir. Reyhanlı duruşmalarını eğer takip ediyorsanız -ki takip etmediğinizi biliyorum çünkü o duruşmalara biz katılıyoruz- o duruşmadaki bilgi ve belgeler, o duruşmadaki kanıtlar, deliller bu olayın içerisinde istihbaratın da bilgisinin olduğu ve bu istihbari bilgilere rağmen bu terör saldırısının engellenmediği sonucu ortaya çıkıyor. Bu terör saldırısının AKP'nin, iktidarın iş birliği yaptığı, destek verdiği, koruyup kolladığı terör grupları tarafından gerçekleştirildiği yönünde çok ciddi belgeler var.

Bunun dışında kısa bir süre önce Niğde Ulukışla'da yine benzer bir terör saldırısı yaşadık. Orada da bir jandarma, bir polis ve bir sivil vatandaşımız hayatını kaybetti. Geçen Niğde'de bunun duruşmasını izledik. Bakın, arkadaşlar, orada sanıkların beyanları var, Jandarma Genel Komutanlığının, Genelkurmayın hazırlamış olduğu raporlar var, çok vahim iddialar var orada ve bu saldırıları düzenleyenlerin MİT'le iş birliği içinde olan Heysem Topalca adlı vatandaşla birlikte organize edildiği, bu şahısların Türkiye'ye onun tarafından gönderildiği yönünde çok ciddi iddialar var. Hani, biz bu konuda şikâyetlerimizi, uyarılarımızı yaptığımız zaman siz diyorsunuz ya "Elinizde belge var mı, belge var mı?" diye bir savunma mekanizması geliştiriyorsunuz. Evet, elimizde belge var. Bu belgeler, mahkeme kayıtlarına girmiştir. Bu belgeler hastane kayıtlarına girmiştir. Bu belgeler havaalanlarındaki kayıtlara girmiştir. Bu belgeler vatandaşlarımızın resmî fotoğraf kayıtlarında mevcuttur. Eğer gerçekten bu konuda araştırma yapmak istiyorsanız, Türkiye'de mevcut olan terör tehlikesi ve tehdidine karşı eğer samimi bir mücadele etme niyetiniz varsa bizim şu anda Mecliste bekleyen kanun tekliflerimizi, bu konudaki araştırma önergelerimizi Meclisin gündemine getirirsiniz.

Reyhanlı patlaması, Cilvegözü patlaması, Gaziantep patlaması, Altınözü'nde, Yayladağı'nda ve değişik şehirlerde daha yaşanan bir sürü patlamanın sebep ve sonuçlarını ortaya çıkarmak istiyorsanız bu konularla ilgili hazırlamış olduğumuz araştırma önergelerini hemen gündeme getirin, bu konuda gerekli tedbirleri beraber alalım. Eğer bu konuda gerekli adımlar atılmazsa kimin -belki hepimizin de- yarın nerede, nasıl olacağını kimsenin tahmin etmeyeceği bir terör saldırısıyla karşı karşıya kalabiliriz.

Ben kısa bir süre önce yaşadığımız iki olayı gündemimize getirmek istiyorum. Bakın, değerli milletvekili arkadaşlarım, az önce hatip arkadaşlar da değindiler, ben de bu konuda bu tespiti sizinle paylaşmak istiyorum. MİT'in emniyet müdürlüklerine göndermiş olduğu bir ihbar yazısı var. İşte, şu kadar IŞİD militanı Suriye'den Türkiye'ye girmiştir, bunlar hücre tipi bir yapılanma içerisindedir. Bunların İstanbul, Ankara, sınır illeri, Hatay ve diğer illerde birtakım eylemlerde bulunabileceğine ilişkin uyarılarda bulunuyorlar. Peki, sizin bununla ilgili herhangi bir önleyici tedbiriniz var mı? Yarın, yaşanabilecek bir terör saldırısında hayatını kaybedecek olan vatandaşlarımızdan kimler sorumlu olacak?

Bakın, biz "Terör gruplarına destek veriliyor." dediğimiz zaman tepki gösteriyorsunuz. Kısa bir süre önce, 18 Şubatta Halep'te bir çatışmada yaralanan militanı Suriye sınırından ambulansla Mustafa Kemal Üniversitesine getiriyorlar ve bu hasta sedyedeyken cebindeki el bombası yere düşüyor. Bu el bombası orada patlamış olsaydı orada bir facia yaşanacaktı. Peki, bunu nasıl izah ediyorsunuz? Komşu bir ülkede terör faaliyetine katılmış, çatışmada yaralanmış olan bir militanın Türkiye'ye getirilip tedavi edilmesi sizce teröre destek vermek anlamına gelmiyor mu? Biz şunu iddia ettik, dedik ki: 83 ülkeden terör grupları, Selefi, Vahabi, radikal İslamcı örgütler Türkiye üzerinden Suriye'ye savaşmaya gidiyor." Tepki gösterdiler, "Siz Baasçısınız." dediler, siz "Esadcısınız." dediler. Çıktı, dönemin Hatay Valisi bir rapor hazırladı, bunu İçişleri Bakanlığına gönderdi. Rapor burada. Raporda, bu militanların Türkiye'ye nasıl giriş yaptığını, Türkiye üzerinden hangi köyden kimlerle bağlantıya girerek hangi yöntemlerle Suriye'ye sokulduğunu, bunların Türkiye'de nasıl örgütlendiğini ne kadar tehlikeli olduğunu bunların finans kaynaklarını tek tek ortaya koydu. Biz de çıktık "Hani bize inanmıyordunuz, bölgenin valisi bir rapor hazırlamış, Hükûmetin terör gruplarıyla iş birliği içinde olduğunu iddia ediyor, bu rapor doğru mu?" diye sorduk, "Eğer doğru değilse çıkın, bu raporun doğru olmadığını söyleyin." dedik ve bununla ilgili olarak en ufak bir açıklama yapılmamıştır arkadaşlar. Dolayısıyla, bu izlenen politika Türkiye'nin ulusal güvenliğini ciddi bir şekilde tehlikeye sokmuştur. Tek adamın bir an önce, ülkenin ulusal çıkarları adına bu Esad sendromundan kurtulup Türkiye'nin ulusal çıkarlarını dikkate alan bir anlayışla yeniden dış politikasını belirlemesi ve buna göre bir yol haritası çizmesi gerekiyor. Bugün, Amerika ve Avrupa ülkeleri şunu söylüyor, diyor ki: "Suriye'deki bu IŞİD tehlikesini ortadan kaldırma adına...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

REFİK ERYILMAZ (Devamla) - ...oradaki yönetimle iş birliği yapılması kaçınılmazdır."

Biz burada bir kez daha uyarıyoruz: Bu dış politika ülkenin güvenliğini tehlikeye sokmuştur, bir an önce oturup bu politikanın sorgulanması gerekiyor.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)