| Konu: | Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Türkmenistan Hükümeti Arasında Tarım Alanında Teknik, Bilimsel ve Ekonomik Alanda İşbirliği Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 55 |
| Tarih: | 12.02.2015 |
HDP GRUBU ADINA DEMİR ÇELİK (Muş) - Teşekkürler Sayın Başkanım.
Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; şahsım ve partim adına hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum.
Türkiye'nin Türkmenistan'la tarım, teknik, bilimsel ve ekonomik ilişkilerine dair bir sözleşmenin imzalanmasıyla ilgili tasarıyı beraberce tartışacağız.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; globalleşen ve küreselleşen günümüz dünyasının ülkeden ülkeye, ulustan ulusa, kişiden kişiye ilişkileri tarihselliğin zorunlu bir gerekçesidir. Bu teknolojik ve bilimsel alandaki devrimsel devasa gelişmelerin de açığa çıkardığı yeni bir ilişkidir. Bu ilişki olmaksızın tek başına ne bir ülke ne bir devlet ne de bir milletin varlığını sürdürebilmesi mümkün değildir. O nedenle, biz, uluslararası ilişkileri elbette ki savunan, medeniyetler çatışması yerine medeniyetlerin uzlaşmasını ve ortaklaşmasını esas alan, dinlerin ve halkların düşmanlığı değil kardeşliği esasına dayalı, cihanda barış içerisinde bir arada yaşama felsefesine, zihniyetine, anlayışına sahip olmak durumundayız.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; uluslararası ilişkilerde beklenen ve meram edilen bu arzuya rağmen ilişkiler çıkara dayalıdır, hiyerarşiktir, demokratik olmadığından kaynaklı da hegemonik güçlerin palazlanmasına, büyümesine ama buna karşın da toplumun öz gücünü, ihtiyaçlarını da kaybetmesine neden olur. İşte, dikkat edilmesi gereken konu budur. Türkiye, uluslararası ilişkilerin de verdiği sinerjiyle bugün gelişmiş 20 ülkenin içinde yer almaktadır. Ancak, bu gelişmişliğine rağmen Türkiye'nin büyük fotoğrafını çektiğimizde hâlâ "açlık sınırı" denilen 1.250 TL'nin altında 949 TL'lik asgari ücretle 7 milyon insan geçinmek durumunda. Gelişmiş 20 ülkenin içerisinde bulunan ülkemizin 13 milyon insanı açlık sınırının altında bir yaşamı sürdürmek durumuyla karşı karşıyadır. Yoksulluk sınırı 4 bin TL'yken, başta emeklilerimiz olmak üzere, 25 milyonu aşkın bir kitle yoksulluk sınırının altında bir yaşam koşullarına maruz bıraktırılmıştır. Demek ki ilişkiler devleti büyütüyor, devletin ve iktidarın büyümesine, çoğalmasına yol açıyor ama toplum yoksullukla, açlıkla, sefaletle karşı karşıya, bu manada da iradesi satın alınmaya muhtaç kılınıyor. Sandıklarda oy devşirmenin, sandıklarda irade çelmenin bir yöntemi olarak insanlar aç, yoksul ve muhtaç bırakılıyor, sosyal yardımlaşma politikalarıyla onların iradesi çeliniyor. Bunun adı "demokrasi" değildir, bunun adı "insanın vicdani sorumluluklarının yerine getirilmesi bilinciyle hareket etmesi" hiç değildir, aksine bilerek ve isteyerek iktidarlar ve devletler toplumu yoksul bırakıyor, bıraktırıyor, kendisine muhtaç kılarak onun vesayetinin üzerinden kendi iktidarını pekiştirmeye çalışıyor.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; böylesi bir tiyatroyu sergileyen iktidarcı, devletçi zihniyet, elbette ki toplumun ihtiyacı olan barışı, demokrasiyi ve özgürlükleri getiremez. Demokrasi, barış ve özgürlük ile iktidar, devlet bağdaşmaz, çatışır, çelişir. Bir yerde özgürlük varsa iktidarın hükümranlığı olmaz. Bu manada, evet, dünya ve yeryüzü üzerinde siyasal ve toplumsal olaylara yaklaşımda üç temel parametre vardır.
Birincisi: Güvenlikçi anlayışla Amerika Birleşik Devletleri'nin yaptığı gibi, askerî operasyonlarla irade kırıp teslim almaktır. Âdeta Birinci, İkinci Körfez Savaşı'nda Afganistan'da ve Orta Doğu'da yaptığına benzer, bugün de yanı başımızda Rojava'da, Suriye'de, Irak'ta yaptığıyla irade kırmaktır.
İkincisi: Diyaloğa ve müzakereye dayalı her şeyin tartışılıp, konuşulduğu, ortaklaştırıldığı Avrupa Birliği Konseyi eksenli yaklaşımdır ki bu da Amerika Birleşik Devletleri'nin gölgesinden kendisini kurtaramadığı için, halklar kıyımı, toplumsal, siyasal yıkım, ekolojik tahribat had safhada devam ediyor.
Üçüncüsü: Devlet dışı kalmış, iktidar dışı kalmış bütün mazlumların, mağdurların, devletçi, iktidarcı sistemden çekmiş bütün yoksulların, emekçilerin, halkların barış ve özgürlük eksenli çözümüdür ki bu çözüm herkese ama herkese kazandırır. Ne yazıktır ki bu çözümün talebi arkasında duran, bu çözümün ısrarında bulunan insanlar da savaş, yoksulluk, açlık ve sefaletle terbiye edilmek durumuyla karşı karşıya kaldığı için de yeryüzünde, cihanda çok da öne çıkan temel bir çözüm parametresi olamamıştır.
Diliyor ve umuyorum, mazlum ve mağdur olanların, ezilenlerin, yoksulların, iktidarcı, devletçi sistemlere rağmen kardeşlik hukukuyla barış içerisinde bir arada yaşayabilecekleri bir dünya, bir gelecek var olsun.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu manada, yeni bir yaşamın, başka bir dünyanın mümkün olduğunu düşünüyorum. İnsanlık, milyonlarca yıl devlet ve iktidar olmadan, devletin ve iktidarın hiyerarşik ilişkisi olmadan kendisini demokratik, ekonomik, ekolojik olarak yönetmiştir, pekâlâ devletin yanı başında, devlete rağmen kendisini yine yönetebilir. O nedenle, biz, demokratik özerklik siyasal projemizle, Türkiye'nin 25-26 civarındaki siyasal bölgesel yönetimlerin demokratik cumhuriyete evrilmesiyle, demokratik cumhuriyetin idari, siyasi yapılanmasıyla yüz yıldır çözemediğimiz Kürt sorununu, Alevi sorununu, merkez ile çevre arasındaki, merkez ile dil arasındaki ilişkileri, çelişkileri, çatışmaları çözebiliriz. Bu manada, demokratik özerklik, sadece ve tek başına etnik kimliğe, coğrafi sınıra indirgenemeyecek kadar, devlet dışı kalmış her topluluğun, her halkın çıkarına olan bir projedir.
Türkiye'nin Çoruh'u, Kızılırmak'ı, Yeşilırmak'ı, Sakarya'sı, Menderes'i, Meriç'i, Ceyhan'ı, Seyhan'ı, Dicle'si, Fırat'ı -yetinmiyoruz- Van Gölü, Tuz Gölü, Göller Bölgesi'nin sulak havzalarında binlerce yıllık kadim medeniyetlerinin kültürel, tarihsel birikimlerini esas alan ve onun insanlığın ortak mirası olduğu tespitinden hareketle de bölgesel yönetimlerle, biz, merkezde maliye, merkezde diplomasi, merkezde savunma eksenli eşit halkalar sistemiyle adil, eşitlikçi, özgürlükçü bir toplumu, bir geleceği, yeni bir Türkiye'yi var edebiliriz; bu mümkündür. Ama çözümsüzlükte ısrar edip irade kıran, inkâr ve imhayla toplumu hizaya getiren geçmişteki hükûmetlerin, iktidarların yanlışlığının benzeri yanlışlıklarda ısrar ettiğimizde de ya darbe mekanizması ya da bölünme riski ve tehlikesiyle karşı karşıya kalırız.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dünyanın yeniden şekillendiği, Orta Doğu'nun yeniden dizayn edildiği, yok sayılan, inkâr edilen bir kısım toplumsal dinamiklerin kendisini yeniden var ettiği günümüz dünyasında artık hiçbir şeyin eskisi gibi gizli kapaklı olamayacağı, her şeyin aleniyete dayalı, emeğin kurtuluşunun toplumsal kurtuluşla ilintili olacağı, toplumsal kurtuluşun kadının özgürlüğünden geçtiği, kadın özgürlüğünün toplumun özgürlüğü olduğu tespitinden hareketle yeni bir dünyanın mümkün olduğu ve bu dünyanın da demokratik, ekolojik, kadın özgürlükçü zihniyetle pekâlâ hegemon olan, egemenlikçi olan devletçi, iktidarcı sistemlere rağmen, mazlumların, mağdurların, yoksulların, emekçilerin ve ezilenlerin böyle başka bir dünyanın mümkün olduğuna olan inancı gerçek, somut, elle tutulabilir bir realiteye dönüşebilir. Bu mümkündür ve bunu da ertelemeden, bugüne kadar verdiğimiz emek, gösterdiğimiz gayret ve çabanın üstüne yeni toplumsal ve siyasal değerlerimizi örterek, örtüştürerek geleceğin aydınlık Türkiye'sine, geleceğin demokratik, ortak vatanında birlikte barış içerisinde yaşayacağımız demokratik cumhuriyetle buluşma umudumla saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)