| Konu: | Ankara Milletvekili Zühal Topcu ve 25 milletvekilinin; milli eğitimle ilgili sorunlara çözüm bulamadığı ve sorunların daha kötüye gitmesine sebep olduğu iddiasıyla Millî Eğitim Bakanı Nabi Avcı hakkında bir gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/44) |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 55 |
| Tarih: | 12.02.2015 |
MHP GRUBU ADINA ZÜHAL TOPCU (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisinin Millî Eğitim Bakanı hakkında verdiği gensoru üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Evet, ben birkaç gün önce basına yansıyan, gerçekten trajikomik bir haberle konuşmaya başlamak istiyorum. Burada Denizli Valisinin yaptığı bir açıklama vardı. Okulların ihtiyaçlarını karşılamak için okulların ismini sattığına yönelik, bir hayırsevere satıldığına yönelik bir haberdi. Bu haber aslında, Millî Eğitim Bakanlığının ne hâle geldiğinin, ne kadar aciz bir durumda olduğunun da göstergesidir. "Yeni Türkiye" denilen, 2023'te 10'uncu büyük ekonomi olması beklenen Türkiye bu mu acaba? Gerekçe olarak da sunulan, okulların ihtiyaçlarının karşılanması. Aslında bu ayıp, bu ülkenin okullarının düştüğü bu ayıp AKP'ye yeter diye ifade edebiliriz. Nerede eğitime o yüksek bütçeyi ayırdık diye övünenler? Nerede "Aslında en yüksek bütçeyi verdik." diyen çığırtkanlar? Burada bu rezalete bir son verilmesini istiyoruz.
Özellikle 2002 ve 2015 yılları arasında tek partinin hâkim olduğu süreçte 5 bakan, 6 müsteşar değişti, bunun yanında birçok da bürokrat değişti aslında. Bu kadar sık değişen bakan ve bürokratları dikkate aldığımızda acaba eğitim kalitesi de değişti mi diye baktığımızda, gerçekten eğitim kalitesi değişti ama hangi yönde değişti? Aşağı yönlü değişime uğradı çünkü eğitim şu anda kontrolden çıkmış durumda çünkü bu bakan değişikliklerinin, bu bürokrat değişikliklerinin gerçekten hiçbir akli gerekçesi yok, bu politika değişikliklerinde hiçbir mazeret beyan edecek durumda değil şu andaki AKP.
Eğitimde büyük reformlar yapan, işte birkaç gündür basında yer alan Finlandiya örneği var, 800 bin öğrencisiyle dünyada ilk sıralamada. "Fakat o çok küçük bir ülke." denebilir ama bunun yanında Amerika'yı, Japonya'yı, Çin'i, birçok ülkeyi, Almanya'yı örnek olarak verebiliriz, nüfusları bizden fazla olmasına rağmen eğitim alanında gösterdikleri başarıları dikkate alınabilir.
2013-2014 eğitim yılında Millî Eğitim Bakanlığı özellikle "Okul çeşitlerini azaltıyorum." diye yüz altmış altı yıllık, öğretmen yetiştiren okulları da kapattı. Gerçekten bu, 851 bin öğretmenin olduğu, neredeyse 24 milyon öğrencisiyle beraber inanın üçte 1 nüfusa karşılık gelen böyle bir yapının ne hâle getirildiğinin de göstergesidir. Eğitim sistemiyle bu kadar çok oynanır mı? Sayın Bakan, özellikle sormak istiyoruz:
Ve eğitimi eğiticilere, öğretmenlere emanet etmediğiniz bir Bakanlıktasınız. Müsteşarlar... Eğitimle ilgisi yok, eğitim alanıyla. Getirdiğiniz bürokratlara bakıldığında aynı durumda. Yani "Bu bakan çözmezse nasıl olsa başka bakan gelir." diye, böyle bir yapı devam ediyor.
Sayın Bakan, özellikle öğretmen alımlarındaki politikalarınıza baktığımızda inanın neye hizmet ettiğinizi hâlâ anlamış değiliz çünkü öğretmen alımlarına bakıldığında artık bunun siyasete alet edildiğini ve seçim zamanlarının klasiği hâline geldiğini de görebiliyoruz. Yeni 15 bin öğretmen ataması yapıldı ama şu anda ihtiyacın 90 bin olduğu bildiriliyor. Ama özellikle 350 bin atama bekleyen öğretmen adayımız var. Buna göre yeniden bu politikaların oluşturulması lazım ve AKP'nin seçim ihtiraslarına bu gençlerin alet edilmemesi lazım.
Yeni atanan öğretmen adaylarının da çilesi atamayla bitmiyor hiçbir zaman çünkü 1739 sayılı Millî Eğitim Temel Kanunu'nun 43'üncü maddesi sekiz ay içerisinde üç kere değişti. Özellikle vurgulamak istiyoruz, üç kere değişti çünkü burada, bu sınavlar acaba Millî Eğitim Bakanlığı tarafından mı yapılsın, ÖSYM tarafından mı yapılsın, "ve/veya" diye -ne oldu- değişiklikler yapıldı. Ardından bu sınavlar yazılı mı yapılsın, sözlü mü, yoksa yazılı sözlü beraber mi yapılsın diye tekrar "ve/veya" çalışmalarıyla değiştirildi ve bu şekilde üç kere değişikliğe uğradı.
Yine, bu sizin iktidarınızda uygulanacağı söylenen bir performans değerlendirme sistemini getiriyorsunuz. Kim ölçecek bu performansı, nasıl ölçecek? Malum sendika üyeliği aranacak mı bu performans ölçümlerinde? Kart hamili yakınımdır denecek mi? Burada onlar aranacak mı? Kriterler ne, performans kriterleri ne? Hiçbir şey belli değil. Akşam yatıyorsunuz, sabah kalktığınızda "Aklımıza bir fikir geldi." deyip ondan sonra yeni şeyleri açıklıyorsunuz, ondan sonra da "Pardon, biz hata yaptık." deyip geri dönüyorsunuz. Ne olacak bu gençliğin hâli? Ne olacak bu kadar stres yükünü kaldıramayan ailelerin hâli? Acaba bu performansı kimler ölçecek? İl millî eğitim müdürleri mi, ilçe millî eğitim müdürleri mi, yandaş sendika mı yapacak yoksa sınavlarınızı? İşte artık diyoruz ki: Doğru dürüst oturun ve kararınızı verin.
Bu öğretmenler var olmayan bir yönetmelikle bilinmeyen bir performans değerlendirmesine tabi tutulacaklar. Buradan anlıyoruz ki Millî Eğitim Bakanlığı "ve/veya"larla ne yaptı? Bu ülkeyi kandırmaya devam ediyor. Yapmak istediği şey çok açık aslında, öğretmen atamalarında artık, fikri ve zikri size uymayan, yandaş tanımlaması içine girmeyen gençlerimiz sınavlarda kazandırılmayacaklar. Artık ne yapılıyor? Kendi ekipleri yoğun olarak oluşturulmaya başlanıyor. Bu gençliğe yazık, bu ülkenin geleceğine yazık.
Ayrıca, eğitim gibi hassas konularda skandal sayılabilecek uygulamaların gündeme geldiğini görebiliyoruz. Millî Eğitim Bakanlığı güya öğretmen atamalarında o kadar hassas davranıyor ki, bütün yönetmelikleri değiştiriyor ve gündeme geliyor. Ama gördük ki, basından ve velilerden edindiğimiz bilgilere göre, ilçe ve il millî eğitim müdürlükleri -buraya dikkatinizi çekmek istiyorum- bazı vakıflarla anlaşmalar yapıyorlar. Gençliklerinin en güzel yıllarını öğretmen olmak için eğitim almak üzere harcayan gençlerimiz bir kenara bırakılıyor, bu çocuklar, bu ülkenin emanetleri, bu ne idüğü belirsiz vakıftaki insanlara emanet ediliyor. "Formasyon" diyorsunuz bu çocuklara, "KPSS" diyorsunuz ama bir bakıyorsunuz ki sonra "Sözlü ve/veya yazılı sınavlar" diyorsunuz, ondan sonra bu çocukları atamıyorsunuz, dışarıdan hizmet alıyorsunuz. Elimizde yapılan anlaşmaların -sizlerde de vardır, basına yansıyanları da var- yazılı dokümanları var.
Şimdi soruyoruz: Bu insanlar kimlerdir? Bu vakıflar kimlerdir, kimlerden oluşmaktadır? Bu konferansı veya eğitimi verecek kişilerin formasyonları var mı, alan eğitimleri nedir? Hatta bu vakıf elemanları rehber öğretmenlerini sınıftan çıkarıp kendileri konferans verecek kadar da cüretkârlar, bunu buradan açıklamak istiyoruz. Bu kadar pervasız nasıl davranıyorlar? Her konuda eğitim verebiliyorlar, konferans verebiliyorlar ve kimdir bunlar, buradan soruyoruz. Bu çocukları nasıl emanet ediyorsunuz? Eğer öğretmenlik vasfı için gerekli formasyona ve diplomaya ihtiyaç yoksa o zaman üniversiteleri de kapatalım, bu Bakanlığı da kapatalım -bu teklifimizi de dikkate almanızı istiyoruz- bu vakıflar Millî Eğitimi yönetsinler.
Sayın Bakan, siz bir akademisyensiniz -ve gerçekten de saygı duyuyoruz, onu özellikle belirtmek istiyoruz- nasıl böyle şeylere müsaade ediyorsunuz? Çocukları, eğitimi, geleceğin nesillerini böyle yapılanmalara nasıl alet ediyorsunuz? Bu skandallara "Dur." demeniz gerekiyor. Bakın, öğretmenlerimize neden güvenmiyorsunuz? Bu öğretmenler, gerçekten fedakârlıklarıyla türkülerimize, romanlarımıza ilham kaynağı olan Çalıkuşlarımız bunlar; bu vatan, bu ülke, bu millet için çalışan isimsiz kahramanlar bunlar.
Evet, Sayın Bakan, değerli milletvekilleri; özellikle ortaöğretime geçiş amacıyla Millî Eğitim Bakanlığı tarafından birçok sınav ve değişiklik yapıldı; işte SBS, OKS ve en son TEOG. TEOG'da da, yine baktığımızda, 2013-2014 yıllarında yine iki değişiklik yapıldı, sınav sayısı ikiye çıkartıldı ve yalnızca 8'inci sınıflara uygulandı ve bir sınavda bile, Ortaöğretime Geçiş Sınavı'nda bile bu kadar ciddiyetsiz uygulamanın nasıl millîliği olacak, onu da tekrar sormak istiyoruz buradan.
Şimdi, tekrar, yine bir hatayla karşı karşıyayız. TEOG sınavlarında 4.800 öğrenci 1'inci oldu. Şimdi bakıyoruz, "Acaba sorular mı çok kolaydı? Kopya mı çekildi?" dendi ama acaba her öğrencinin kendi okulunda sınava girmesi mi sebep oldu, bu sonucu doğurdu? Bu çocukların okul tercihlerini nasıl yapacaklar? 4.800 tane tam puan alan çocuk var. Şimdi, baktığımızda, bu çocuklar şampiyonlar ama bunları nasıl yerleştireceksiniz? Acaba böyle bakıldığında eğitimde çağ mı atlanıyor?
Şimdi, o zaman soruyoruz: Acaba bu sınavda sıfır çeken kaç tane öğrenci var? Bunları neden açıklamıyorsunuz? Korktuğunuz bir şeyler mi var acaba? Bu sınavın istatistiklerinin paylaşılmasını istiyoruz. Şimdi diyoruz ki, illere göre başarı sıralamasını, özel-devlet okulu ayrımına göre başarı sıralamasını istiyoruz. Cinsiyete göre, okul türlerine ve derslerine göre yapılması lazım. Korktuğunuz bir şey var mı?
Sayın Bakan, özellikle bu istatistikleri neden açıklamıyorsunuz? Başarısızlığı kamufle etmek için, acaba, saklanan bu istatistiklerin arkasına mı sığınmak istiyorsunuz?
Yine, sayın milletvekilleri, çok önemli bir konu var: Özellikle Anayasa'nın 42'nci maddesine göre Türkiye Cumhuriyeti devletinin eğitim dili Türkçedir ama görülmektedir ki -yine de baktığımızda basında yer alıyor- şubat ayında da birinci dönemin bitiminde belediye tarafından açılan okullarda öğrencilerin karne aldıklarına yönelik basında yer alan bilgiler var. Şimdi diyoruz ki: Defaatle sormamıza rağmen Sayın Bakan "Bilmiyorum, görmüyorum." dedi ama bunlara nasıl müsaade ediliyor, nasıl görülmez, nasıl duyulmaz bunlar? Anayasa ihlal edilmektedir burada. Vatanın bölünmez bütünlüğü, millî birlik ve üniter yapı temelden sarsılmaktadır. Burada okuyan çocuklar, acaba ikinci ve üçüncü dört yılda nereye gidecekler? Erbil'e mi göndermeyi düşünüyorsunuz? Suriye'ye mi göndermeyi düşünüyorsunuz bu çocukları? Ve şuradan da diyoruz ki "Yeni vakıf kurup Afrika'daki okulları kapatacağız." diye televizyon televizyon gezileceğine aslında buradaki okulların öncelikli olarak kapatılması, mühür vurduğunuz okulların, bu mühre rağmen açılan, eğitimine devam eden okulların kapatılması gerekiyor.
Yine AKP on üç yıldır iktidarda ama geldiğinden beri mağdur edebiyatı yapıyor. "Darbe kurumu" diye YÖK eleştirildi ama şu anda baktığımızda hâlâ yeni bir YÖK yasasının ve bilim kurulunun bile oluşturulmadığını görebiliyoruz ve yine bu yeni yapılan yapılandırmayla özellikle 2015 yılında tıp ve hukuk alanlarında belli bir barajın getirileceğine yönelik açıklamalar geldi, puan sıralaması olacak. Acaba bu karara ulaşılmadan önce herhangi bir alt çalışma yapıldı mı, bilimsel çalışmalar yapıldı mı?
Hükûmet, parti programlarında "Sınav odaklı sistemden okul odaklı sisteme geçiyoruz." dedi ama bakıyoruz ki hedeflenenin tam aksine uygulamalar var. Çünkü baktığımızda, sınav odaklı sistemi sürdürmeye yönelik icraatlar devam ettiği gibi... Yani bunlara devam ediliyor ve özellikle, işte, kendi iç hesaplaşmalarının ortaya çıkardığı ve dershanelerin kapatılmasıyla sanki çözüme ulaşmış gibi bir durum yansıtılmaya çalışılıyor.
Şimdi, soruyoruz, diyoruz ki: Acaba, dershaneleri kapatınca sınav odaklı sistemden vazgeçildi mi? Sorun çözüldü mü? Başarı arttı mı? Sistem mükemmel hâle geldi mi? Hatta "Dershaneleri kapatıp onun yerine okullarda kurslar açtık, açıyoruz." dediniz. Şu andaki kursların hâli hiç iç açıcı değil çünkü baktığımızda, bu kurslar yirmi saat, gece ona kadar devam ediyor. Tekli okullarda okul saat beşte bitiyor, çiftli eğitim yapanlarda saat yedide bitiyor. Yediden sonra veya beşten sonra bu çocuklar ve öğretmenler okulda kalacaklar, saat ona kadar ders dinleyecekler. Böyle bir garabet olamaz.
Ayrıyeten, öğretmenlere söz verdiniz, hem Cumhurbaşkanı hem Başbakan, saat ücretleri konusunda. Şu anda 9 lira, akşam kursuna giren bir öğretmen 9 lira alıyor. Saat ondan sonra arabası olmayan bir öğretmen neyle evine gidecek? Taksiyle. Taksiye ne kadar para verecek? Herhâlde 10 liradan aşağı vermeyecek.
Ayrıyeten, temizlikçi arkadaşlara da hiçbir ücret ödenmiyor ve orada o sınıfların temizlenmesi lazım. Siz nasıl mazlumun yanındasınız? Siz nasıl çalışanın yanındasınız? Lütfen empati yapın; hem öğretmen olarak hem öğrenci olarak hem de veli olarak yaptığınızda işin içinden çıkılmayacağını çok rahatlıkla göreceksiniz.
Şimdi, baktığımızda, özellikle bu öğretmenlere de baskının olduğunu görüyoruz kursların açılması için ama buradan belirtelim, birçok okul olmasına rağmen çok az okulda bu kurslar açıldı ve öğrenciler de artık kursları terk etmeye başladılar çünkü istedikleri verimi alamadılar.
Sayın milletvekilleri, şu anda çok önemli bir problemle karşı karşıyayız Millî Eğitim Bakanlığında, özellikle meslek liseleriyle ilgili olarak. Çünkü meslek liselerinde, özellikle 2011 ve 2012 yılında METEGEM Projesi'nde, METEGEM resmî yazıyla müdürlüklere ve okullara istatistiki veriler gönderdi. Verilerde deniyor ki: "Bu çocukların devamsızlık oranları yüzde 35." Ve şu andaki verilere baktığımızda, 2012-2013 verilerine baktığımızda, devamsızlıkların ve okul terklerin yüzde 45'e çıktığını görebiliyoruz. Özellikle TEOG sınavı yerleştirmelerinde meslek liselerine başarı seviyesi düşük çocukların alındığını biliyoruz ve artık gördüğümüzü de, meslek liselerinin iflas ettiğini buradan bütün millete haykırmak istiyoruz ve diyoruz ki Millî Eğitim Bakanlığı bu sistemi kontrol edemiyor, birçok nedenden dolayı okulla ilişiği kesilen öğrenciler sanki sistemde gözüküyor gibi üç yıl sistemde yer alıyorlar.
Bakın, şurada önemli bir veri daha var; Emniyet Çocuk Şubenin verdiği bilgilere göre, bunları her yıl artırdığımızda, okul terk ile suç oranları arasında doğru orantı var ve şu anda, informel verilere göre, 1 milyon çocuğun suça bulaşmış olduğunu, uyuşturucuya bulaşmış olduğunu çok rahatlıkla söyleyebiliyoruz buradan çünkü MERNİS'e dayalı sistemde okulu terk eden çocuk da sistem içinde görülüyor.
Aslında buradan dün bir vatandaşın ilettiği küçük bir notu size iletmek istiyordum. 13-14 yaşındaki çocukların evinin duvarının dibinde nasıl uyuşturucu aldıklarını ve ondan sonra "Ana, bize dua et, biz ölelim, bu illetten kurtulalım." diye yalvardıklarını da buradan kısa olarak paylaşmak istiyorum.
FATİH Projesi özellikle yılan hikâyesine döndü ama bazıları için de cüzdan hikâyesine dönüştü çünkü Hans'ta ne varsa bizim Hasan'da da olsun diyerek başladı ama bunun başlangıcı da yanlış oldu. Çünkü bütün projeler gibi bir sürü paralar harcanarak şu anda FATİH Projesi'nin yalnızca yüzde 10'u gerçekleştirildi. Dağıtılan tabletlerin de yüzde 40'ı üç ay içerisinde teknik servise gönderilmek durumunda kaldı. Şu anda gerçekten de o kadar çok şey var ki... Bir Öğretmen Strateji Belgesi hazırlandı ama ne oldu? Bunların hepsi hayal oldu.
AKP yalnızca hayal tacirliği yaptı, başka hiçbir şey olmadı. Ulusal Eğitim Strateji Belgesi... Nitelikli öğretmen nerede yetişecek? Hâlâ seçim dönemlerine yönelik geçici tedbirlerle durumu izah ediyorsunuz, geçiştirmeye çalışıyorsunuz. Bizim dinimizde israf haram. Biz zengin bir ülke değiliz, paramızı çöpe atamıyoruz. Onun için, o kadar çok söylenecek şey var ki.
Ücretli öğretmen durumu... Sayın Bakan, siz Bütçe Komisyonundaki konuşmanızda 47.825 ücretli öğretmen var derken, bütçede de 39 bin ücretliden bahsediyorsunuz. Biz, sizden bu gerçek rakamları öğrenmek istiyoruz.
Okul müdür ve müdür yardımcıların atanmasına geldiğinizde de gerçekten adaletsiz davrandığınızı buradan haykırmak istiyoruz. Mahkemeyi kazananları bile tekrar göreve atamıyorsunuz.
Ve sonuç olarak diyoruz ki: Artık, bu Millî Eğitim Bakanlığı enkaza çevrilmiştir. Anayasa'ya, hukuka, adalete uygun olmayan işler yapılmaktadır. Okul idarecilerinin atamalarında tek kriter olarak yandaşlık dikkate alınmaktadır. Eğitimde bilgi, beceri uygulanmamaktadır, adalet ve ehliyet dikkate alınmamaktadır. Millî Eğitim Bakanlığının hafızası silinmiştir Adalet ve Kalkınma Partisiyle. Onun için diyoruz ki: Lütfen, lütfen Sayın Bakan, biz sizi seviyoruz ama artık yeter.
Teşekkür ediyorum, sağ olun. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Topcu.
HALİDE İNCEKARA (İstanbul) - Bu nasıl sevgi sayın vekilim?
ZÜHAL TOPCU (Ankara) - Yani, çocukları daha çok seviyoruz, onu da söyleyelim.