| Konu: | Askeri Hakimler Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 54 |
| Tarih: | 11.02.2015 |
SEDEF KÜÇÜK (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 685 sıra sayılı Kanun Tasarısı'nın 7'nci maddesiyle ilgili verdiğimiz önerge üzerinde söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bildiğiniz gibi bugün Yargıtay Başkanlığında devir teslim töreni vardı. Hem görevden ayrılan Yargıtay eski Başkanı hem yeni seçilen Yargıtay Başkanı "Korkusu ve beklentisi olanların cüppesini çıkarması gerekir." diyerek yargı üzerinde bir korku ikliminin hüküm sürdüğüne yönelik bir vurgu yaptılar. Bu vurgu içinde büyük bir haklılığı barındırsa da ülkemizde yargının düştüğü durumu göstermesi bakımından utanç verici bir duruma işaret etmektedir. Bu utanç bize ait değildir. Bu utanç yargıyı yandaş hâle getirmeye çalışanlara, yargıyı siyasallaştıranlara, yargıyı belli bir siyasi görüşün arka bahçesi hâline getirmeye çalışanlara aittir. Bu utanç, tarafsız olması gereken yargıya "Bitaraf olan bertaraf olur." mantığıyla yaklaşanların utancıdır. Bakınız, Anayasa Mahkemesi Başkanlığı görevinden ayrılan Sayın Haşim Kılıç giderayak düzenlediği basın toplantısında "Yargının ne kadar zorda olduğunu söylemek lazım. En ücra köşeye gidin, orada hâkim ve savcıların hangi siyasi görüşe yakın olduğunu bütün vatandaşlar biliyor. Böyle bir yargıyla devam edemeyiz." diyor. Bu haksız bir saptama değildir. Çünkü, yargı siyasallaşmıştır, siyasallaşmak zorunda bırakılmıştır ve bu durumun da sürdürülebilir bir tarafı yoktur. Son on yıl içinde yaşananlar, Ergenekon ve Balyoz gibi davalar, yolsuzlukların üzerinin örtülmesi için savcılar ve hâkimlere uygulanan baskılar artık adalete olan güveni tamamıyla sarsmıştır. E adalete olan güven tamamen sarsılmışsa o sistemden de hayır beklemek hayal olur.
Değerli milletvekilleri, yanlış anlaşılmaların önüne geçmek adına şunu da belirtmeliyim: Doğrudur, yargının içinde kraldan çok kralcı olanlar vardır. Doğrudur, yargının bir kısmı siyasallaşmıştır. Doğrudur, yargının bir kısmı bu siyasallaşmayı büyük bir coşkuyla alkışlamıştır. Ama yargıçlarımızın büyük bir kısmı da onurlu duruşları ve kararlarıyla tüm bu olumsuzluklara karşın hâlen hukuku ve adaleti savunmaktadır. Örneğin, bir yargıç, kararının gerekçesine "Demokratik hukuk toplumunda yaşayan her birey hoşnutsuzluğunu, itirazını ve taleplerini toplanarak, gösteri ve yürüyüş yaparak, bu şekilde kamuoyuna sesini duyurarak, korku ve baskıyla gizlenip hukuka aykırı faaliyetlere kalkışma ihtiyacı duymadan dile getirebilmelidir." diyebilmiştir. Bunun denilmesi çok önemlidir. Çünkü, bu ülkede insanlar seslerini çıkardıkları için, muhalefet ettikleri için, izinsiz gösteri düzenledikleri için yıllarca hapse atılabilmektedir. İşte bu nedenle, demokratik bir hukuk devletinde yargıçların önüne dosya olarak getirilemeyecek bir konuda bir yargıcımızın böyle bir kararın altına imza atması bile takdire şayandır. Gerçekten de hayalî bir ileri demokrasi iddiasında olmayan ama gerçek demokrasiyle yönetilen herhangi bir ülkede insanlar anayasalarında, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nde yazan bir hakkını kullandı diye hâkim karşısına çıkarılamazlar. Bu konuda iddianame düzenleyen savcılara rastlanmaz böyle ülkelerde. Böyle demokrasilerde yargı kararlarını tanımayan, her bulduğu fırsatta yargıyı yerden yere vuran başbakanlara ve cumhurbaşkanına rastlanmaz çünkü gerçek demokrasinin olduğu ülkelerde yargıya ve kararlarına saygı duyulur. Böyle ülkelerde görevinden ayrılan bir anayasa mahkemesi başkanı giderayak "Yargı intikam aracı değildir, yargı birilerinin hedefine ulaşacağı kamu gücü de değildir. Bunlar ülkeye kötülük getirir." demek ihtiyacı hissetmez.
Umarım ve dilerim ki günün birinde bizim ülkemizde de böyle bir yargı ve demokrasi kurmak mümkün olur diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)