| Konu: | İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ KANUNU TASARISI VE TEKLİFİ |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 121 |
| Tarih: | 19.06.2012 |
SEDEF KÜÇÜK (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 277 sıra sayılı Kanun Tasarısı'nın 3'üncü maddesi üzerinde söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu gece sabaha karşı yapılan menfur saldırıda hayatını kaybeden şehitlerimize Allah'tan rahmet, yakınlarına başsağlığı, yaralı askerlerimize acil şifalar diliyorum. Tüm ülkemizi yasa boğan bu çirkin saldırıyı şiddetle kınıyorum.
Ayrıca, geçtiğimiz hafta sonunda, devletin sorumluluğu altında olan, tutuklu da olsalar, hükümlü de olsalar canları devlet korumasına emanet edilen yurttaşlarımız yanarak can verdiler. Bu elim olayda hayatlarını kaybeden yurttaşlarımıza da Allah'tan rahmet, yakınlarına sabır diliyorum. Olayın tüm yönlerinin ve bu cinayetlerde sorumluluğu olanların bir an önce ortaya çıkarılması gerekmektedir.
Biliyorsunuz, bu kanunun görüşmeleri sırasında da yeni hizmet binası inşaatında meydana gelen kazada bir işçimizi kaybettik. Bu, ülkemizin iş güvenliği açısından katetmesi gereken çok yolu olduğunu ortaya koymaktadır. Kaybettiğimiz işçimize de Allah'tan rahmet diliyorum.
Değerli milletvekilleri, Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre ülkemizde kadınların iş gücüne katılım oranı yüzde 28,8'dir, işsizlik oranı ise yüzde 11,3'tür. Bu oranların, OECD ülkeleri, AB ülkeleri, gelişmiş ülkeler arasında en kötü oranlar olduğunu söylememe herhâlde gerek yoktur, bunu zaten hepimiz biliyoruz.
Maalesef konu kadınlar, insan hakları, basın özgürlüğü ve hukukun üstünlüğü olunca ülkemizin uluslararası karnesi hep kırık notlarla dolu oluyor. Bu durumu kanıksamış olanlar da olabilir ancak bir cumhuriyet kadını, bir birey olarak ben bu duruma çok üzüldüğümü ve alışamadığımı belirtmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri, konuşmamın başında da belirtmiştim, her 3 kadından 1'i iş gücüne katılmaktadır. Günümüzle karşılaştırma yapılabilmesi için bir örnek vermek istiyorum: 1970 yılında çalışabilecek kadın nüfusunun yüzde 54'ü çalışma hayatına aktif olarak katılmaktaydı. Bahsettiğim, gelişmiş bir Avrupa ülkesi değil, 1970'lerin Türkiyesi. Bu istatistikler kadınlarımızın bugün çok ciddi bir istihdam sorunu yaşadıklarını göstermektedir.
Gayet tabii ki bundan daha olumsuz örnekler vardır. Örneğin, DPT'nin bir araştırmasında hane halkı reislerinin yani erkeklerin yüzde 76'sı, kadının ailedeki en önemli görevinin ev işi ve çocuk bakımı olduğunu ifade etmişlerdir. Ne yazık ki bu zihniyet ve bu anlayış, bugün de en yetkili ağızlar tarafından ortaya konulmaktadır. Bir taraftan kadınlara "3 çocuk, 5 çocuk doğurun." denilmekte, diğer taraftan kreş açılması konusunda devlet üzerine düşeni yapmamaktadır. Bu, kadınlara "Siz çalışmayın, evde oturun, çocuk bakın, eşinize hizmet edin." demekle eş değerdir. Buna rağmen, çalışmak isteyen kadınların önemli bir kısmı, yaklaşık yüzde 71'i kayıt dışı çalışmak zorunda kalmaktadır. Herhangi bir iş kolunda sendikalı olmaya kalktıkları an işlerinden olanlar da kadınlardır. Bir kriz sırasında ilk işten çıkarılanlar da kadınlardır. Üst düzey kamu yöneticiliği yapmaları esirgenenler de kadınlardır. 81 il içerisinde yalnızca 1 kadın vali olması, üst düzey yöneticilerin yalnızca yüzde 13 buçuğunun kadın olması size makul geliyor mu? Anlaşılan o ki toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin kurbanı olan kadınlar, iş yaşamı içinde de ikinci sınıf görülmektedirler.
Toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamak, imzamız olan uluslararası sözleşmelerle üstlendiğimiz bir yükümlülüktür. Bu, eğitim hakkından kız çocuklarımızın tam olarak yararlandırılmasıyla mümkün olacaktır. Bu, toplumsal zihniyet kalıplarının kırılması ile mümkün olacaktır. Ancak, her şeyden önce bu, kadınların temel hakkı olan gelir karşılığı çalışma hakkının tanınması ile mümkün olacaktır.
Yüce heyetinizin, hangi kanunu tartışırsa tartışsın bu hususu dikkate alacağına inanıyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.