GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Yasama Yılı:5
Birleşim:47
Tarih:27.01.2015

MHP GRUBU ADINA SEYFETTİN YILMAZ (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 653 sıra sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, kanun tasarısı, hukuki bir statüsü bulunmayan ıslah amaçlı yetiştirici birliklerinin kuruluşu ve tabi olacağı hükümleri düzenlemek amacıyla hazırlanmıştır. Kanunun bu hâliyle çıkarılması, zorunlu ancak geç kalınmış ve eksik bir düzenlemedir. Yasa tasarısındaki eksikliklerine rağmen üretici birlikleri bu kanunun bir an önce çıkarılmasını istemektedir. Kanun tasarısının hazırlanmasında üretici birliklerinin yasal statülerinin kanunda belirlenmediğine ilişkin Anayasa Mahkemesinin aldığı karar etkili olmuştur. Anayasa Mahkemesince 11/6/2010 tarihli ve 5996 sayılı bu Kanun'un iptal edilmesiyle birlikte yeniden bir kanun hazırlanması zorunluluğu doğmuştur. Anayasa Mahkemesinin iptal kararı 7/11/2013 tarihli ve 28814 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanmıştır.

Şimdi, burada şunu ifade etmek istiyorum: Bakın, bu kanun bugün görüşülmeye başlanıyor ve deniyor ki: "7/11/2014 tarihinden geçerli olmak üzere yayımı tarihinde yürürlüğe girer." Yani, Anayasa Mahkemesinin iptal tarihinin üzerinden bir yılın geçtiği tarih 7/11/2014, şimdi biz 2015'in Ocak ayının sonundayız. Yani, bu kanunu hazırlayan Hükûmet ve iktidar partisi grubuna şunu ifade etmek istiyorum: Bu bir ciddiyetsizliktir; Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra kanunların uygulanması için bir yıl geçmeden bu hazırlığı Hükûmet veya Bakanlık yapamamış mı ki bu kanunun üzerinden bu süre geçtikten sonra bunu getiriyorsunuz? Bu bir ciddiyetsizlik.

Şunu da ifade etmek istiyorum bu kanunla ilgili: Özellikle, başta hayvan sağlığı olmak üzere sektöre hizmet veren veteriner hekimlerin sorunlarından birkaç cümleyle bahsedeceğim. Son dönemlerde bazı meslek mensupları maaşlarına özel zamlar yapılırken halkın sağlığı için -bulaşıcı hayvan hastalıklarıyla- çok zor şartlarda hizmet veren veteriner hekimlerin hariç tutulması bir kere "adalet" kavramıyla bağdaşmamaktadır. Her türlü zor çevre şartları altında çalışan ve hastalıklarla mücadele ederken risk altında olan veteriner hekimlerin 5510 sayılı Sosyal Güvenlik Yasası'yla kazanılmış hakları olan fiilî hizmet yıpranma payı ellerinden alınmış, bu bir yanlış düzenleme olmuştur; en kısa zamanda bu yanlışlık yeniden düzeltilmelidir. Özellikle, çok güç şartlarda, ülkemizin en ücra köşesine kadar bu sektöre sağlık hizmeti ve suni tohumlama hizmeti sunan 6 binden fazla serbest veteriner hekimin hak kayıpları dikkate alınmalıdır.

Değerli milletvekilleri, şimdi, bu konuya değinmişken özellikle şunu vurgulamak istiyorum: Biliyorsunuz, iktidar partisinin milletvekillerinin cep telefonlarına ve mail adreslerine de yüzlerce, binlerce mesaj gelmektedir. Bu mesajlarda ne istenmektedir? Bu ülkede veterinerler, gıda mühendisleri, ziraat mühendisleri, su ürünleri mühendisleri ve bu teknikerlerin kadro talepleri var. Bu arkadaşlarımızın iddiası, Sayın Tarım Bakanının bir televizyon konuşmasında veya bir açıklamasında 6.500 kadroyu alıp bu mühendisleri ve teknikerlerimizi alacağını ifade etmesine rağmen almadığı ve bu arkadaşlarımızın bir beklenti içerisine girdikleri yönündedir. Bu taleplerinin bir an önce karşılanması gerekiyor.

Sayın Bakan ve Sayın Hükûmet, size sesleniyorum: Dönemin Başbakanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan, şu andaki Başbakan Davutoğlu, ilgili bakanlar ve Hükûmetin yetkilileri mikrofonların karşısına geçtikleri zaman her ile üniversite açmakla övünüyorlar. Şimdi, bir planlamayı doğru yapmazsanız, doğru yürütmezseniz insanları sıkıntıya sokarsınız. O fakültelere -örneğin ziraat fakültesi, yüzlerce ziraat fakültesi açmışsınız- o Anadolu'nun garip insanları ailelerinin kıt imkânlarıyla, okumak gayesiyle gidiyorlar. Gittikten sonra, bu çocuklar, bu gençlerimiz görev alabilecekleri bir alan arıyorlar. Siz şimdi, Hükûmet olarak bu gençlerimizin önünü açacak bir alanı bulmadıktan sonra, oluşturduğunuz yandaş medya marifetiyle televizyonlara çıkıp veya miting meydanlarında "Şu kadar fakülte açtık, şu kadar üniversite açtık, bizim zamanımızda şunlar oldu..." Ya oldu da ne oldu? Oradan çıkan çocukların hepsi bugün iş ve aş derdindeler. Size de geliyordur Sayın Bakan, iktidar partisinin milletvekillerine de geliyor. Bu gençlerimize yazık değil mi? Bunlar, yetişmiş genç dimağlar, genç yaşlarında beklentilerini bulamayınca, isteklerini gerçekleştiremeyince, edindikleri eğitimin hakkını vermek amacıyla hizmet edebilecekleri alanı bulamayınca mutsuz insanlar oluyorlar. Bunlar atanmayı bekliyor. Tabii, sizin şöyle bir rahatlığınız var, Hükûmet mensuplarına ve iktidar partisi mensuplarına söylüyorum: Sizin işiniz kolay; çocuklarınızı, yakınlarınızı, yandaşlarınızı "VIP kadro" adı altında özel kadrolardan kadrolara alıyorsunuz yani bu noktada binlerce örnek var. Bununla yetinmiyorsunuz, devletin özel kuruluşlarında 5-6 milyar maaş alacak yerlere geçirebiliyorsunuz ama bu ülkede binlerce işsiz genç var aş derdinde, iş derdinde, anası babası sağdan soldan borç almış, kredi çekmiş, çocuğunu okutmanın derdine düşmüş, beş yıldır, on yıldır çocuğu iş bulamıyor, kız alamayacak hâle gelmiş yani bunu popülist bir söylem olarak değerlendirmeyin. Gidin, o işsiz gençlerin bir derdiyle dertlenin. Bunlara kim çözüm bulacak? Yani, böyle bir anlayış olabilir mi? Yani, sizin derdiniz olmayabilir, yakınlarınızın derdi olmayabilir, siz onları özel kadrolardan işe alabilirsiniz ama milletin çocuğuna "Ankara'ya gel, karda kışta KPSS'ye gir..." Yok efendim "Fırsat eşitliği, adalet..."

Sayın Başbakan geçen hafta rekabet koşulları ve şeffaflık diye bir paket açıklıyor. Bu nasıl pakettir Sayın Bakan, Sayın Başbakan? Garip gurebanın, fakir fukaranın çocuğu rekabet edecek, onlar koşturacaklar zor şartlar altında, karda kışta, o atanamayan mühendisler, öğretmenler, mimarlar, gençler koşturacaklar, rekabet edecekler, bu rekabetin sonucunda yine hedefe ulaşmakta zorlanacaklar ama AKP yandaşları, bakan çocukları, milletvekili çocukları hiçbir rekabete girmeden özel kadrolara atanacaktır. Bu yazıktır, günahtır. Bu ülkeye yazıktır. Bu millete yazıktır. Bunların iyi değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Ülkenin kaynaklarını doğru kullandığınız zaman, bu ülkede herkese yetecek iş ve aşın sağlanması gerekiyor.

Şeffaflıktan bahsediyorsunuz; üç aydır, dört aydır kaçak sarayla ilgili Meclis kürsüsünden soruyoruz, soru önergeleri veriyoruz, diyoruz ki: "Bu israf sarayına, haram sarayına ne kadar para harcanmıştır, ne harcanmıştır, kaç trilyon, katrilyon para harcanmıştır, hangi ödenekten verilmiştir, TOKİ'nin kaynakları buraya aktarılmış mıdır?" Bir rakam yok. Biri diyor ki "2 katrilyon"; biri çıkıyor, açıklama yapıyor "4 katrilyon"; biri çıkıyor, açıklama yapıyor: "8 katrilyon." Yani, Sayın Bakanı da, bizi de ilgilendirdiği için söylüyorum. Tutuyorlar, bu saraya Almanya'dan, bu ülkede yetişen akçaağacından ıhlamuruna, akasyasına kadar, 200 tır ağaç ithal ediyorlar ve bu paraları Almanya'ya veriyorlar. Graniti bilmem şeyden getiriyorlar, özel granitler, özel kadehler, şunlar bunlar...

Değerli Hükûmet ve değerli milletvekilleri; bakın, bu ülkede iş bekleyen, aş bekleyen vatandaşlarımız var. Gelin, bu kaynakları israf edene kadar, şatafata harcayana kadar, lükse harcayana kadar o kaçak saraya harcanan paranın -açık söylüyorum- yüzde 1'i, hatta binde 1'i, bu atanamayan ziraat mühendislerini, gıda mühendislerini, veterinerleri atasanız o rakamdan daha az bir ödeneğimiz gider ve bu ülkenin tarımına katkısı olur, bu ülkenin hayvancılığına katkısı olur. Bugün tarım ve hayvancılık kan ağlıyor, çiftçimiz kan ağlıyor, tarım her geçen gün geriye gidiyor. Yani, bunları görmeyeceğiz mi, görmezlikten mi geleceğiz? Milletimiz bu sıkıntıyı çekerken, milyonlarca çiftçi bu sıkıntıyı çekerken, atama bekleyen insanlar varken bizler tuzumuz kuru olarak günü gün edeceğiz, anca televizyonlarda, mikrofonlarda nutuk atarak millete vaatlerde bulunacağız, nasihatlerde bulunacağız(!)

Bugün, Türkiye'de tarım arazileri son on yılda 3,5 milyon hektar azalmıştır. Yani, Sayın Tarım Bakanımız mikrofona çıktığında, biraz sonra da çıkacak, diyecek ki: "2002'de şu kadar kredi veriliyordu, bizim dönemimizde şu veriliyor -eline bir istatistik alacak- onlarda, 2002'de ithalat şuydu, ihracat şuydu." Rakamlar karın doyurmuyor değerli arkadaşlar. Çiftçilerimizin bugün içerisinde bulunduğu durum ortadadır. Çiftçilerimiz kan ağlıyor, çiftçilerimiz borç batağı içerisindedir.

Bugün, Sayın Genel Başkanımız Meclis grubunda Türkiye'deki çiftçilerin durumunu net bir şekilde ortaya koymuştur. Bununla ilgili, geleceğimiz olan, ülkenin en önemli kaynaklarından biri olan tarımın, çiftçilerimizin sorunlarına el birliğiyle eğilmemiz gerekiyor.

Toprakta gelecek gören, toprağa var olmanın ruhunu aşılayan çiftçidir, çiftçilerimizdir. Nasır tutmuş elleriyle, güneş yanığı nurlu yüzleriyle, kimi gün hüzünlü kimi gün umutlu bakışlarıyla milletine hizmet sunmaktan övünç duyan yine çiftçilerimizdir.

Şu an köy kahvesinde kasvetli bir ruh hâliyle çayını yudumlayan köylümüzdür, çiftçimizdir; meseleleri ağırdır ve bu meseleleri MHP olarak biliyoruz.

Şu an evlerinde kara kara borçlarını düşünen, bu yılki harmanı da borçlarına teslim etmenin peşinen yürek yarasını duyan kardeşlerimizin sıkıntısı fazladır ve MHP olarak bunu anlıyoruz.

Nerede yaşarsa yaşasın, nerede geçimini temin ederse etsin, bütün çiftçilerimizin ortak ve benzer şikâyetlerini MHP olarak görüyoruz, izliyoruz ve çözüm üretmeye çalışıyoruz.

Ekmeğin büyüğü hamurun çoğundan olacaktır fakat bugün hamur küçük, ekmek azdır.

Yaz sıcağında gölge kovan, bunun yanında beyni kaynayan kardeşlerimizin, çiftçilerimizin, köylülerimizin onca çalışma ve çabalarına rağmen kazanları tamtakır, cepleri bomboştur.

"Ağılda oğlak doğsa ovada otu biter." devamlı surette kulağımıza fısıldanan bir atasözüdür. Ne var ki bu atasözünü de bugün, bu Hükûmet ve Bakanlık boşa çıkarmıştır çünkü mera alanları bile imara açılmıştır. Çiftçilerimizin rızkı çalınmakta, helal kazancı aşırılmakta, elinde avucunda ne varsa alınmaktadır. Bu, doğru ve hakkaniyetli değildir.

Biliyoruz ki, çiftçinin ambarı sabanının ucundadır. Çiftçinin kalbi tarlasında atmaktadır fakat saban işlese de ambar boş, pulluk sürse de, mibzer ekse de ambar kupkurudur.

Çiftçilerimiz dertlidir, derin derin iç çekmekte, ah etmektedir. Çiftçilerimiz üretse de borçlu çıkmakta, ekse de karşılığını alamamaktadır. Çiftçimiz kredi ekip borç ve faiz kaldırmaktadır. Yılın on iki ayı çiftçimiz için zemheridir, yılın on iki ayı çiftçimiz için zahmet ve kayıptır. Bildiğiniz gibi, çürük tahta hiçbir zaman çivi tutmayacak, taşıma suyla değirmen dönmeyecektir. Bu yüzden, yanlış, sakat, dağınık, tutarsız, özensiz ve samimiyetsiz politikalarla çiftçilerimizin yüzü gülmeyecek, perişanlıkları bitmeyecektir.

On üçüncü yılına giren AKP iktidarı, çiftçimizi yalnızlığa terk etmiş, acımasızca unutmuş, yoksulluğun ve sefaletin kilerine kapatmıştır. Bugün, köylerde hüzün vardır. Huzursuzluk, geçim darlığı, gelir yetersizliği, devasa sorunlar, borç yükü her köyümüze, her köylümüze sinmiş ve sirayet etmiştir. Traktörler boşa çalışmaktadır. Şunun şurasında ne kalmıştır? Biçerdöverlerle biçilen, yine tefeciye, yine aracıya, yine tarım kredi kooperatiflerine ve bankalara teslim edilecektir. Bu tablo kör bir çıkmaz, vahim bir kısır döngüdür. Besmeleyle saçılan tohumlardan geriye sadece sapı kalmaktadır. Bağların, bahçelerin, bostanların neşesi kaçmış, verimi düşmüştür. AKP çiftçiyi yüzüstü bırakmıştır, AKP çiftçiye yüz çevirmiştir. Kaçak ve karanlık saraya gelince trilyonları savuran, ayakkabı kutularına milyon dolarları saklayan soygun şebekesi konu çiftçi olunca "Gözünüzü toprak doyursun." demektedir.

Şimdi, şu mukayeseleri sizlerle paylaşıyor, çiftçilerimizin kavurucu hâl ve ızdırabını hepimizin, herkesin takdirine sunuyorum. Sayın Bakan tablolarla ve grafiklerle konuşuyor ya, işte alın size bir tablo: 2002 yılında 3,3 kilogram buğdayla 1 litre mazot alınıyorken 2013 yılında 6,7 kilogram, 2014 yılında da 5,22 kilogram buğdayla 1 litre mazot ancak alınabilmiştir. 2002 yılında 4,3 kilogram mısıra 1 litre mazot düşüyorken 2013 yılında 7,27 kilogram, 2014 yılında ise 7 kilogram mısıra 1 litre mazot karşılık gelmiştir. 2002'de 1,14 kilogramlık pamuk 1 litre mazot ederken 2013'te 3,3 kilogram güç bela 1 litre mazota eşit olmuştur. Bu karşılaştırmaları ister arpada yapın ister pancarda yapın ister pirinçte yapın, nohutta yapın, patateste yapın, soğanda yapın, ayçiçeğinde yapın, tütünde yapın, sonuç aşağı yukarı aynı çıkacaktır.

Buradan açık bir şekilde çıkardığımız sonuç şudur: Çiftçimizin kullandığı mazot faturası yıldan yıla artmış, girdi maliyetleri kaygı verici noktalara tırmanmıştır. Gelin görün ki çiftçinin reel kazancı azalmış, fakirliği çoğalmış, neticede, emek ve sermaye kediye yüklenmiştir.

Meseleye gübre açısından baktığımızda durum iç açıcı değildir: 2002 yılında 600 gram buğday 1 kilogram gübreye tekabül ederken şimdilerde 1,1 kilogram buğday 1 kilogram gübreye denk düşmüştür. 2002 yılında 700 gram mısırla 1 kilogram gübre alınırken şimdi 1,5 kilogram mısırla 1 kilogram gübre ancak alınabilmektedir. 2002 yılından 2014 yılına kadar mazot fiyatları 4 kat, gübre fiyatları 9 kat, elektrik kullanım bedelleri ise 3 kat artmıştır.

Elektrik kayıp kaçak hedeflerini tutturamayan yandaş dağıtım şirketlerinin, faturasını düzenli ödeyen vatandaşlarımıza, çiftçilerimize ilave kaçak faturası çıkaracağı gelişmelerden anlaşılmaktadır.

Yine, antrparantez şunu söyleyeyim: İşte, yandaş dağıtım şirketlerine verdiğiniz bu elektrik firmaları ve şirketleri, bu kış gününde başta Adana olmak üzere Türkiye'yi karanlığa boğmuştur ve bu süreç devam etmektedir.

Bu tablo resmen iflastır, girdi maliyetlerindeki akıl almaz artışlara karşı, 2002'ye kıyasla buğdayın fiyatı 2,7; mısırın fiyatı 2,4; ayçiçeğinin fiyatı 2,6; kuru fasulyenin fiyatı 2,5; pamuğun fiyatıysa ancak 1,5 kat artış göstermiştir.

Şimdi, hesabını seven iktidar zihniyetine bir kez de anladığı lisandan konuşmak gerekirse: 2002'de 600 gram buğdayla 1 simit, 2015'te ise 1,2 kilogram buğdayla 1 simit alınabilir noktaya getirilmiştir. Rakamların söylediğiyle AKP'nin ileri sürdüğü söylemler tepeden tırnağa farklıdır. AKP'nin baktığı yerde çiftçi yoktur. AKP'nin dilinde çiftçinin esamesi okunmamaktadır, kaybeden çiftçidir, zarar ve ziyan gören topyekûn milletimizdir. Çiftçilerimizin -bırakınız 2002'yi- 2007 yılına göre bankalardan kullandığı kredi miktarı 2014'te yüzde 296'ya fırlamış ve 39 katrilyon 600 trilyon liraya ulaşmıştır. Ne yazık ki alınan borçların geri ödenmesi kolay olmamış, yüzde 366'lık artışla 1 katrilyon 366 trilyonluk borç miktarı çiftçimizi yakıp, yıkıp geçmiştir.

Değerli milletvekilleri, artık ülkemiz, ihracat şöyle dursun, birçok tarım ürününü ithal eder hâle gelmiştir. Mahsulü tarlada kalmış, umutları afetlerle kaybolmuş çiftçilerimize binbir zorluk çıkarılmakta, zarar ve ziyanları karşılanmamaktadır. Toplam mal varlığının yüzde 40'ını bulmayan zararlarında yardım ve destek alamayan çiftçilerimizin feryadına kulak vermek Hükûmetin her şeyden önce vicdan borcudur. Toplumdaki istihdam payı düşmüştür.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SEYFETTİN YILMAZ (Devamla) - Davos'ta Sayın Başbakana, Etiyopya'da, Cibuti'de, Somali'de okullara ulaşan Cumhurbaşkanına "Uzaklara gitmeyin, mağdurlar buradadır." diyor, teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)