GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: (2/495) esas numaralı Ödeme Gücü Olmayan Vatandaşların Elektrik, Su, Doğalgaz ve Diğer Yakıt Giderlerinin Devlet Tarafından Karşılanması Hakkında Kanun Teklifi'nin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/231)
Yasama Yılı:5
Birleşim:47
Tarih:27.01.2015

DEMİR ÇELİK (Muş) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri şahsım adına saygı ve sevgiyle selamlayarak konu üzerindeki düşüncelerimi paylaşmak istiyorum.

Ödeme güçlüğü çeken vatandaşların elektrik, doğal gaz ve su fatura bedellerinin devlet tarafından karşılanmasına dair kanun teklifini görüşüyor, konuşuyoruz. Sosyal devlet, dili, dini, ırkı, inancı, düşüncesi ne olursa olsun vatandaşının barınma, beslenme ve de yaşamını idame ettirmeye yarayacak her türlü koşulu, hizmeti yaratmak ve üretmekle mükellef olan devlettir. Bu, devletin olmazsa olmazı, asli göreviyken kendisini sosyal devlet olma üzerine kurgulayan Türkiye Cumhuriyeti devleti bu özelliklere yakın mıdır uzak mıdır, incelenmeye değerdir. Türkiye Cumhuriyeti devletinde, şu anda açlık sınırının 1.280 lira olmasına karşılık asgari ücretin 980 lira olduğu, yoksulluk sınırının 4 bin TL civarında olmasına karşın BAĞ-KUR emeklisi dâhil olmak üzere tüm emeklilerin hâlâ 800 liralar civarında emekli maaşı aldığı bir ülke gerçeğinde, bu kanun anlamlı ve değerlidir. Her şeyden önce sosyal devletin fonksiyonuna bağlı olarak, Hükûmetin hemen, ertelenemez bir görev olarak asgari ücret uygulamasını sona erdirmesi, tüm çalışanlar içerisinde aylık ücreti en az 4 bin liranın üzerine çıkarması ama aynı zamanda emeklilerin arasında da en düşük maaşın 2 bin liranın üzerinde olması yapılması gerekendir. Mümkün müdür? Mümkündür. Eğer savaşa, yağmaya, talana, sömürüye, yolsuzluğa, hırsızlığa değil de eğitime, sağlığa, insani koşullara ulaşabilmenin, erişebilmenin sosyal duyarlılığını harekete geçiren bir hukuk devleti olsaydık bunlar mümkündü, ancak hukuk devleti normlarından her geçen gün giderek uzaklaşan, otoriterizmin iktidar ve sermaye biriktirme aygıtına dönüştürüldüğü bir devlette ise bu mümkün değil, Türkiye de bunu yaşıyor.

O nedenle, asgari ücretle geçinmeye mahkûm edilen 5 milyon arkadaşımızın tümünü taşeronlaşmanın kurbanı olmaktan çıkarmak, onları da toplu sözleşme, grev hakkına tabi olduğu çalışan konumuna kavuşturmak ve en az 4 bin lira maaşla onore etmek yapılması gerekendir. Keza ülkemizin onlarca yıllık değerini biriktiren emeklilerimiz, SSK, BAĞ-KUR ya da Emekli Sandığının emeklisi olan birçok vatandaşımız, kadınından erkeğine, onlarca yılını ülke değerlerine harcamışken, bugün sosyal aktiviteden alıkonulmuş, sağlığa erişimde problem yaşayan, ulaşım olanaklarından yararlanamamaktan kaynaklı sanatsal, bilimsel faaliyetlere kendisini katamayan, evinin dört duvarında ya da kahvehane köşelerinde yaşamını çürütmeye terk etmek durumuyla karşı karşıya kalmıştır. Bu ayıptan sıyrılmak, bu ayıbı ortadan kaldırmak keza hukuk devletinin işidir. O nedenle de en düşük emekli maaşı açlık sınırının üstünde bir rakam olan 2 binler civarıyla taçlandırılmalıdır. Yetinmemeli hukuk devleti, sosyal devlet; aynı zamanda insanın en temel hakkı olan barınma, beslenme ve güvenlik içerisinde yaşamını sürdürebilme hakkı da devlet tarafından yerine getirilmesi gereken bir konudur. Birçok emeklimizin hâlâ başını sokacağı bir evi yoktur ve açlık sınırının altında aldığı maaşıyla kira ödemek durumuyla karşı karşıyadır. Bu, 21'inci yüzyılın ruhuna denk düşmemiştir ama denk düşürme anlayışına sahip olanların Kobani'de, Rojava'da yarattıkları vahşi ve kirli savaşta yenilmesine benzer, Kobani'de kazanan insanlık olmuşsa, barış ve özgürlük olmuşsa bizim de barışımızı ve özgürlüğümüzü egemene, egemenlikçi zihniyete terk etmeden...

Ezilenlerin, yoksulların, emekçilerin barış içerisinde, bir arada özgürce yaşayacakları bir ülkenin Halkların Demokratik Partisinin toplum tahayyülüyle gerçekleşeceğini dile getiriyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.