GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Ekonomi Eski Bakanı M. Z. Çağlayan hakkında, bir şahıstan sağlanan miktar ve değeri tespit edilemeyen bazı maddi menfaatler karşılığında bu şahsın İran'a altın ihracatı yapması işlerinde imtiyaz sağladığı, Gana'dan kaçak yollarla yurda sokulmak istendiği iddia edilen 1,5 ton altınla ilgili adli ve idari soruşturmaları engelleyerek altının Dubai'ye çıkışını sağlamaya çalıştığı ve bu eylemlerin Kaçakçılıkla Mücadele Kanununa Muhalefet oluşturduğu, TCK'nın 204 ve 252. maddelerine uyduğu; İçişleri Eski Bakanı M. Güler hakkında, bir şahıstan sağlanan miktar ve değeri tespit edilemeyen bazı maddi menfaatler karşılığında bu şahsın araçlarına trafikte emniyet şeridini kullanma imtiyazı verdiği ve söz konusu şahıs için koruma polisi görevlendirdiği, bu şahısla ilgili adli veya istihbari çalışma yapılıp yapılmadığının araştırılması için talimat verdiği, bu şahsın usulsüzlükleri hakkında basında çıkacak haberlerin engellenmesi için girişimlerde bulunduğu ve bu eylemlerin TCK'nın 204, 255, 252 ve
Yasama Yılı:5
Birleşim:44
Tarih:20.01.2015

FARUK BAL (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün vicdan muhasebesi mi, vicdan kelepçesi mi sorularına cevap verebileceğimiz tarihî bir konuyu görüşeceğiz. Eski Bakanlar Zafer Çağlayan, Muammer Güler, Egemen Bağış ve Erdoğan Bayraktar'ın 17-25 Aralıkta ortaya çıkmış olan yolsuzluk ve cumhuriyet tarihinde görülmemiş boyutta...

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) - Sayın Başkan, müdahale eder misiniz, uğultu var.

BAŞKAN - Sayın Bal, bir dakika.

Sayın milletvekilleri, konuşmacıyı dinlemek istiyorum, sayın milletvekilleri dinlemek istiyor. Lütfen bu talebimize hassasiyetle karşılık verir misiniz! Lütfen...

FARUK BAL (Konya) - Sayın Başkan, süremi başa alın lütfen.

BAŞKAN - Sürenize ekleyeceğim.

Buyurun.

FARUK BAL (Konya) - Evet, cumhuriyet tarihinde görülmemiş boyutta, "asrın yolsuzluğu" olarak ifade edilen, İran'dan gelen bir çocuğun 4 bakanı emri altına alması, tahakküm altına almasıyla ilgili, büyük yolsuzluk operasyonuyla ilgili Komisyon raporunu görüşeceğiz. Biraz önce Komisyon adına Komisyon Başkan Vekilini dikkatle dinledik. Ben sizlerle bu Komisyonun başlangıcı nasıl olmuştur ve nasıl çalışmıştır, arkasından da raporu irdeleyen düşüncelerimi paylaşmak istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, 5 Mayısta Komisyon kuruldu AKP'nin bu önergesi üzerine. İddia, bu 4 sayın bakanın yolsuzluk, rüşvet, kara para aklama gibi akla ziyan olan suçlarından dolayı. Tam altmış dört gün AKP bu Komisyonu çalıştırmadı, üye vermedi. 9 Temmuz tarihine geldiğimizde Komisyona üye veren AKP'nin üyeleri arasından kura çekilecekti ama iki gün önce şu kulislerde "Bu Komisyonun Başkanı Hakkı Köylü olacaktır." diye basın mensupları konuştu, ben duydum, herkes duydu. Hakikaten, Sayın Başkan kurayı çekerken şaşırdı, ilk isim Hakkı Köylü'nün ismi çıktı, hatta "Bunu mu çekeceğim?" diyerek bir de tereddütlü ifadede bulundu. Hakkı Köylü'ye sordular: "Siz seçildiniz.", "Üç aşağı beş yukarı biliyordum." dedi. Demek ki işe şaibeyle başlanıldı.

Şaibe devam etti. Tam elli dört gün... Dosyalar İstanbul Savcılığına gönderildi. Niçin? Dizi pusulası yaptırmak üzere. Değerli arkadaşlarım, bu Komisyon Bakanlar Kurulunun tüm yetkilerini haizdir. Dizi pusulasının profesörünü bulur, dizi pusulası yaptırır ama amaç o değil. Amaç delilleri bulmuş olan savcılar, polisler uzaklaştırıldı, yerine biat etmiş, emre amade savcılar getirildi bu dosyaların yeniden dizayn edilmesi için. Evet, basından elde ettiğimiz bilgiye göre 33 dosya dizi pusulası için gitti, 11 klasör geldi. Geriye kalan dosyaların içerisinde ne vardı, niçin İstanbul'da kaldı? Bu ikinci şüphe. Değerli arkadaşlarım, şüpheler devam ederek gidiyor.

Bu Komisyon ön toplantı yaptı. Bu toplantılarda Komisyon Başkanı şüpheli bakanlara ücretsiz avukatlık yaptı. Bu Komisyon Başkanı bu toplantılarda kendisine "İfade vereceğim." diyen şahitleri, şikâyetçileri davet etmedi, dinlemedi. Zülfüyâre dokunmayacak şahitler geldi, onların ifadeleri alındı, güya deliller böylece toplanmış oldu. Delil melil toplanmadı çünkü biraz önce ifade ettiğiniz raporu açıklayan arkadaşımızın beyanına göre "Delil yok." diyor. Ben şimdi size gösteriyorum, 701 sayfalık Milliyetçi Hareket Partisi üyesinin vermiş olduğu listenin 635'inci sayfasında alınmış rüşvetlerin listesi var Excel dökümünde. "Delil yok." deniliyor. Peki, bakanın çocuğunun yatak odasında 7 tane kasanın bulunduğu televizyon görüntülerinden ortaya çıkmadı mı? Görmediniz mi siz? Delil değil mi bu? Sayın o zamanın Başbakanı "Oğlum, bu paraları sıfırla, ne var sende?" dediğinde, "Benim bir şeyim yok, senin paraların var, kasalarda duruyor." dediği olay delil değil mi? Rüşvet saat delil değil mi? Rüşvet piyano delil değil mi? Erdoğan Bayraktar'ın "Ben ne yaptıysam Başbakanın talimatı üzerine yaptım, önce o ifade etsin, önce o istifa etsin." demesi delil değil mi? Bavullarla, sırt çantalarıyla, taksi bagajlarında taşınan rüşvet paraları, eurolar, dolarlar delil değil mi? Bakanların, çocuklarıyla yapmış olduğu konuşmalar delil değil mi? Bunlara "Delil yok." diyorlar. Evet, bunlar birer delildir, vicdanı olanlara delildir. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar) Evet, bunlar Yüce Divan'a sevk meselesidir, sevk etmek isteyen iman ehli olan insanlar için birer delildir.

Değerli arkadaşlarım, Komisyon Başkanının yaptığı ikinci iş. Zaten gizlilik içinde, resmen bir şey bilmemeniz lazım ama Komisyon üyelerine haber vermeden yayın yasağı konuldu. Millet bir şeyi görmeyecek, duymayacak. E, millet görmeyecek de yukarıda Cenab-ı Zülcelâl de mi görmeyecek, o da mı bilmeyecek. Elbette ki her şeyi gören odur, elbette ki her şeyi bilen odur.

Değerli arkadaşlarım, bu Komisyonun çalışması öyle zamanlandı ki delilleri elde etmiş olan polisler jimnastik yaptırılıp Türkiye'nin dört bir tarafına sürüldü. Delilleri elde etmiş olan savcılar jimnastik yaptırılıp Türkiye'nin dört bir tarafına sürüldü, ellerinden dosyalar alındı, onların yerine, biat edecek; onların yerine, talimatı yerine getirecek insanlar getirildi. Mızrağı çuvala sığdırmaya çalıştılar. Kanunla delilleri yok ettiler, suç olan işlemleri, suç olan fiileri kanunla, torba kanunlarla, İnternet kanunlarıyla suç olmaktan çıkardınız. Suç olmaktan çıkmış olmasına rağmen bunlar, milletin vicdanında suç olarak kalmayacak mı? Elbette ki milletin vicdanında bunlar birer suçtur ve suç olarak kalmaya devam edecektir.

Değerli arkadaşlarım, bütün bunları toparladığımız zaman ortaya çıkmış olan milyon dolarlar, milyon eurolar, ayakkabı kutularından fışkıran, sırt çantalarından fışkıran, taksi bagajlarından fışkıran, bavullardan fışkıran ve televizyon ekranlarından hepimizin gördüğü konuşmaları, "tape"leri hepimizin gördüğü hadiseler ortaya bir şey koyuyor. Ortaya koyduğu şey, üç ayrı alanda değerlendirdiğimiz zaman dinen bunlar haramdır, günahtır; ahlaken bunlar ayıptır, kanunen bunlar suçtur. Bunun üçünden de kurtulmanın yolu vardır. Dinen gereğini yapacaksın, tövbe edeceksin, istiğfar edeceksin, bir daha yapmamak üzere nedametini Cenab-ı Zülcelâl'e beyan edeceksin. Ahlaken yapman gereken arlı bir davranış vardır. Madem ki sana millet bir mührü emanet etmiş, arlı bir şekilde bu mührü teslim edeceksin, yani istifa edeceksin. Kanunen bunun çaresi vardır. Kanunen bunun çaresi de gidip bağımsız ve tarafsız bir yargı organında yargılanacaksın. Bu sayın bakanlarla ilgi yargılanacak yer belli, Yüce Divan. "Biz güvenmiyoruz." Bunun 17 üyesinin 12'sini sizin Hükûmetiniz atadı. Siz kendi atadığınız sayın Anayasa Mahkemesi üyelerine güvenmeyeceksiniz de bu millet binlerce, yüz binlerce davalardan aldığı mahkûmiyetlerde kime güvenecek? Kime güvenecek? Dolayısıyla, böyle bir güvensizlik duygusu Yüce Divana gitmemek için bir neden teşkil etmemelidir, etmeyecektir.

Değerli arkadaşlarım, bu çerçeve içerisinde, sizin vicdanınıza hitap etmek istiyorum. Elbette ki Cenab-ı Allah insanları diğer mahlukatlardan farklı yaratmıştır, akıl, fikir, vicdan vermiştir eğri ile doğruyu ayırabilsin diye.

Onun içindir ki Cenab-ı Zülcelâl Nisa Suresi'nin 58'inci ayetinde buyuruyor: "Allah size adaletle hükmetmenizi emreder. Allah size ne güzel öğütler veriyor. Şüphesiz Allah her şeyi işitmekte, her şeyi görmekte." Bütün bunları da millet gördü, elbette Cenab-ı Zülcelâl görmüştür.

Yine, Maide Suresi'nin 8'inci ayetinde: "Ey iman edenler! Allah için hakkı ayakta tutun. Adaletle şahitlik eden kimselerden olun. Herhangi bir topluluğa duyduğunuz kin sizi adaletsiz davranmaya itmesin. Adaletli olun. Bu, takvaya daha uygundur. Allah'tan korkun, şüphesiz Allah yaptıklarınızdan haberdardır."

Yine, Nisa Suresi'nin 135'inci ayetinde: "Ey iman edenler! Kendinizin veya anne-babanızın veya akrabalarınızın aleyhine de olsa adaletten asla ayrılmayın. Allah için şahitlik edenlerden olun. Öyleyse siz hislerinize uyup adaletten sapar veya üzerinize düşeni yapmaktan geri durursanız bilin ki Allah yaptığınız her şeyden haberdardır."

Değerli arkadaşlarım, en son: "Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır."

Ben, Adalet ve Kalkınma Partisinin Komisyondaki 9 tane üyesinin vicdanına vurulan kelepçenin burada çözüleceğini, AKP Grubuna mensup milletvekili arkadaşlarımızın vicdanlarının sesini dinleyeceğini düşünüyor, öyle umuyorum. Bu hoş kubbede hoş bir seda bırakacaklarına inanmak istiyorum. Hepimiz gelip geçiciyiz. Her canlı ölümü tadacaktır. Bu koltuklarda oturan milletvekillerinin de hepsi, hepimiz bir gün bu koltukları terk edeceğiz. Yeter ki gök kubbede hoş bir seda bırakalım diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)