| Konu: | Milli Mayın Faaliyet Merkezi Kurulmasına İlişkin Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 43 |
| Tarih: | 15.01.2015 |
ENGİN ALTAY (Sinop) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın milletvekilleri, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Esasen hem dünya hem Türkiye oldukça hassas, kritik günlerden geçiyor. Âdeta -hep korkulan, bir komplo teorisi gibi bile söylense de- medeniyetler çatışması, dinler savaşı algısının, tehdit algısının yaygınlaştığı hassas bir süreç yaşıyoruz, biraz sonra bu konudaki anlayışımızı da sizlerle paylaşacağım. Az önce, millî mayın faaliyet merkezi kurulması hakkındaki kanunla ilgili Sayın Moroğlu parti olarak görüşlerimizi açıkladı.
Sayın Bakan, dün ve önceki gün burada Perakende Satış Kanunu da geçti ve çok seri, pratik bir şekilde tasarı yasalaştı. Demek ki muhalefet, kamu yararına, vatandaşlarımızın menfaatine, devlet, ülke menfaatine gördüğü kanunlarla ilgili iktidarı bunaltmıyor yani Meclis İçtüzüğü'nden kaynaklı bize verilen obstrüksiyonları ve hakları gereğinde kullanmayabiliyoruz. Bu, dün geçen kanundan Hükûmetin, bir ders demeyeyim ama bir çıkarsama yapması gerekir. Yani, "Bizim sayısal çoğunluğumuz var. Biz istediğimiz kanunu öyle de böyle de geçiririz." anlayışından Hükûmet bir an önce vazgeçmelidir. Bu Parlamentonun birinci partiye, seçimlerde en çok oy alan partiye tahsis edilmemesi, daha az oy alan partilere de burada sandalye ayrılmasının sebebi de demokrasinin önce bir uzlaşma işi olduğudur ve hep söyleriz, siyaset bir nezaket ve vicdan işidir. Bu bakımdan, biraz sonra arkadaşlarımızın size sunacağı değişiklik önerileri de bizim partilerimize bir menfaat sağlamayacaktır, kamu yararı bakımından, ülke menfaatleri bakımından öyle öngördüğümüz öneriler olduğu için bunları da sizlerle paylaşacağız, uygun görülmesi hâlinde bu kanunda sizi bu Parlamentoda çok uzun süre tutmayız. Gene de kanunun tümü bakımından ciddi bir rezervimiz olmadığı için olabildiğince Türk Silahlı Kuvvetlerinin de müspet görüşü olduğu için olabildiğince seri geçmesine yardımcı olacağız. Bu, birincisi.
İkincisi: Hükûmete bir sözüm var. Hükûmet devlet işlerini idare eden organın adıdır. Bugün Sayın İdris Baluken dedi ki: "Cizre'de ölen 5-6 çocuğun sorumlusu Hükûmettir." Bu ciddi bir ithamdır, bu önemli bir iddiadır. Esasen Cizre'de olup bitenlerin de ne olduğunu Türkiye'de bilen yoktur. Dün giden heyet ne kadar biliyor bilmiyorum, bugün de bakamadım ben. Cizre'de ne oluyor Sayın Hükûmet? Cizre'de PKK ile Hizbullah şehri ikiye bölmüş -burası senin, burası benim- Hükûmet seyrediyor. Bu Hükûmet için büyük bir aczdir. Başbakan dün şeffaflık paketini açıkladı, programını açıkladı. Eğer bir Başbakan şeffaflıktan bahsedecekse önce bu ülkenin bir yerinde olup biteni çıkıp halka, Parlamentoya anlatması lazım. Bir ilçede olup bitenden bu Parlamentodaki sayın milletvekillerinin hiçbirinin haberi yok. Hükûmetten bu konuda bir izahat istemek, beklemek bizim bir milletvekili olarak, muhalefet partisi olarak en doğal hakkımız.
Sayın milletvekilleri, gelelim son ve sıcak konuya. Önce şunun altını çizmemiz lazım: Hazreti Muhammed hepimizindir; 1,5 milyarın üstündeki Müslümanlarındır. Başkalarının dinî duygularını, değerlerini, Allah sevgisini, inançlara bağlılığını ölçecek bir terazi kimsenin elinde yoktur, iyi ki de yoktur, böyle bir ölçüme gerek de yoktur. Bunun altını çizmek isterim.
Elbette, karikatür kriziyle başlayan ve adi bir terör saldırısıyla sonuçlanan durumdan dünyanın çıkaracağı dersler olduğu gibi Türkiye'nin çıkaracağı dersler de vardır, Meclisimizin çıkaracağı dersler de vardır. Şimdi, hükûmetlerin görevi de gerilimi körüklemek değil gerilimi minimize etmektir, gerilimi sıfırlamaktır. Ancak, geldiğimiz noktada, Sayın Başbakanın yaptığı açıklamalar âdeta bir kışkırtıcılık, bir provokasyon, bir tahrik unsuru olmuştur. Açıklamaları yanımda getirmedim, orada var, siz de okuyun lütfen. Bir Başbakan -bir gazete velev ki yanlış yayın bile yapmış olsa- böylesine hassas bir dönemde böyle bir açıklama yapabilir mi Sayın milletvekilleri? El insaf! O gazetede çalışanlar da şüphesiz Müslüman. Hatalar, yanlış değerlendirmeler, haber akışında ya da haber planlamasında, gazetenin mizanpajında, dizaynında velev ki hata yapıldı, bir başbakan böyle konuşmamalı sayın milletvekilleri.
AHMET YENİ (Samsun) - Gazeteye bir şey diyecek misin?
ENGİN ALTAY (Devamla) - Diyeceğim. Deminden beri dinlemiyor musun beni sen?
AHMET YENİ (Samsun) - Dinliyorum.
ENGİN ALTAY (Devamla) - Ne diyorum? Mizanpajı, şusu busu demedim mi? Gel, sen de fikrin varsa söyle burada. Şimdi bir laf söylerim sana, ayıp olur. Bak, sakin sakin konuşuyorum. Ayıp ediyorsun. Bir de Karadenizlisin.
AHMET YENİ (Samsun) - Komşuyuz, yapma!
ENGİN ALTAY (Devamla) - Tepkilerimiz olacak. Elbette, bir yüce dinin peygamberine karikatür yoluyla alay, hakaret ve benzeri bir yaklaşım yapılamaz arkadaşlar, olmamalıdır.
AHMET YENİ (Samsun) - Bak, alkışladım seni.
ENGİN ALTAY (Devamla) - Ancak, buna yönelik tepki de ele silah almak değildir, hele hele eline silah alıp 12 kişiyi öldüreni makul, masum, meşru göstermek hiç değildir.
Bana "Senin dinini bir kelimeyle özetle." diye sorsalar, herkes değişik bir şey söyleyebilir, "İslam dini eşittir, önüne bir kelime yazacaksın." deseler, ben "hoşgörü" yazarım. Hoşgörü dinidir bizim dinimiz. Bu tepkileri medeni şekilde, makul şekilde, bir hoşgörü iklimi içerisinde ifade etme imkânı yok mudur? Vardır. Yani, IŞİD yöntemiyle, Türkiye'de tepki oluşmasına neden olacak iş ve işlemleri yapmak Hükûmetin görevi değildir.
Cumhuriyet gazetesiyle ilgili hikâyede, bu mizanpaj, baskı belli olduktan sonra, güya "güvenlik tedbiri" adı altında, polisin oradaki abartılı yığılması ve tertibatı Cumhuriyet gazetesini açıkça hedef yapmıştır. Daha sonra yapılan bazı açıklamalarla Türkiye çok kritik bir an yaşamıştır. Allah esirgesin, orada bir kişinin burnu kanasa, bir kişi hayatını kaybetse... Arkadaşlar, tıkıt oynamıyoruz, hassas konular bunlar. Herkesin değeri, inancı elbette kendine. Bazıları bunun dozajını öyle ayarlar, bazıları böyle. Türkiye'de hep söylediğim bir şey var: Bizim yüce kitabımızı insanlar keşke kendi ana dilleriyle, anladıkları dille okusalar, zaten siz barajı bile aşamazsınız. Türkiye'de, ben, kutsal dinimizin okunmadığını, anlaşılmadığını, Cenab-ı Allah'ın ne emrettiğini, neyi menettiğini toplumun bilmediğini, birilerinin topluma "Allah böyle emrediyor, Peygamberimiz böyle söyledi." diye yanlış, yalan, tahrifle, çeşitli şekillerde... Anadolu'da Allah'ın emirlerinin gerçek anlamda kavranılmadığını düşünenlerdenim. Ben, Sayın Bostancı'ya dün telefon açtım, bir konu için dedim ki: "Allah için ne yaptın bugün?" Buradan bir sataşma da çıkabilir. Namazı saymadık, o, görevin zaten. "Namaz kılmanın dışında Allah için ne yaptın?" dedim. Yani, bu önemlidir arkadaşlar. Ama, hani Orta Doğu'da bazı dinci terör örgütleri Allah adına iş yaptığını düşünüyor ya, siz de Türkiye'de AKP olarak kendinizi Allah'ın tahsildarı yerine koymaya kalkmayın.
AHMET YENİ (Samsun) - Öyle bir şey olur mu ya!
ENGİN ALTAY (Devamla) - Allah'ı hangimizin çok sevdiğinin ölçüsü -demin söyledim- kimsede yok, buna tevessül etmeyin. Bu tepkiler... Başbakan Paris'te gitti, Charlie Hebdo'ya destek verdi, e güzel. Charlie Hebdo'ya verilen destek o karikatür doğruydu diye değildi tabii, oraya yapılan terör saldırısınaydı. Aynı Başbakanın Ankara'ya gelip Cumhuriyet gazetesini hedef göstermesi kabul edilebilir değildir, anlaşılabilir değildir, samimi değildir. Bunun da altını çizmek istiyorum.
Ve son olarak: Başkan 81'i hatırlattı; Sayın Bostancı'ya cevap hakkı çıksın diye bir daha ismini kullanıyorum. Sayın Bostancı "Altı yüz yıllık filmin doksan yıllık reklamıdır cumhuriyet." sözüne katılıyor musunuz? O sayın milletvekili de burada bu cumhuriyete ve değerlerine bağlı kalacağına dair namusu ve şerefi üzerine yemin etmiş bir sayın milletvekilidir. Bilinmelidir ki cumhuriyet kanla kuruldu, kanla yıkılır.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)