| Konu: | Ceza İnfaz Kurumları Güvenlik Hizmetleri |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 40 |
| Tarih: | 08.01.2015 |
CHP GRUBU ADINA TURGUT DİBEK (Kırklareli) - Teşekkür ediyorum Başkanım.
Tasarının ikinci bölümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini aktarmak üzere kürsüdeyim değerli arkadaşlar. Öncelikle, sizleri saygılarımla selamlıyorum.
Çok değil, bundan yaklaşık bir ay kadar önce, bütçe görüşmeleri sırasında da ben Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğünün bütçesi üzerinde konuşmuştum burada. Yani aslında cezaevlerinde olup bitenlerin ve cezaevleri gerçeğinin Türkiye'de AKP öncesi yani 2002 öncesi cezaevleri ve bugün, AKP'den sonraki cezaevleri dönemi diye ikiye ayrılması gerektiğini rakamlarla ve özellikleriyle anlatmaya çalışmıştım. Bugün yine aynı konu içerisinde benzer bir tasarıyla karşı karşıyayız, bu kez cezaevlerinin güvenliğiyle ilgili. İşte, daha önce, biliyorsunuz, iç güvenlik Adalet Bakanlığına bağlı, dış güvenlik de İçişleri Bakanlığına, Jandarmaya bağlı bir şekilde götürülüyordu. Şimdi, iki güvenlik birimi de Adalet Bakanlığının bünyesine aktarılacak, bu konuda bir tasarıyla karşı karşıyayız.
Değerli arkadaşlar, bakın, o yaptığım konuşmadan bir iki cümleyi satır başlarıyla tekrar hatırlatmak istiyorum, sonra ben de önemli gördüğüm bir iki hususu sizinle paylaşacağım. Demiştim ki: Cezaevlerinde rakamlar Türkiye'de AKP döneminde karşımıza çok çarpıcı bir şekilde çıkıyor. Bakın, 2002'de AKP iktidara gelmeden evvel cezaevlerinde 59 bin, bildiğim kadarıyla, evet, 59 bin insan vardı tutuklu ve hükümlü olarak ama bugün... 2014'ün ben Aralık ayının 13'ünde sanıyorum konuştum, bir ay dahi olmamış. Cezaevindeki sayı, Bakanlığın resmî İnternet sitesinden arkadaşlar; aldığım sayı o zaman 157 bine yakındı, 156.700 kişi. Dün, Sayın Bakan burada konuşmasını yaparken, bu tasarıyla ilgili düşüncelerini açıklarken -bugün itibarıyla ocağın kaçındayız; işte, ocağın bugün 8'i- 7 Ocak itibarıyla cezaevlerinde 159.400 insanın olduğunu söyledi. Yani rakamlara bakıyorsunuz değerli arkadaşlar, yaklaşık 3 bin kişi ilave olmuş o son aralık ayının başından bugüne kadar olan sayıya, öyle diyelim yani bir ayda 3 bin kişi. Hatta, dün soru-cevap kısmında bir şey sordum Bakana, dedim ki: "Ya, Sayın Bakan, böyle giderse bir öngörünüz var mı, cezaevlerinde 200 bin kişi sınırını ne zaman öngörüyorsunuz?" Bunu niye sormuştum? Cezaevlerinin inşaat aşaması devam eden bölümleri var, yaklaşık, bildiğim kadarıyla 90'a yakın cezaevi inşaatı devam ediyor ama kapatılan çok sayıda cezaevi var, ilçe cezaevleri kapatılıyor. Yani bu 200 bin böyle giderse değerli arkadaşlar, bir yıl içerisinde karşımıza çıkacak olan bir rakam, öyle bir artış var. Yani ayda 3 bin kişilik bir artışı siz yıl içerisine vurursanız yaklaşık 30 bin insanın cezaevine Türkiye'de girdiğini görürsünüz.
Bir de farklı rakamları da burada açıklamıştım, farklı bir cepheden girmiştim. Bu 156 bin ya da 160 bine yakın insanımız -bizim vatandaşımız tabii ki bunlar ama- hangi suçları işlemişler de cezaevine girmişler? Bakın, o suç kategorilerine de baktığımızda şöyle bir tuhaflıkla karşılaşıyoruz; yine bir Türkiye, AKP gerçeği, AKP Türkiyesi'nin gerçeğiyle, bir fotoğrafıyla karşılaşıyoruz. En fazla insan cezaevinde hırsızlık suçundan yatıyor biliyor musunuz, hırsızlık suçundan. Yaklaşık 33 bin kişi Türkiye'de hırsızlık suçu nedeniyle cezaevinde. Bunu uyuşturucu suçları takip ediyor, 27 bin. Belki bu rakam artmış olabilir, arkada bürokrat arkadaşlar var, ben bu rakamları 2012'nin sonu itibarıyla söylemiştim. 27 bin insan; uyuşturucu kaçakçılığı yapıyor, uyuşturucu kullanıyor, satıyor, o suçlarla... Yağma yani gasp dediğimiz -bizim kamuoyunda veya geçmişten bildiğimiz gasp- işte o suçlar nedeniyle de yaklaşık 18 bin, 20 bin insan cezaevinde yatıyor. Bunların hepsi baktığınızda aslında bir gerçeği de ortaya koyuyor. Değerli arkadaşlar, 80 bin kişi bu suçlar nedeniyle yatıyor ama birinci suç, hırsızlık. Yani baktığınız zaman bunu neyle değerlendirirsiniz veya örtüştürürsünüz bunu da kamuoyunun, sizlerin takdirine bırakayım.
LEVENT GÖK (Ankara) - Giderek artıyor mu hırsızlık?
TURGUT DİBEK (Devamla) - Nasıl?
LEVENT GÖK (Ankara) - Hırsızlık mı artıyor giderek?
TURGUT DİBEK (Devamla) - Evet. Hırsızlık suçu, gerçekten Türkiye'nin ana suçu hâline gelmiş, ana unsuru hâline gelmiş; yani 30 bin, 33 bin, belki 35 bin insan, şu anda cezaevinde yatanların yüzde 20'sinden fazlası maalesef bu suç nedeniyle yatıyor değerli arkadaşlar.
Şimdi, bunları sizlerle paylaşmak istedim ancak değerli arkadaşlar, Türkiye'nin karşısında şu anda, birkaç gündür, en son soruşturma komisyonunun kararıyla da yaşadığımız bir süreç var, bunu ben değişik platformlarda anlatmaya çalışıyorum. Bakın, özellikle milletvekili arkadaşlarımız veya kamuoyundaki kişilerin birtakım açıklamaları oldu. Olabilir ama Bakanlar Kurulundan Sağlık Bakanının, Sayın Müezzinoğlu'nun -ki komşu ilimdir benim, Edirne ilinin de milletvekilidir, bir anlamda hemşehri de sayılırız kendisiyle- bu soruşturma komisyonunun kararı öncesi bir gazetede verdiği röportajda çok tuhaf açıklamaları oldu değerli arkadaşlar. Kendisi bir Bakan, Sağlık Bakanı. Hatta dün, evvelsi gün bir programda dedim ki: "Allah'tan Sağlık Bakanı bu açıklamaları yaptı." Yani, konusu değil ama "Yani, Adalet Bakanı veya Millî Savunma Bakanı veya biraz daha bu işleri bilen bir bakan, İçişleri Bakanı gelip, Adalet Bakanı gelip böyle açıklamalar yapsa çok vahim, daha vahim bir anlam taşır." diye böyle bir ironiyle girmiştim konuya. Kalktı dedi ki değerli arkadaşlar... Soruldu bu olaylar, iddialar. Yani bu iddiaların içeriğine girmiyorum; ya, bu, işte onlar geldi geçti, "tapeler", konuşmalar, her şeyi biliyoruz, Türk toplumu bunu biliyor. Yapılan anketlerde, Türkiye'deki vatandaşlarımızın büyük bir kısmı neyin olduğunu, nelerin olduğunu çok açık bir şekilde biliyor ama Bakan sanki bunları hiç bilmiyormuş gibi yani milletimizin aklıyla, zekâsıyla da alay edilecek bir tarzda açıklamalarda bulundu, kalktı dedi ki: "Biz bu iddialar içerisinde olan arkadaşlarımızı Anayasa Mahkemesine teslim etmeyiz." Gerekçe olarak da şöyle bir şeyler söyledi, çok ilginç geldi bana, dedi ki: "Bu tuzağı kuranların -kendilerine bir tuzak kurulduğunu söylüyor soruşturma komisyonundaki iddialarla ilgili olarak- o sistemin ana unsurudur Anayasa Mahkemesi." Şimdi, bunu, ben bir hukukçu milletvekili olarak ve bırakın hukukçu milletvekili olmayı, Parlamentonun bir üyesi olarak, nasıl söyler diye kendi kendime düşündüm. Bilmiyorum, arkadaşlarımız, sizler de aynı düşünce içerisinde olabilirsiniz. Ya, Anayasa Mahkemesi nasıl oluştu diye bilmez mi? Anayasa Mahkemesi son referandumdan sonra, sizlerin önerileriyle gelen o referandum değişikliğiyle, halkımızın oylarıyla yeni şekline kavuştu. 17 kişilik bir mahkeme var, yüksek mahkeme. Bunun 4 tanesi sanıyorum hâlâ Sezer döneminden kalmış yani 10'uncu Cumhurbaşkanımız Sayın Sezer'in seçtiği kişiler ama diğerleri, diğer 13 kişi, bunların 3'ünü biz seçtik, biz derken Meclis seçti, biliyor musunuz? Yani, 2 tane Sayıştaydan, 1 tane de barolardan gelen Anayasa Mahkemesi üyelerini bu Parlamento seçti burada. Kalan 10 tanesini de içinizden çıkan, Başbakanlığınızı yapmış olan, daha sonra da bu ülkenin 11'inci Cumhurbaşkanı olan Sayın Gül seçti değerli arkadaşlar. Yani, 13 kişi yeni dönemde seçildi ve deniyor ki: "İşte, tuzak kuranların, o sistemin ana unsurudur." Merak ediyorum baba unsuru kimdir diye o zaman ben, böyle bir açıklama yapıldığında.
Şimdi, "Sayın Gül de mi bu işin içerisinde?" diye sormak lazım Sağlık Bakanına. Yani, 10'uncu Cumhurbaşkanı 10 kişi seçmiş oraya. Bu 17'nin 10'unu Sayın Gül atamış kendi görev süresi içerisinde. Bu işin, o sistemin ana unsuru, tuzak kuranların ana unsurlarından biri Sayın Gül müdür Sağlık Bakanının açıklamasına göre, sormak lazım ya da ben sizlere sorayım yani böyle bir açıklamayı yaptığına göre.
Değerli arkadaşlar, yani bu sözleri söylerken çok dikkatli olmak lazım. Buraya Anayasa'yı getirdim. Anayasa'mızda bizim her şey yazıyor yani 2'nci maddesinde devletimizin nitelikleri var "demokratik, laik, sosyal, hukuk devleti" diye. Şimdi, Anayasa Mahkemesinin nasıl seçileceği burada, son referandumdan sonra; kimlerin seçileceği, hangi yöntemle geleceği burada.
Şimdi, kalkıyorsunuz, bu sözleri o kadar söyleyebiliyorsunuz ki... Yani bu iddialar içerisinde olan kişiler, bakanlar, onların yakınları, neyse... Yani o süreci hep beraber yaşadık. Yani, yasaları apar topar nasıl değiştirmeye kalktığınızı, gece gündüz, şubat ayından itibaren "Aman, nasıl bu insanları kurtaralım?" diye uğraştığınızı çok iyi biliyoruz. Ama, değerli arkadaşlar, bu insanlar pirüpak mı merak ediyorum ya, sütten çıkmış ak kaşık mıdır yani bu iddiaların içerisinde olan insanlar.
Şimdi, bu konuşmaları yaparken Türkiye'de vatandaşlarımızın arasında ben şunların konuşulduğunu düşünüyorum. Bizler her birimiz adliyeye gidiyoruz, mahkemelere gidiyoruz, artık hangi hâkim karşımıza çıktıysa, hangi mahkeme heyeti karşımıza çıktıysa orada yargılanmaya çalışıyoruz. Yani, Sayın Bakanın aslında açıklamalarını -bunu bilerek konuşuyorum- Türkiye'de kaos öncesi böyle bir davet gibi gördü mü diye düşünüyorum. Birçok insan çıkıp "Ben bu mahkemeleri istemiyorum. Bunun gereğini biz kendimiz yapacağız, kendi içimizde halledeceğiz; köyümüzde halledeceğiz, mahallemizde halledeceğiz, aşiretimizde halledeceğiz. Kardeşim, yargıyla işimiz yok, biz kendi çürük dişimizi çekeriz." diyebilir diye bu saatten sonra düşünüyorum.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)