| Konu: | Tokat Milletvekili Orhan Düzgün ve 54 milletvekilinin; İstanbul Atatürk Havalimanı'nda bekletilen 1,5 ton altının bulunduğu bir uçağın sahte belge ve beyanlarla Dubai'ye gönderilmesine imkân sağlayarak altın kaçakçılığıyla ilgili suç delillerini ortadan kaldırdığı, olayla ilgili sorumlulukları bulunan üst düzey kamu görevlileri hakkında hiçbir işlem yapmadığı, olayın etkin soruşturulmasını engelleyerek denetim görevini yerine getirmediği, altın kaçakçılığı ile rüşvet ve yolsuzluk olaylarının kapatılmasına olanak sağladığı ve bu eylemlerinin Türk Ceza Kanunu'nun 257'nci maddesinde düzenlenen görevi kötüye kullanma suçuna uyduğu iddiasıyla Anayasa'nın 100'üncü ve TBMM İçtüzüğü'nün 107'nci maddeleri uyarınca Gümrük ve Ticaret eski Bakanı Hayati Yazıcı hakkında bir Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesi (9/12) |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 38 |
| Tarih: | 06.01.2015 |
FARUK BAL (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu soruşturma önergesinde Sayın Bakana isnat edilen suç, İran petrolüne uygulanan Birleşmiş Milletler ambargosunu delerek pazarlayan ve İran'da tutuklanan Babek Zencani'nin kiraladığı uçağın, Babek Zencani ve Rıza Zarrab'a ait 1,5 ton kaçak altınla yüklü uçağın 1 Ocak 2013 tarihinde İstanbul Havalimanı'na inmesi ve faturasının ve konşimentosunun bulunmaması nedeniyle mühürlenmesiyle ilgilidir. Bundan sonra kirli eller iş başına gelmiştir. 1,5 ton altını, uçağı ve Reza ile Reza'nın rüşvete boğduğu dostlarını kurtarmak için sahte konşimento ve faturalar düzenlenmiştir. On yedi gün havaalanında bekletildikten sonra uçak, düzenlenen bu sahte fatura ve belgelerle, kaçak altınlarla birlikte Dubai'ye gönderilmiştir. Bu şekilde gelişen olaylarda Bakan Yazıcı'nın bir, uçak ve kaçak altın Türkiye'de iken yasal işlem yapmamak; iki, yapılan kaçakçılığa kılıf hazırladıktan ve kaçak uçak gittikten yirmi dokuz gün sonra olayın incelenmesi için soruşturma talimatı vermek ve bu talimatta uçağın taşıdığı eşyanın transit eşya olduğunu, Dubai'ye gittiğini, akaryakıt ikmali için Türkiye'ye indiğini belirterek soruşturmanın bu yönde yapılmasını ve bir ay içerisinde tamamlanmasını müfettişi yönlendirerek istemek ve böyle yönlendirilmiş müfettişin raporuyla da bu suçun kapatılmasını sağlamak. Bu suçlarla suçlanmaktadır Sayın Bakan. Ayrıca, gereğini yapmış gibi görünmeye çalışarak bir, göstermelik olarak alt düzey görevlileri hakkında soruşturma yapıp asıl suçu işleyen üst düzey bürokratları hakkındaki dosyaları kapatmak; iki, bu suçun gerçek faili ULS Havayollarına para cezası kesmek yerine, suçla ilgisi olmayan firmalara para cezası keserek verilmiş olan bu para cezalarının mahkemelerce kolayca iptal edilmesine zemin hazırlamak ve üç, Bakanlığın kontrol ve denetim görevini gereği gibi yerine getirmemekle suçlanmaktadır. Dahası, altın kaçakçılığının ilerleyen süreçte Kaçakçılık Kanunu'nun 3'üncü maddesinin (11), 4'üncü maddesinin (1), (2) ve (5)'inci fıkraları kapsamında gün gelir, bir örgüt faaliyeti kapsamında değerlendirilerek yeniden soruşturulabileceğini bildiği için Zencani ve Zarrab'a ağır cezaların verilmesinin önüne geçilebilmek amacıyla suçun işlenmesinden seksen yedi gün sonra, 6455 sayılı Kanun'da,-Kaçakçılık Kanunu ve gümrük kanunlarında- düzenleme yaparak bu suçları kabahat olmaktan çıkarmış ve suçun işlendiğini bilerek göz yumanlar hakkındaki "Suçlular gibi cezalandırılır." hükmünü kanundan çıkarmıştır. Altın kaçakçılığının yapıldığı görüntüler, "tape"ler ve inkâr edilemeyecek belgelerle sabittir. Bunu Türk milleti gördü, biz gördük, siz gördünüz, hepimiz gördük, en önemlisi Cenab-ı Allah gördü. Bakan Yazıcı'nın bu suçu işlediği bu bilgilerle, bu delillerle sabittir ve hakkında soruşturma açılması gerekmektedir.
Değerli milletvekilleri, Allah'ın bildiğini, Türk milletinin gördüğünü, sizin, bizim gördüğümüzü, sizin siyasallaştırmış olduğunuz ve biat etmek üzere görevlendirdiğiniz savcılar görmedi. Asıl suçlular, altın kaçakçıları bavullardaki, sırt çantalarındaki, kasalardaki, kutulardaki milyon dolarları, euroları cukkalarken hakkında takipsizlik kararı verildi. Bu karar, Türk hukuk tarihine kara bir leke olarak geçmiştir. Bunu soruşturan Komisyonun milyon dolarları cukkalayanların AKP Hükûmetinde uzantısı olan 4 bakanı aklaması da gazi Meclisin üzerine kara bir leke olarak düşmüştür.
Değerli milletvekilleri, 1960 ve 1980 darbelerinde,12 Mart 1971 ve 28 Şubat 1997 muhtıralarında yargı nasıl silah olarak kullanılmışsa siz de AKP olarak 2010 tarihinde, Anayasa değişikliğinden sonra yargıyı silah olarak kullandınız. Şimdi de yargıyı yolsuzlukları kapatmak için silah olarak -katmerlisini- kullanıyorsunuz. AKP, yargıyı aklama makamı olarak görmüyor. AKP, 17 üyesinden 12'sini seçtiği Anayasa Mahkemesini vesayet makamı olarak görüyor yani AKP, yargıyı yargı olarak tanımıyor. Bunun adı yargıdan kaçmak, bunun adı yargısız bir demokrasi, daha açıkçası bu bir postmodern diktatörlüktür.
25 Aralık MİT ve yolsuzluk operasyonları ortaya çıkınca AKP Hükûmeti, suç delillerinden kurtulmak için önce delilleri ele geçiren polislere, savcılara, hâkimlere jimnastik yaptırdılar -dosyayı al ver, sağa sola sür- daha sonra kanunlara takla attırdılar. Bu takla atmaktan HSYK, Yargıtay, Danıştay, Adalet Akademisi, Ceza Kanunu, Ceza Muhakemesi Kanunu ve torba kanunlar nasibini almıştır. Altın kaçakçılığından kuyruğu kurtarmak için Kaçakçılık Kanunu'nun 4'üncü maddesi de sizlerin oylarıyla değiştirilmiştir. Değiştirilen bu maddeyle, Sayın Bakan Yazıcı gibi, kaçakçılık fiillerini önlemekle görevlilerin kaçakçılık yapılmasına kasten göz yumması hâlinde işlenen suçun müşterek faili olarak sorumlu tutulmasına ilişkin bu madde yürürlükten kaldırılmıştır. Bu maddeyi yürürlükten kaldırırken minareyi çalanlar kılıfını AKP milletvekillerine hazırlatmıştır.
Değerli arkadaşlarım, bu yolsuzluk olayları dinen günahtır, ahlaken ayıptır, kanunen suçtur ve bundan kurtuluşu da vardır. Dinen tövbe edeceksin, ahlaken istifa edeceksin ve hukuken, kanunen de mahkemede hesap vereceksin. Haksızlık karşısında susan, dilsiz şeytandır. AKP iktidarında bu suçlardan kurtulmanın yolu yukarıda anlattığım şekilde iken bunun yerine, yargıyı tanımayan AKP'nin postmodern diktatörlüğünün ilanı hayra alamet değildir.
Değerli milletvekilleri, Meclis Soruşturma Komisyonuna da birkaç cümle etmek isterim. Bu Komisyon 5 Mayıs tarihinde kuruldu. AKP, altmış dört gün üye vermemek suretiyle oyaladı. 7 Temmuzda ilk toplantı yapıldı ve Sayın Hakkı Köylü üye seçildi. Sayın Köylü'nün üye seçileceği iki gün önce kulislerde basın mensupları tarafından konuşuldu, ben duydum, biz duyduk, hepimiz duyduk. İlk kurada isminin çıkması çok şaşırtıcı ama çıktı! İlk toplantı yapıldı, Sayın Köylü Başkan seçildi, Komisyonu toplamadan dosyaları dertop etti, İstanbul'daki savcıya gönderdi. Niçin? Dizi pusulası yaptırmak için.
Değerli arkadaşlarım, Komisyon Bakanlar Kurulunun yetkilerinin tümünü kullanmayı haizdir, bu Anayasa hükmüdür. Dizi pusulası yapmaya muktedir olamaz mı bir komisyon? Olur ama işin içerisinde iş var. Niçin? Fezlekeleri tanzim eden savcılar jimnastik nedeniyle sağa sola gitmişti, onun yerine yenileri gelmişti, bu dosyaları yeni savcıların yeniden dizayn etmesi gerekirdi. Nitekim, basının verdiği bilgiye göre, ilk geldiğinde 64 olan dosya sayısı, Komisyona geldiğinde 33 dosyaya inmiş, Komisyon Başkanı Hakkı Köylü Bey tarafından gönderilmesinden sonra bu 33 dosya da 11 dosyaya inmiştir. Uranyum gibi dosya yarılanıyor!
Değerli arkadaşlarım, bunun bizim zihnimizde olduğu gibi, sizin zihninizde de çok ciddi şüpheleri yaratması gerekmektedir. Ancak, Komisyon karar vereceği günü açıkladı "22 Aralık tarihi, saat 14.00, Pazartesi günü" diye, her ne hikmetse o gün toplanmadı; saat "15.00" dediler, toplanamadı; "15.30" dediler, toplanamadı; "18.00" dediler, toplanamadı; dünkü tarih itibarıyla toplandı. Bu Komisyonunun toplantısının 4 defa ertelenmesinin bir tek sebebi vardı, o da yüksek tepe ile alçak tepeden gelen talimatlara karşı Komisyonun hangisine uyacağını şaşırmasıydı. İşte, yolsuzlukla ilgili...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
FARUK BAL (Devamla) - ..."Kim yaparsa kolunu keserim." diyen Sayın Başbakanın en sonunda, Komisyon kararıyla anlaşıldı ki kendisinin sesi kesilmiş oldu. Yani, Türkiye Büyük Millet Meclisinin, gazi Meclisin huzurunda 17-25 Aralık yolsuzluk operasyonu, 9 AKP milletvekilinin ikna edilmesi veya tehdit edilmesi veya bir şekilde razı edilmesiyle aklanmış oldu. Tabii, bu aklanma burada bitmeyecek diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)