| Konu: | İstanbul Milletvekili Aydın Ağan Ayaydın ve 56 milletvekilinin; 2013 yılında yapılan Seviye Belirleme Sınavı'nın iptaline ilişkin Ankara 18. İdare Mahkemesinin kararını uygulamadığı ve bu eyleminin Türk Ceza Kanunu'nun 257'nci maddesinde düzenlenen görevi kötüye kullanma suçuna uyduğu iddiasıyla Anayasa'nın 100'üncü ve TBMM İçtüzüğü'nün 107'nci maddeleri uyarınca Millî Eğitim Bakanı Nabi Avcı hakkında bir Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesi (9/11) |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 38 |
| Tarih: | 06.01.2015 |
ALİM IŞIK (Kütahya) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi İstanbul Milletvekili Sayın Aydın Ağan Ayaydın ve arkadaşlarının vermiş olduğu soruşturma önergesi üzerinde söz aldım. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, SBS sonuçlarında yaşanan sıkıntılar ve mahkeme kararlarının uygulanmaması sebebiyle verilen bu önergenin neden suç unsuru taşıdığını Anayasa'nın ilgili maddesinin yani 138'inci maddesinin son fıkrasını aynen okuyarak sizlerle paylaşmak istiyorum. Anayasa'nın söz konusu 138'inci maddesinin son fıkrası: "Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez." amir hükmüne rağmen, benden önceki değerli konuşmacıların da ifade ettiği gibi, yürütmenin durdurulması yönünde 18. İdare Mahkemesinin vermiş olduğu karar daha sonra onanmasına rağmen maalesef hukuk yok sayılmış, bu kararın gereği Millî Eğitim Bakanlığı tarafından yerine getirilmemiştir. Dolayısıyla Anayasa'nın bu amir hükmü gereğince Sayın Millî Eğitim Bakanı ve Bakanlık bürokratları anayasal suç işlemiştir. Bu suçun sorumlusu elbette ki Sayın Millî Eğitim Bakanıdır ve Yüce Divanda yargılanma zorunluluğu mutlaka, er ya da geç önüne çıkacaktır. O nedenle, verilmiş olan Meclis soruşturması önergesi yerinde bir önergedir. Bu fikrimi baştan paylaşmak istiyorum.
Ancak iki dönemdir bu yüce Mecliste değişik konularda soruşturma önergesi verilmiş olmasına rağmen sadece bir konuda soruşturma komisyonunun kurulmasına karar verilmiştir. O da hepinizin çok yakından bildiği gibi 17-25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonlarının soruşturulmasıyla ilgili Komisyondur ancak ne yazık ki bu Komisyon, uzun süren çalışmalardan, tartışmalardan ve yapılan çalışmalardan sonra nihayet 5 Ocak 2015 tarihinde, adı geçen bakanları aklama komisyonu olarak Meclis tarihine geçmiştir. Ama ne zaman kimin aklanacağını tabii ki huzuru mahşerde insanların nasıl bir sorgulamadan geçeceğini inanıyorum ki bu oyu kullananlar ve kullandıranlar kendi vicdanlarında mutlaka, er ya da geç tartacaklardır.
Değerli milletvekilleri, 17-25 Aralık operasyonlarından sonra 3 Mart 2014 tarihinde zamanın Başbakanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın Muğla'da yaptığı bir konuşmada aynen şu ifadeleri kullandığını "Biz merhamet için varız gazap için değil, bizim rahmetimiz gazabımızı aşacaktır inşallah." sözleriyle haşa şirke varan bir konuşmanın ardından bu komisyonda görev alan değerli milletvekillerinin 22 Aralık tarihinde verecekleri kararı on beş günlük rehabilitasyon ve ikna sürecinden sonra nihayet dün 5 Ocak tarihinde aklama yönünde vermelerinin tesadüfi olmadığını da ifade etmek istiyorum. Dolayısıyla bu soruşturma önergesinin de akıbeti bellidir. Oy çoğunluğuyla açılmaması yönünde karar verilecek, velev ki vicdanlar doğrultusunda gizli oylama sonucunda böyle bir komisyon kurulmuş olsa dahi yine bir gazabı büyük, rahmeti büyük ses "Bakanımızı koruyun, bakanımızı yedirtmeyiz." mesajını verdiği andan itibaren, değerli milletvekilleri dün nasıl karar verdilerse bu konuda da aynı kararı vereceklerdir, bundan kimsenin şüphesi olmasın, zaten beklenti de budur.
Gelelim Sayın Başbakana. Sayın Başbakan "Yolsuzluk yapan kim olursa olsun kolunu keseriz." dedi. Ama dünden itibaren Sayın Başbakanın kolu kesilmiş, tek kollu bir başbakan olarak tarihe geçmiş bir kişi olacağını da herhâlde ileride yazılacak tarih kitapları mutlaka gelecek nesillere aktaracaktır.
Değerli milletvekilleri, yapılan tamamen suçtur, Anayasa'ya aykırıdır, mahkeme kararlarına uyulmayan bir fiildir, bunun başka türlü izahı da mümkün değildir, Sayın Bakan bunun hesabını mutlaka vermek zorundadır. 8 Haziran 2013 tarihinde yapılan sınav sonuçları 12 Temmuz 2013 tarihinde açıklandıktan sonra, 718 öğrencinin Almanca ve Fransızca test sonuçlarının İngilizce test sonuçlarıyla, cevap anahtarıyla karıştırılmasının sonucunda sınav sonuçlarında değişiklik olacağı nedeniyle konu yargıya taşınmış, dolayısıyla, Ankara 18. İdare Mahkemesi de oy birliğiyle 10 Ocak 2014 tarihinde bu itirazı haklı bulmuş ve sınav sonuçlarının değiştirilmesi ve sınav sonuçlarının iptali yönünde karar vermiştir. Bu yürütmeyi durdurma kararına karşılık Millî Eğitim Bakanlığının yapmış olduğu itiraz da 31 Mart 2014 tarihinde reddedilmiş, dolayısıyla, yapılan sınavda yanlış kodlamalar nedeniyle ortaya çıkan sonuçların 1 milyon 112 bin öğrenciyi etkileyeceği, bundan dolayı da sınavın iptali ya da yeniden değerlendirilmesi durumu ortaya çıkmıştır. Ancak Sayın Bakanlık bunun gereğini yapma yerine, âdeta sınava giren milyonları yok sayarak, ailelerini yok sayarak "Hiç kimse mağdur olmayacak, merak etmeyin, gerekenler yapılacak." demiş, bunun üzerine yatmıştır. Milyonlarca öğrenci ufacık bir puan değişikliğinde sıralaması değişeceği için özlediği okula gidemezken, belki yeniden düzenleme yapılmış olsaydı, sonuçlar tekrar değerlendirilmiş olsaydı daha iyi bir okula kaydetme imkânı bulacakken bu imkân ellerinden alınmış, dolayısıyla tüm öğrenciler mağdur edilmiştir. O nedenle, yapılan iş ve eylem hukuka aykırıdır, suçtur, gereğini yüce Meclis yapmak zorundadır.
Peki, sadece bunlar mı? Sayın Bakanın 28-29 Kasım 2013 tarihinde yapılan 1'inci dönem TEOG sınavlarında yine 4 sorunun hatalı çıkması nedeniyle yargıya intikal eden konuda, yargının, Ankara 13. İdare Mahkemesinin 1 Temmuz 2014 tarihli yürütmeyi durdurma kararı ve arkasından da yine söz konusu kararı onamasına rağmen, nasıl bir düzenleme yapıldığı, bu TEOG sonuçlarının nasıl değerlendirildiği bir muamma olarak kalmıştır. Ayrıca, 28-29 Nisan 2014 tarihinde yapılan 2'nci dönem TEOG sınavlarında da ikili kopya hikâyesi ortaya çıkmıştır. Yüz binlerce öğrenci mağdur edilmiştir. Buna yönelik yapılan itirazlar ve 8 Temmuz 2014 tarihli gündem dışı konuşmamızda konuyu gündeme taşımamızın ardından Millî Eğitim Bakanlığı 2'nci TEOG sınavlarındaki yanlışlığın düzeltilmesiyle ilgili beyanatta bulunmuş, bazı öğrencilerin mağduriyetleri ortadan kaldırılmış ama sınava giren tüm öğrencilerin mağduriyetleri yine yok edilmemiştir. Burada da bir sıkıntı yaşanmıştır.
Diğer taraftan, yine Sayın Bakanın döneminde hukuk hiçe sayılmış, 1.709 şube müdürünün ataması yargı kararına rağmen hâlâ gerçekleştirilememiş, buraya da bir kanun değişikliği şeklinde getirilerek, yargının iptal ettiği atamada, yine Meclis kullanılarak kanun çıkartılıp aynı kişilerin göreve getirilmesi yönünde bir girişimde bulunulmuştur. Neyse ki Hükûmet adına o günkü Sağlık Bakanının da bu konuya yapılan itirazlara kulak vermesinin ardından bu geri çekilmiş, bu sorun şimdilik ötelenmiştir.
Ayrıca, Sayın Bakanın döneminde bazı okullarda -terör örgütü tarafından okullar gasbedilmiş, buna ses çıkarılmamış- binlerce müdür, müdür yardımcısı bir gecede görevinden alınmış, yerine, sadece sarı sendikanın onayıyla atamalar yapılmış, bunların hepsi hukuksuzluk örnekleri olarak maalesef Sayın Bakanın karnesine iyi not olarak geçmemiştir.
Dolayısıyla önergenin lehinde olduğumuzu ifade ediyor, soruşturma önergesinin işleme alınmasının gerekli olduğunu son söz olarak söyleyerek tekrar saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)